Yoğun gündemin hayhuyunda “muhâfazakârlık” iddiasındaki AKP iktidarında içki ve uyuşturucu kullanımının sokaklara, okul kapılarına kadar inmesi ve son birkaç yılda otuz yılda biriken suçlu sayısının iki katı hükümlü ve tutuklunun cezaevlerini doldurmasıyla toplumun sosyal patlama raddesine gelmesi vahameti hep gözardı ediliyor.
En çarpıcısı da Türkiye’deki uyuşturucu kaçakçılığına siyaset ve iktidara yakın bazı isimlerin karıştığıyla ilgili fevkalade vahim iddiaların politik polemiklerle gürültüye getirilip karartıldı.
Mesela Panama’dan kalkan ve son durağı Mersin Limanı olan bir gemiden 616 paket kokain çıkmasını üzerinde durulmadı. Keza Ekvador’dan gelen Liberya bandıralı bir gemide konteynerlerde muz kolilerine gizlenmiş 1 ton 300 kilogram kokain ele geçirilmesine dair hiçbir soruşturma açılmadı.
Mersin Limanı’nda 1 ton kokainin ele geçirildiğini açıklayan Ticaret Bakanı “Bu yakalama, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en büyük çaplı kokain yakalamasıdır” diye övünürken, mevzubahis uyuşturucunun kime ait olduğu, hangi şirketler üzerinden getirildiği, zehir tâcirlerinin yakalanmasına ilişkin tek kelime ifade edilmedi. Dahası sürekli üstü örtülmeye çalışıldı. Ya da bazı bakanların uyuşturucu baronlarıyla, çeteleriyle, tâcirleriyle, kaçakçılarıyla görünmesi, organize suç örgütleriyle ilintili mafyatik-kriminal kişilerle boy boy fotoğraflarının çıkmasına hiçbir mâkul açıklama getirilmedi. Tam tersine her defasında çarpıtmalarla karatılmak istendi.
Bu arada oğlunun Venezuela’dan “uyuşturcu ticareti” ilgili ortaya iddialara ilişkin AKP’nin son Başbakanı’nın, “Oğlum beraberinde de Covid ile mücadele amacıyla orada ihtiyaç sahiplerinin tespiti, maske gibi birtakım malzemeler götürüp dağıtmıştır” garabetli cevabıyla kalındı.
Gümrük kayıtlarında sözkonusu tarihlerde bu tür yardıma dair bilgilere bulunmazken, “yandaş medya”da “eski Başbakan’ın oğlunun Venezuela’ya yardım maksadıyla yanında -bavulda- taşıyabileceği kadar maske ve test kitini götürdüğü” tuhaf savunması çarpıklığına yeltenildi.
Özetle, “tek kişilik yönetim”de narkotik suçlarla ilgili kamuoyunda oluşan şâibelere ilişkin hiçbir mâkul açıklama yapılmadı, yapılmıyor; narkotik kriminal suçlar hep karambola getirildi, getiriliyor…
VAZİYET
Yaman çelişkili çifte standart
“Tek kişilik hükûmet”te kurum Başkanının ikrarıyla “Cumhurbaşkanı’nın tâlimat ve telkinlerini emir telakki eden” RTÜK, 2019’dan bu yana siyasi iktidarın yanlışlarını eleştiren ve medyanın ancak yüzde beşini bulan birkaç televizyona kırktan fazla ağır idari para ve program durdurma cezasını dayatırken, buna mukabil vatandaşların özellikle “kadın ve evlilik programları”ndaki gayrı ahlâkî ifşaatlara ilişkin binlerce şikâyetine rağmen iktidara yakın kanallara birkaç uyarı ile geçiştirildi. En son bir milletvekilinin canlı yayında terör örgütü lideri Öcalan için “sayın” dediği gerekçesiyle konuştuğu televizyona yine ağır para ve üç kez program durdurma cezasının verilmesi AKP iktidarında yaman çelişkilerle muallel çifte standardı bir defa daha sırıttı. Oysa müebbet hapse mahkûm Öcalan’a “sayın” diyenlerin başında daha Başbakan iken en evvel AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı’nın geldiği arşivlerde. Keza partisinin sözcüsünün “Öcalan hakkında ‘sayın’ denmesini suç olmaktan çıkardıkları”yla övündüğü ortada.
Kaldı ki Öcalan’ın “mektubu”nun Diyarbakır meydanında milyonlara Türkçe ve Kürtçe okunup TRT’de yayınlandığı, “mesajı”nın Kandil ile Avrupa’daki elebaşlarına ulaştırılarak resmen arabuluculuk yapıldığı “çözüm süreci”nde devlet, hükûmet ve istihbarat görevlileri İmralı’daki müzakerelerde Öcalan’a defalarca “sayın” diye hitap ettikleri, bazı bakanlarla “iktidara iliştirilmiş yandaş yorumcuları” televizyonlarda açık açık “sayın Öcalan” dedikleri tutanaklarda yer alıyor.
Hâsılı, “besleme havuz medyası” dışındaki medyayı susturma ve cezalandırma aracı, muhalefeti “sindirme sopası” olarak kullanılan ve âdeta bir sansür merkezine dönüştürülen RTÜK’ün son “sayın’ cezası” garabeti, yaman çelişkili çifte standardı bir defa daha deşifre etti, ediyor…
SÖZÜN ÖZÜ
“İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur”
“Meşrûtiyetin (cumhuriyet ve demokrasinin) sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine tâbi edebilir, hak kuvvetin mağlubu…”
Bediüzzaman, (Münâzarât, 38)