Konumuzla ilgili, Üstada yönlendirilen ilginç bir soru vardır:
“Senin eski zamandaki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın, şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa’ya karşı İslâmiyeti müdafaa eden mütefekkirîn [düşünürler] tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye [İslâm mücahidleri] tarzında hareket etmiyorsun?”
Sorudan anlaşılıyor ki, kalemiyle, fikriyle ilmî bir mücadele veren Bediüzzaman Hazretleri, Avrupa felsefesine karşı farklı bir tutum içerisine girmiştir.
Bakalım cevabında ne demiş:
“Elcevap: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar, bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete [ispata dayalı fenler] suretinde lâyetezelzel [sarsılmaz, sağlam] teslim ediyorlar; o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar. Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek [düşürmek] olduğundan o mesleği terk ettim.”
Evet, Said Nursî’nin hayatında çok önemli bir kırılmaya işaret ediyor aslında bu satırlar. Üstadın iç dünyasında meydana gelen “fikrî ve ruhî inkılâb”a işaret eden bu ifadeler, onun Batı felsefesine karşı boykotunun da bir ifadesi aynı zamanda. [...]
Anlıyoruz ki Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin telif etmiş olduğu Risale-i Nur eserleri “ne şarkın malumat ve ulûmundan [doğu bilgi ve ilimlerinden], ne de garbın felsefe ve fünunundan [batı felsefesi ve fenlerinden]”3 olmayan, doğrudan doğruya Kur’ân’dan nebean eden, özgün bir Külliyat. Geçenlerde bir akademisyen hocanın Risale-i Nur’un İslâm düşünce tarihindeki yeri açısından “İmam Gazalî’den sonraki tek telif eser. Yaklaşık 1000 senelik açığı kapatıyor.”4 demesi bu anlamda çok manidar ve dikkat çekici idi.
Üstad Hazretlerinin, kendisinin “Eski Said” diye adlandırdığı dönemde felsefe ilimleriyle iştigal ettiği halde, “Yeni Said” döneminde “Tevhid-i kıble et!”5 işaretiyle doğrudan doğruya Kur’ân’a yönelmesi ve kendisine sadece Kur’ân’ı üstad edinmesi de bu bapta zikredilmesi gereken bir husus. [...]
Bediüzzaman’ın derin, esaslı ve köklü olan fikrî boykotunun elbette ameline, yaşantısına yansıyan halleri de mevcuttur. [...] O, Kur’ân etrafındaki surların yıkıldığı büyük bir ‘infilâk ve inkılâb’ döneminde, kendisinin ‘müsbet hareket’ olarak ifade ettiği, rejim karşısında dillere destan bir duruş sergilemiştir. Menfî/yıkıcı hareket etmemeyi, daima yapıcı ve tamir edici olmayı, karşılaşılan her türlü zorluk ve sıkıntı karşısında sabırla, şükürle ve ‘asayişi muhafazayı netice veren’ bir anlayışla hareket etmeyi gerektiren bu ‘müsbet hareket’ tavrı bir bakıma tarihlere geçen emsalsiz bir boykotaj örneği olmuştur.
Onun “Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.”6 ifadelerini de kabul ve amel etmediği fikir ve uygulamalar karşısında yaptığı bir ‘boykot’ olarak okumak mümkün.
Veyahut yine kendisine zulmeden ehl-i dünya ve ehl-i hükûmete karşı “Ne hakkınız var ki, hiç lâyık olmadığınız halde ‘Kalp de bizi sevsin’ demeye?” çıkışında olduğu gibi.
Hâsılı, bu anlamda Said Nursî’nin hayatında boykotun çok farklı renk ve tonlarını da görmek mümkün aslında.
Boykot dedik, nerelere geldik değil mi?
Bana sorarsanız Bediüzzaman Said Nursî, asrın müceddidi ve ruh-u aslîyi rencide etmeyen büyük bir ‘fikrî dönüştürücüsü’ olarak veyahut Colin Turner’ın yıllar önce ifade ettiği “Risale-i Nur’un inkılâbı zihinlerde, kalplerde, ruhlarda ve nefislerde inkılâptır. Bu bir İslam devrimi değil, iman inkılâbıdır.”7 sözünden hareketle bir büyük “iman inkılapçısı” sıfatıyla manevî anlamda, küfre, dalâlete, sefahete ve zulme karşı asrın ‘en büyük boykotçusu’dur da.
Bilmem siz ne dersiniz?
(Genç Yorum, Şubat-2025 sayısından kısaltılarak alınmıştır)
Dipnotlar:
3- Şualar, 1. Şua, 1. Ayet; Kastamonu Lahikası, 118. Mektup
4- Doç. Dr. Ahmet Kavlak, https://youtu.be/TRDIJeurTwU?si=NEwKyXXNO2pdYQSp
5- Mektubat, 28. Mektub, 3. Mesele, 3. Nokta, s. 413
6- Kastamonu Lahikası, 162. Mektup
7- Bir İman İnkılabı Risale-i Nur, Dr. Colin Turner, Risale-i Nur Enstitüsü, İstanbul-2004, s. 14