Kâinatın Efendisi, Nurânî bürhan-ı tevhid olan Efendimiz’in (asm) huzuruna varmaya müşerref olduk. 41 yıldır içimde yanan o kor ateşin bu sene Ramazan ayında yanardağ misali olacağını ve huzurda heyecanla coşacağını düşünemezdim.
DİZİ-2: Keşif - Kuveyt-Medine-Mekke Yolculuğunda Hizmet
Sertaç Lüser
Kuba Mescidi’nde namaz kıldık
Salavatlar, Mevlid-i Şerif ve Cevşenle 10 saat süren Kuveyt-Medine yolculuğumuz Efendimizin (asm) her cumartesi günü gittiği Kuba Mescidi’nde namaz kılmamız ve sonrasında cami girişindeki şu hadisi okumamız ile devam etti: “Kim güzelce hazırlanıp namaz kılmak için abdestli olarak Kuba Mescidi‘ne gider ve orada (iki rekât) namaz kılarsa bir umre yapmış gibi sevap kazanır”.
Biz de Medine’de kaldığımız her fırsatta bu mescide geldik. Burada da küçük çocukların ciddi şekilde ibadet eden babalarını taklit etmeleri nazarımızdan kaçmadı.
Efendimizin (asm) Huzurunda
Sonra Uhud Şehitliği, Seyyidüşşüheda Mescidi ziyaretimiz ve Okçular Tepesinin yanında Risale-i Nur tanıtımı sonrası beklenen an gelmişti. Kâinatın Efendisi, nuranî bürhan-ı tevhid olan Efendimiz’in (asm) huzuruna varmaya müşerref olduk. 41 yıldır içimde yanan o kor ateşin bu sene Ramazan ayında yanardağ misali olacağını ve huzurda coşkuyla coşacağını hiç düşünemezdim.
Basri Ağabey ve Said Ağabeyin yüzüme su çarpmaları sonrası biraz da olsa elimi ve ayağımı hissetmem yaşadıklarımın gerçek olduğunu anlamamı sağladı. Hâlâ daha o anların etkisinde kalmamız bizim acizliğimizden Efendimizin (asm) ise yüksek şahs-ı manevîsi, sirac-ı vehhaç olması ve Fahr-i Âlem özelliğindendir.
Her gün hizmet için izin istedik
Sonrasında Medine’de kaldığımız 10 gün içinde her gün sabah Efendimizi (asm) selâmlayıp Risale-i Nur hizmeti için izin istedik, çünkü onun mescidinde hizmet edecektik. Gerçi Efendimiz (asm) Risale-i Nur hizmetine manen izin verdiğini Risalelerde Üstadımız aktarsa da, şahsî olarak bizim hizmet etmemiz için de izin istemiştik. Yaklaşık 12-14 saatimizi Mescid-i Nebevî’de geçirdik. Şahs-ı manevîyi ve Üstadımızı aracı yapıp dua ettik. Aynı bir kitap sergisi gibi namaz kıldığımız yere Risaleleri açıp yanımıza oturan herkese ferd ferd iğneyle kuyu kazar gibi özellikle Suudlu kardeşlerimize Risale-i Nurları anlattık. Aslında 10 dakika içinde mescidin herhangi bir kapısında bir çırpıda tüm kitapları dağıtabileceğimiz bir imkân olmasına rağmen anlatarak dağıtmayı tercih etmenin meyvelerini ve lezzetini yaşadık.

Mahşer meydanı gibiydi
Namaz sonrasında hem ayaklarımızın açılması hem de gezerek farklı simalarla tanışma için mescidin her bir tarafına ulaşmaya çalıştık. Bir dolar bir boşanır han gibi mescid hiç boş kalmıyor, Ramazan ayının bereketi ve huzuru mescidi hep hareketli tutuyordu. Açıklanan resmî rakamlara göre 122 milyon kişi Ramazanda bu topraklara gelmişti. Bu müthiş sayıyı az da olsa Risale-i Nur hizmeti ile değerlendirme imkânı vardı. Hele ki Kâbe’deki kalabalık mahşer meydanı misali gibiydi. İnsanların yollardan aralıksız su gibi aktığına şahit olduk. “Mekke’yi Ramazanda veya Hac mevsiminde görmeyen kişi kalabalık gördüm demesin” dedirtti.
Arapça konuşup, Türkçe Risale takdim ettik
Yanımıza aldığımız Risale-i Nur’da Hazret-i Muhammed (asm) kitabı bir uzvumuz gibi olmuştu. Her fırsatta yaprakları aralayıp ayakta, otururken, Yeşil Kubbe karşısında, Ravza-i Mutahhara içinde, Uhud’da, Bedir’de ve Mekke’de Efendimizi (asm) yaşamamıza vesile oldu. Özellikle bu kitabın derlenmesi ve hazırlanmasında emeği geçenlerden Rabbim razı olsun. Mescid-i Nebevî fıtraten de tam hizmet edilecek bir yerdi. İnsanların sakinliği ve anlayışı özellikle hediyelere karşı gülümseme ile mutlu olmaları bizi ayrı bir şevke getirdi.
Kalıp olarak kullandığımız,
- Esselamü Aleyküm Ya Ahi
- Keyfe Hâluke
- Ene ühibbü kıraa kesira
- Mümkün esmaa kıraatek
- Ene min Türkiye
- Hâzihi hediyye ileyk.
- Şükran leküm.
- Cezakellahü hayran kesira
- Barekallahu fî. gibi dokuz on cümle ile Risalelerimizi kısa bir tanışma ve istekle takdim ettik. Memleketimizden gelen insanlara da Türk olduğumuzu hiç belli etmeden Türkçe Hastalar risalesini verdik. Bu topraklarda Türkçe kitap almaları onları çok şaşırtıyordu çünkü üzerimizde Cellabiye kıyafeti ve konuşmamız kısaca Arapça oluyordu. Gülmemek için dilimizi ısıracağımız diyaloglara şahit olduk.
Kitap verip ayrılırken arkamızdan “Adam Medine’de bize Türkçe kitap hediye ediyor görüyor musun?” gibi aralarında diyaloglar oluyordu. Türkçe konuşmamamızın nedeni birkaç cümle sonrası milletimizin işi ticaret, ziyaret ve siyasete dönüştürme muhabbetinden dolayı idi ve iyi ki de bu taktiği yapmıştık. Çünkü, Türk olduğumuzu fark eden bir vatandaşımız bizi dünyevî olarak çok meşgul etti. Bu sebeple böyle bir önlem almak zorunda kaldık.

“Ya Rab bana bir kitap gönder”
Mescidi gezerken Mahmud Efendinin talebesi olduğunu uzaktan fark ettiğim bir kardeşi yaklaşık olarak 5 dakikadan fazla izledim. Cuş-u huruşla ellerini kaldırmış öyle bir dua ediyordu ki manevî radarına takılmıştım. Bekledim ki duası bitsin ve tanışalım. Sonrasında yavaşça yanına oturdum ve ona Risale-i Nur hediye etmek istediğimi söyledim. Daha ismimizi bile söylemeden beni oturduğum yerden kaldırıp öyle bir kucakladı ki öz kardeşim gibi sarıldı ve ağlamaya başladı. Kendimi çok acayip hissettim. Ne olduğunu anlayamadım. Biraz sakinleştikten sonra az önce yaptığı duanın içinde “Ya Rabbim bana bir kitap gönder” dediğini söyledi. Duası anında kabul olmuştu. Bu sefer yaşlar bizim gözümüzden akmaya başladı.
Kalbinden geçenlere dikkat et
Medine’ye yaklaşırken Said Ağabey bu konuda beni uyarmıştı. Senelerini bu topraklarda geçirdiğinden dolayı bilgili ve tecrübeli idi ve bana özel olarak şunu söylemişti: ”Sertaç kardeş bu Medine ve Mekke hareminin sınırları içinde özellikle kalbinden geçenlere dikkat etmeye çalış çünkü hepsi bir dua hükmünde atâ kanunu gibi hızla gerçekleşebilir, özellikle şeytanın generalleri de burada, maneviyatın en büyükleri de. O yüzden güzel gör güzel düşün” demişti.
Bu söylediği hakikatlerin müsbet manada ilk olarak biraz önce dua eden kardeşte tecelli ettiğini görmem hakikaten beni çok etkiledi. İsmini gözyaşlarımızı sildikten sonra öğrendiğimiz Burak kardeşe Risale-i Nur’u anlatmaya çalıştık. Kendisi okumayı seven ve meraklı bir kardeşti. Merhum Mahmut Efendi Hazretlerine olan muhabbetimizi aktardık. Kendisinden de Üstadımızı araştırmasını ve tanımasını istedik. Tarikat ehli olan bu kardeşimiz hakikatten de nasibini tam isabet ettirmişti. Rabbimize şükrettik ve selamlaşıp ayrıldık.
—DEVAMI YARIN—