Evet sana “sen” diye hitab ediyorum. Çünkü, o kadar kibirlisin ki. Kibirinden “küçük dağları ben yarattım” diyorsun.
Salona girer girmez etrafında pervane olan belediye görevlileri etten duvar oluştururken, kalabalığı yara yara geliyorsun. Ufuklara bakarak, “Hani benim masam” diye kükrüyorsun!
Yerini beğenmediğin gibi, bir de masaları birleştirerek alanını belirliyorsun. Emir kipiyle verdiğin talimatla oradaki genç görevlileri kendi işine kul ettiriyorsun! Salonda çın çın senin adın anons edilirken, stant görevlileri orada bulunanlara senin kitabını anons ediyorlar.
Etrafına toplanan ve ellerinde senin kitabın olduğu halde çevreni kuşatanlara, sıraya girmeleri için talimat veriyorsun.
E! Kolay değil, uzun yoldan geldin. Hatta, bu salona teşrif etme lütfunda bulundun.
Her halin ve tavrınla “Ben buradayım” diyen sesin var ya; dağlarda birbirine seslenen insanların sesine denk...
Hayranlıkla sana bakan gözlere sanki mütevazı bir çehre takınmıyor musun? Öldürüyor beni. Okurların seni görebilmek için birbirini çiğnerken, öylesine bir haz içine giriyorsun ki, onların gözlerinin içinde kendini görüyorsun, “İşte ben buyum” diyorsun.
Salon görevlileri sana hizmet edebilmek ve gözüne girebilmek için yan masada usul usul kitap imzalayan bir yazarın masasını, imza sırasında bile, biraz daha öteye kaydırırken ne hissettin sahi?
“Ego”n cilalandı mı?
Yan masada çocuklara kitap imzalayan ve yan gözle baktığın bir yazara yapılan muameleyi ayıplamak bir yana, kendinden başkasına hayat hakkı tanımamak gibi bir düşünce mi dolaşıyordu zihnin kıvrımlarında?
Hey sen, büyük yazar!
Edipler edepli olmalı sırrına hiç mazhar oldun mu?
Televizyon ekranlarında her daim görünmek, popüler olmak insanı “adam” eder mi? Çok tanınır olmak, insanların teveccühü? Ekranlardan mütavazı görünebilirsin, yazdığın kitaplarda okurların damarlarına girebilirsin... Ama gerçek hayatta, kimliğin kabak gibi sırıtıyor dostum!
Küçük adamların gölgesi büyük olur derler.
Gölgene bakarak “Ne kadar büyüğüm” dediğini duyar gibiyim.
Aslolan gölge değil, gölgenin sahibidir!
*
Hey, sen, büyük yazar!
Alim olabilirsin, zalim olamazsın.
Bu millet, aydın denen maskeli yazarlardan çok çekti! İslam âleminin durumunu ve kültürel yapısını göz ardı eden kalemşörler bizim Batı’nın sefih medeniyetini taklit etmemiz gerektiğini empoze ettiler bir dönem... Tutturamadılar.
Şimdi, muhafazakâr geçinen yazarlar sahnede. “Entel/dantel”den kurtulduk derken, muhafazakâr kalemşörlerin kibirlerine tosladık.
Sen, büyük yazar; burnundan kıl aldırmıyorsun dostum!
Bu öyle bir kibir ki, karşındakini dinlemiyorsun bile. “Hep bana, Rabbena” diyen o doymak bilmez nefsinle seni başbaşa bırakırken, etrafını çepeçevre kuşatan hayranlarınla kendini boy aynalarında izlemeye devam et!
Ötelediğin, masasını kendinden uzaklaştırdığın yazarın minik okuru, onun kulağına şu sözleri fısıldayacaktır ve sen bunu asla duyamayacaksın:
“Kitabınızı annemle birlikte her gece okuyorum, teşekkür ederim.”