Amerikalılarla varılan ve önceki gün süresi dolan, PYD/YPG örgütü militanlarının çekilmesi ve silâhlarının teslimi ve imhasına dair “anlaşma”nın gereğinin ne derece yerine getirildiği istifhamları sürerken şimdi de Soçi’de Erdoğan - Putin zirvesinde varılan “mutabakat”ın uygulanması ve ayrıntıları tartışılıyor.
Bu süreçte Suriye’de doğalgaz ve petrol kaynaklarının bulunduğu bölgeye askerlerini çeken ABD’nin geri çekilmesinin tamamen simgesel olduğu; Amerikan iç kamuoyuna yönelik bir propaganda ve taktikten ibâret kaldığı; Irak ve Suriye’de on sekiz bin, sadece Doha’da on bin askerinin bulunduğu belirtiliyor. Trump’ın daha önce açıkladığı gibi Irak’taki üslerden Suriye’deki sözkonusu bölgelere birkaç dakika içinde asker ve silâh yığınağı yapılabileceği kaydediliyor.
Buna bağlı olarak, hâlen on üç - on dört fraksiyonun bulunduğu ve emperyal güçler adına “vekâlet savaşı” veren taşeron silâhlı örgütlerin cirit attığı Suriye’de, PYD/YPG’nin lağvedilmediği, aksine korunup kollandığı belirtiliyor.
Gerçek şu ki, Suriye iç savaşında Şam’ın etkisinin azalıp yok olmasıyla ülkede, özellikle Türkiye sınırında silâhlı grupların kontrolü sağlamasına fırsat verildi. Dahası Kobani’de olduğu gibi yanlış siyasi hedefle PYD/YPG’ye Kuzey Irak’tan silâh ve Peşmerge desteğine aracılık edildi. 911 kilometrelik sınırda Türkiye’nin yanıbaşında başta ABD ve emperyal ecnebilerin silâh ve lojistik desteğiyle türeyip palazlanan örgütün IŞİD gibi bölge hârici gelen yabancı militanlardan oluşmaması, âilelerinin ve yaşlılarının çekildikleri söylenen alanda kalmasıyla bölgeyle bağlarının kesilmemesi, bir başka isim altında yeni bir kamuflajla yeniden sivillere karışabilecekleri ve maske altında dönebilecekleri ihtimalini sözkonusu ediyor.
TERÖR BATAKLIĞININ KURUTULMASI…
Özetle, başta YPG olmak üzere silâhlı grupların lojistik desteği kesilmiş değil. ABD silâh, mühimmat ve savaş malzemesi sevkıyatını sürdürüyor, militanlara maaş veriyor.
Bu açıdan, son Soçi “mutabakatı”nda Rusya ile Suriye devletinin terörle mücadele ve terör örgütlerini topraklarında barındırmamayı esas alması ve “Türkiye ile Suriye’nin ayrılıkçı hiçbir eyleme müsaade etmeyecekleri”nin Rusya nezdinde deklare edilmesi büyük önem taşıyor.
Aslında Ankara’dakilerin hâlâ Suriye ile doğrudan işbirliğinden kaçınması hele bu noktada iyice abes hale geliyor.
Oysa çözüm, Soçi dönüşü “Buraların gerçek sahibi Suriye, biz bir işgal ordusu değiliz” diyen Cumhurbaşkanı’nın vurgu yaptığı “Adana mutabakatı”nda.
Suriye’de 700 bin insanın can vermesine, yüz binlerin yaralanmasına, milyonlarcasının evini yurdunu terkle göçe zorlanmasına ve Türkiye’nin dört milyon sığınmacı ile karşı karşıya kalıp 40 milyar doları harcamasına sebebiyet veren yanlış “Suriye politikası”ndan dönüşle “Suriye bataklığı”ndan kurtulmanın ve Türkiye’nin yanıbaşındaki terör ve fitne bataklığını kurutmanın çâresi de bu.