"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi herkes içindir

02 Temmuz 2019, Salı 00:06
Modern istibdat, evvelâ millet kesesinden bol bol ikram ettiği para ve mevki sayesinde, etrafına bir takım çürük seciyeli, menfaat düşkünü mahlûklar ve çeşit çeşit ücretli şahısları toplamıştır. Bunların kimine âlim, kimine feylesof, kimine tarihçi, dilci ve şair üniforması giydirerek uydurma bir ilim, felsefe, tarih, dil ve edebiyat imal ettirmeye çalışmıştır.

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in “DEMOKRASİ YOLUNDA” isimli kitabından satır başları - 4

HAZIRLAYAN: ARAŞTIRMA MERKEZİ

***

(...)

Demokrasinin müsavatı, istisnasız olarak, herkes içindir, tamamiyle nisbi (orantılı) ve daima tartılıdır. Nisbi müsavatın remzi (işareti): Nimete göre külfet, külfete göre nimettir. Ve bu müsavatın kantarı kanun; kantar topu da ehliyet, hizmet, seçkinlik ve şahsiyettir.

Demokraside kanun, herhangi bir şahsın, sınıf veya zümrenin isteği ve iradesi değildir: Halkın müşterek aklının ve serbest reyinin muhassalâsı (sonucu) halinde umumî ve müsavî kaidelerdir. Medenî ve siyasî bütün hakların ölçeği işte bu kaidelerdir. (s. 59)

Müsavat; kürek mahkûmlarının ıztırap ve sefalet beraberliği şeklini almamak için, bir şartın tahakkuku lâzımdır ki, o da hürriyettir. Hür bir hava, serbest ve müsaadekâr cemiyet muhiti, nisbî ve feyizli müsavatın temelidir.

***

Hürriyet Mefhumu (1947 yılında Vatan gazetesi ve 1949 yılında Demokrasi ve Hürriyet adlı broşürde yayınlanmıştır.)

Hürriyet üzerinde çok konuşulmuş, her dilden kütüphaneler dolusu kitap yazılmıştır. Bu fikir, husûsiyle iki asırdan beri, şairlere edip ve filozoflara tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur. Bununla beraber hürriyet, bir kalemde tarif edilebilen basit mefhumlardan değildir. Bu kelime, çok kerre sanıldığı gibi yalnız muayyen bir siyasî hayat ve cemiyet rejimi ifade etmez; hem de başkalarını düşünme ve başkalarına bağlanma terbiyesiyle bezenmiş bir ruh ve bir hayat alışı ve anlayışı ifade eder. Ve hususiyle, tıpkı adalet gibi, yüksek ve ulaşılması güç bir ideal taşır. Biliriz ki idealler, hem kelimelerin mânâ havsalasından taşar; hem de devirlere, medeniyetlere göre hedef değiştirir. Hürriyet ideali de böyle olmuş ve zamanlara göre muhtelif mana almıştır. 

HÜRRİYETİN YENİ MANASI

Eski devirlerde insanlar, hürler ve köleler diye iki gruba ayrılmış ve köleler her çeşit hukuktan mahrum, tıpkı eşya ve hayvan gibi hürlerin mülkiyeti ve tasarrufu altında yaşamıştır. Buna göre de hürriyet, sadece başka bir kimsenin esareti altında bulunmamak ve başkasının kölesi olmamak demek olmuştur. Kölelik, bir hukuk müessesesi olarak, çoktan tarihe karıştığı halde, onun zıddı olan hürriyet, bugün bile, en büyük insanlık dâvâsı halinde, dimdik ayakta durmaktadır. Demek ki, zamanımızda hürriyet yeni bir mana almış ve hedef değiştirmiştir. Eski devirler köleliğinin yerini alan yeni bir köleliğin zıddı olarak, yeni bir ideal ifade eder olmuştur. Bu yeni mânâsıyla kölelik, baskı ve inhisar rejimlerinde vatandaşların hükümet denilen anonim bir şahsa köleliğidir. Eski devirlerde şahsın şahıs üzerindeki tasarrufu ve tahakkümü yerini, bugünün istibdat rejimlerinde, hükümet baskısı ve tahakkümü almıştır. Şu halde, bugün hürriyet deyince, bundan modern köleliğin kalkması ve tahakküme dayanan idarelerin yıkılması anlaşılmak lâzım gelir. Eskiden, hürriyet dâvâsının hedefi şahsı şahsa kul olmaktan kurtarmak, hükümet istibdadını yıkmak ve vatandaşların rahatça nefes almasına ve herkesin kendine mukadder olan hayatı yaşamasına imkân vermektir. (s. 62)

DÜNYA SULHU 

(...)

Bugünün kuvvetli fikir cereyanları arasında hürriyet, hiç şüphe etmem ki, dünyayı arkasından sürükleyen en büyük bir kuvvettir. Birinci ve ikinci dünya harpleri, hürriyet fikrine zaferinin tacını giydirmiş ve bunu, insanlığın yüksek bir ideali olarak, ebedîleştirmiştir. Bugün hürriyet fikrine karşı duracak hiçbir kuvvet tasavvur edemem. Eski taassupların kılık değiştirerek bu idealle yeniden savaşabileceğine ihtimal veremem. Eminim ki, bundan sonra milletler huzur ve emniyetlerini fikir ve vicdan hürriyetinin gölgesinde arayacak ve umdukları saadeti hürriyet silâhıyla temine yürüyeceklerdir. Çünkü, huzur ve emniyetin gerek milletler içi ve gerek milletler arası münasebetlerdeki ilk ve son şartı hürriyettir. İnsanlar arasında olduğu kadar milletler arasında da sulhun temeli ve teminatı budur. Dünya sulhu, milletler hakikî bir hürriyet rejiminde yaşamak saadetine erdikleri gün kurulabilecektir. Çünkü sulhun esası, adalettir. Hürriyetsiz adalet ise, sırf bir yalandan ibarettir. (s. 74)

***

Fikir ve Vicdan Hürriyeti (1946 yılında Tasvir gazetesinde 1949’da Demokrasi ve Hürriyet adlı broşürde yayınlanmıştır.)

Fikir ve vicdan hürriyeti yahut düşünme ve inanma hakkı insan ferdi için tasavvur olunabilecek hak ve hürriyetlerin en değerlisi ve en tabiî olanıdır. İnsanî hayat ve kemalin başta gelen şartıdır. İnsan aklıyla ve hür vicdanıyla insandır.

Düşünme aklın, inanma da vicdanın en yüksek birer fonksiyonudur. Hayvan sadece duyar ve bir dereceye kadar insiyaki bir şekilde dilemeye benzer hareketler yapar. Fakat insan, yalnız duyar ve diler değil, hem de düşünür ve inanır. Düşünüp inandığı nisbette de insanlığı kemal bulur. Hülâsa, düşünme ve inanma melekeleri sırf insana mahsus ve insanlığın bir imtiyazıdır. Fikir ve vicdan hürriyeti ise, bu melekelerin taassup ve tahakküm altında kalmayarak engelsizce işlemesi, herkesin serbestçe düşünüp dilediği ve beğendiği bir kanaate sahip olması demektir. Bütün hak ve hürriyetlerin temeli de budur.

Ferdin bu hakkını inkâr edip baskıya vurmak, akla ve vicdana tahakküm ve tecavüz etmektir; ferdi ve insanlığı en gelişmiş ve normal fonksiyonlarından mahrum bırakmak ve onu hayvan derekesine (aşağı mertebe) düşürmek; binnetice, medeniyete ve insanî kemale suikast etmektir. Bunun içindir ki fikir ve vicdan hürriyetine hücum eden istibdat, istibdatların en feci ve en iğrencidir. Bununla beraber, eski ve yeni şekliyle, bütün baskı ve tahakküm idareleri, herşeyden evvel, düşünen akla ve hür vicdana hücum etmiş; serbest tefekkürden doğan, dinî, felsefî ve siyasî kanaatlere saldırmıştır. (s. 75-76)

MODERN İSTİBDAT

Modern istibdat, evvelâ millet kesesinden bol bol ikram ettiği para ve mevki sayesinde, etrafına bir takım çürük seciyeli, menfaat düşkünü mahlûklar ve çeşit çeşit ücretli şahısları toplamıştır. Bunların kimine âlim, kimine feylesof, kimine tarihçi, dilci ve şair üniforması giydirerek uydurma bir ilim, felsefe, tarih, dil ve edebiyat imal ettirmeye çalışmıştır. Bu kirli ve kiralık ellerin tahrif edip gülünç bir hale koyduğu hakikatleri de “tek devlet kitabı” diye icat ettiği en zalim bir inhisar usûlüyle memleketlerin masum çocuklarına pervasızca okutturmuştur. Saniyen, modern istibdat, menfaatlerine destek olarak kullanamadığı dinlere ve din adamlarına, kendi taassup politikasına alet edemediği ilmî, felsefî ve siyasî kanaat sahibi mert insanlara karşı canavarca bir mücadeleye girişmiş ve harp açmıştır. (s. 76)

Bence, İkinci Dünya Harbi, hakikat düşmanı modern diktatörlerin, memleketler içinde parlattıkları bu harplerin genişleyip milletler arası bir mücadele halini almasından başka bir şey olmamıştır. Dikkat edelim ki, bu iç harpler devam etmekte, serbest tefekkür ve hür vicdan yolları hâlâ kapalı bulunmaktadır. Fakat bu harpler devam edip ferdin düşünme ve inanma hakkı, hükmeden otoritenin ökçe çamuru kaldıkça ve memleketlerin mukadderatı birer avuç cahil olduğu kadar vicdansız politikacı elinde oyuncak oldukça dünyada sulh sükûn teessüs edemeyecektir. (s. 77)

Hak ve hürriyetin asıl kurbanları

Hatta dikkat edersek, bu hak ve hürriyetin kurbanları düşünce ve kanaatlerini iniltileriyle terennüm edip canlarıyla ödeyen yüksek seciye ve fazilet sahibi insanlardan da ibaret değildir. Fikir hürriyetinin daha çok sayıda başka kurbanları da vardır. Ve asıl acınacak olan da bu berikilerdir. Bunlar düşünce ve kanaatlerine sadâkatle bağlılık cesareti göstermeyen; içlerindeki samimî düşünce ve kanaatin hilâfına olarak, istibdada gülümseyip ayak türabı olan bedbahtlardır. Bunlar fikre ve kanaate bağlılığın yüksek zevkini ve ahlâkî değerini hiçe sayan, hayatı ayak yalayarak da olsa, yiyip içip eğlenmekten ibaret gören dalkavuklar ve maddecilerdir. İstibdadın iğrenç meddahları, saçak ve etek öpmekle geçinmeyi iş edinen yüreksiz parazitlerdir.

İstibdat kanlı elleriyle şehid ettiği hürriyet masumlarından çok, oluşturup etrafına topladığı dalkavuk, yalancı meddah ve mürai gibi bir sürü ahlâk düşkünleriyle memlekete, medeniyet ve insaniyete ihanet eder. Bu rejimin en büyük fenalığı da burada, yani riya ve yalana bürünmüş bir muhit oluşturmasında, herkesi samimiyetle düşünüp kani olduğundan başka türlü konuşmaya ve hareket etmeye mecbur etmesindedir. Fikre, kanaate sadâkat, hürriyet rejiminin, ihanet de istibdadın temelidir. Hür düşünen, düşünce ve kanaatlerine sadâkat cesareti gösteren mert insanlardan istibdat yılar ve Nurdan kaçan gece kuşu gibi, burnunu sokacak riya ve yalan kovukları arar. (s. 78)

ÜÇÜNCÜ NAPOLYON

Fransa’nın son baskıcılarından sayılan üçüncü Napolyon devrinde, valilerden biri, maiyeti kaymakamlarından birine, kazanın işlerine ve hususiyle halkın hükümete karşı ne gibi fikirler beslediğine dair bir rapor vermesini istemiş, kaymakam da gördüğü ve kani olduğu gibi raporunu yazıp valiye göndermiş. Vali, raporu okuyunca derhal kaymakamı çağırtmış ve kendisine:

“Görüyorum ki, siz gördüğünüzü ve düşündüğünüzü açıkça söyleyen samimî bir adamsınız. Bu memlekette tutunamazsınız. En iyisi siz istifa edin ve avukat olun demiş. Kaymakam bu tavsiyeyi dinleyerek istifa etmiş ve meşhurca da bir avukat olmuş.

Valinin kaymakama yaptığı bu ihtar ve ikaz gayet yerindedir. Zira, istibdat mahşerde saz dinlemek ister bunun için de etrafındakilerin yalancı dalkavuk, realiteleri olduğundan başka gösteren mürailer (ikiyüzlü kimse) olması lâzımdır. Eğer bir memlekette dalkavukluk yalancılık ve mürailik redaetleri alıp yürümüş ise, bilmelidir ki, o memlekette ağır bir istibdat hüküm sürmekte ve bu istibdat fikre ve vicdana saldırmaktadır. (s. 79)

(...)

Memleketlerde insanların safvet (temizlik) ve ismetini (masumluk) istismar etmek için fırsat gözetliyen muhteris (ihtiras sahibi, hırslı) politikacılar var oldukça, Herbert’in oğlu (buraya alınmayan eski Roma da Herbert isimli bir vezirin başından geçen bir örnek olay) gibi, daha nice canlar yanacak ve kanaatleri hilâfına konuşma cezasına uğrayacaktır.

Fakat bereket versin ki, temiz yürekli mert insanların bütün tarih boyunca diktatörlere ve baskı rejimlerine karşı giriştiği mukaddes cihad devam ediyor ve edecektir. Ve muhakkak bir gün gelecek, insanlık zulümden ve baskıdan kurtulacaktır. (s. 81)

Okunma Sayısı: 2067
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı