Eyüp KarataşlI: “Eğitime, bireysel insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken bir insan hakları meselesi olarak bakılması gerekmektedir. Bu konuda nasıl Anayasada din ve vicdan özgürlüğü veya düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel haklardan bahsediyorsak eğitimin de Anayasada ‘eğitim özgürlüğü’ kapsamında yer alması doğru olacaktır.''
Eğitimin okullarda zorunlu olması neden gereklidir? Bireylerin kendi çocukları üzerinde istediği gibi eğitim hakkına sahip olmasının önündeki engeller nelerdir?
Bu konu aslında sadece ülkemize mahsus bir sorun olmayıp dünya genelinde de yıllardır tartışılmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, “ana babaların, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haiz oldukları” ifade edilmiştir. Bu kapsamda dünyada azımsanmayacak kadar ülkede bireylere çocuklarını özgürce yetiştirme alanı açılmış bulunmaktadır. Örneğin ABD başta olmak üzere birçok dünya ülkesinde homeschooling (evde eğitim/ aile eğitimi), ruh, beden ve kalbin eğitimine odaklanan Waldorf Eğitimi gibi alternatif eğitim modellerinin uygulanmasına müsaade edilmektedir. Yine ABD ve Kanada gibi ülkelerde bu yönde çıkarılmış çok sayıda yasa bulunmaktadır. Diğer taraftan ülkemizde eğitim birliğini öngören Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve eğitimdeki ideolojik merkeziyetçi yaklaşım bugün eğitim özgürlüğü açısından bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Mevcut iktidar ideolojik eğitimi kaldırmadı
Eğitim özgürlüğü kapsamında son 20 yıllık ülke serencamı incelendiğinde mevcut iktidarın eğitimin önündeki ideolojik engelleri kaldırmaya yönelik bazı çalışmaları olmuş mudur? Bu konuda gerek yasal alanda gerek eğitim sistemlerinin ve programlarının değiştirilmesine yönelik değişiklikler var mıdır?
Son yirmi yıllık sürece dönem dönem bakmakta fayda olacaktır. 2005 yılı itibariyle eğitimde bir reform çalışmasının yapıldığını görüyoruz. Bu çabalar aslında eğitimde verilecek olan bilginin bireylerin yeniden yapılandırıldığı, ortak istişare ve demokratik eğitim anlayışının bir meyvesi olarak yansımıştır. Bu konuda kısmen de başarılı olmuştur. Fakat daha sonraki süreçte eğitimde kurumsallığın ve aidiyetin ön plana çıktığı bir eğitim anlayışına doğru değişim olmaya başlamıştır. Bu eğitim anlayışındaki sapmanın, PISA ve TIMSS gibi sınavlardaki başarımızın OECD ortalamasının altında kalmasına sebep olduğu söylenebilir. Diğer taraftan 2018 yılına gelindiğinde eğitimde program çalışmalarının yenilendiğini görmekteyiz. Burada eğitim programlarına Avrupa Komisyonunun benimsediği; eleştirel düşünme, problem çözme, bilgi, medya teknoloji becerileri gibi beceriler yerleştirilme amacında olduğu iddia edilse de programların içeriği incelendiğinde bu amaçlara hizmet eden herhangi bir çalışmanın olmadığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde eğitimde uluslararası ortak değerlerden öte milliyetçi yönü artan ulusalcı ve devletçi yeni bir anlayış benimsenmiştir. Bu dönemde böyle bir paradigma ile karşımıza çıkan AKP iktidarı eğitim politikaları, özünde, Cumhuriyet dönemi ile birlikte “millet devlet içindir” anlayışının bir sonucu olarak karşımıza çıkan “devletine bağlı yurttaş” yetiştirme bakış açısını değiştirmemiş, evrensel normlar sadece temenni oluşturacak birer söylemden öteye geçememiştir.

14 Mayıs 2023 seçimleri yaklaşıyor. Partilerin seçim beyannameleri incelendiğinde eğitim ve hürriyet konusunda özellikle muhalefetin fikirleri nelerdir?
Bu konuda muhalefetin de çeşitli görüşlerinin ve tekliflerinin olduğunu görmekteyiz. Fakat bu konuda siyasi partilerin planları ve seçim beyannamelerini incelediğimizde eğitime ilişkin görüşlerin bir plandan ziyade genel olarak slogan şeklinde birer söylemden ibaret kaldığını üzülerek görmekteyiz.
Örneğin ABD’de eğitim politikaları, siyasi söylemlerden uzak ülke politikası olarak sunulmakta ve bu konuda yapılacak çalışmalar bilimsel bakış açısıyla ve tüm paydaşlarca ortak bir istişare sonucu oluşturulmaktadır. Örneğin No Left Child Behind (Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın) eğitim kampanyası sırasında çok kapsamlı ve tüm paydaşlarca ulusal bir politika programı hazırlanmış ve federal mecliste oylanarak kabul edilmiştir.
Bu bağlamda soruya dönecek olursak, muhalefet partilerinin ve özellikle Millet İttifakı’nın hazırlamış olduğu ortak metinde “eğitimin ideolojik söylemlerden arındırılacağı” vurgusu dikkat çekmektedir. İçerikte bu söylemin gereğinin nasıl yapılacağı konusunda net bir yol haritası olmasa da bunun anlamlı ve iyi niyetli bir teklif olarak sunulduğunu düşünüyorum. Eğitimin ideolojilerden arındırılması hedefinin ulusal bir işbirliği çerçevesinde ve özgürlükçü bir zeminde konuşulmasının, bu hedefin önünü açacağını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca yine ortak metinde eğitimin tüm paydaşların katılımıyla yapılandırılacağı vurgusu da anlamlı ve kayda değer bir beyandır. Somut bir adım olarak YÖK’ün kaldırılması teklifi de özgür bilim üretimine katkı sağlaması açısından üniversite özerkliğini artıracak olumlu bir adım planlamasıdır.
Eğitim ve dindar nesil
Eğitimdeki özgürlükçü bakış açısının dindar bir nesil yetiştirme anlayışı üzerinde nasıl bir etkisi ya da katkısı olacaktır?
Aslında bu konuya özgürlükler bağlamında bakmakta yarar vardır. Dindar bir nesil yetiştirme gayesinin öncelikli olarak Milli Eğitim Politikasının değil bireylerin birer tercihi olması gerekmektedir. Devletin, bir insana ‘biz senin çocuğunu zorla dindar olarak yetiştireceğiz’ demesi ne kadar yanlış ise, bir bireyin bu yönde yetişmesine devletin engel olması da o kadar yanlış bir durumdur. Az önce ifade ettiğimiz gibi çeşitli dünya ülkelerinde insanların temel standartlara bağlı kalmak şartı ile eğitimde içerik konusunu özgürce belirleyebildiğini görmekteyiz. Bir inancın mensubu olarak da insanların kendi inançları doğrultusunda eğitilmesini talep etmesi eğitim hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.

Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin eğitim anlayışının bizim için dindar nesil yetiştirmede de model olarak durduğunu düşünmekteyim. Eğitimin devlet öncelikli değil birey öncelikli bir faaliyet olduğu vurgusu “Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez.” düsturu ile çok veciz bir şekilde izah edilmiştir. Nitekim Allah Rasulü (s.a.v) de tebliğe başta kendi ailesi olmak üzere en yakınlarından başlamıştır. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri, cehalet, zaruret ve ihtilafı üç büyük düşman olarak görüp, marifet, sanat ve ittifakla bu düşmanlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu kapsamda bu bakış açısı bize kavgasız, gürültüsüz, adil, insan haklarına saygılı, toplumsal barışın tesis edildiği insanca bir dünya inşası imkanı sunmaktadır. Çünkü, bu yaklaşım bölgesel değil evrensel bir yaklaşımdır.
Bediüzzaman ve eğitim metodolojisi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin eğitim anlayışından bahsettiniz. Bu bağlamda Bediüzzaman Hazretlerinin okulların düzenlenmesi ile ilgili fikirleri nelerdir? Bu fikirlerin eğitim özgürlüğü bağlamında nasıl konumlandırılması gerekmektedir?
Bediüzzaman Hazretleri, Osmanlının son dönemlerindeki mektep, medrese, tekke ihtilafına karşı batı tarzı okullar yerine bu kurumların manaca ıslahı ile tevhid-i medaris olarak bu üç kurumun ruhunun birbirine benzemesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu görüşün somut bir adım olarak din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı Medresetüzzehra Projesini ortaya koymuştur. Bediüzzaman Hazretleri bu kavramı, sıradan bir okul olmanın ötesinde sosyal, ilmî, ekonomik ve siyasî yönleri olan bir ittihad-ı İslâm projesi olarak yorumlamıştır. Bu fikir doğrultusunda somut bir adım olarak Van’da bu okulun temelleri de atılmış fakat Birinci Dünya Savaşının patlak vermesi ile bu proje askıya alınmıştır. Cumhuriyet döneminde ise 1923’te bu proje TBMM tarafından kabul edilmiş ve yenilenmiş ama 1924’teki Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve arkasından gelen sekülerizm uygulamaları ile birlikte bu projenin fiili olarak uygulanabilirliği maalesef kalmamıştır.
Bediüzzaman Hazretlerinin sunduğu bu teklif günümüz insanının içinde bulunduğu sorunların çözümüne yönelik bir cevap mahiyetinde bir eğitim metodolojisidir. Ancak bunun görülebilmesi için eğitimin özgürlükçü bir yapıya kavuşturulması ve bu maksatla gerekli anayasal ve kanuni düzenlemelerin yapılması şarttır. Bu bağlamda, Tevhid-i Tedrisat Kanununun ve eğitime yönelik olarak Anayasada yer alan ideolojik yaklaşım ve kavramların ve argümanların alternatif bir eğitim metodolojisine imkan vermediği görülmektedir.
Son olarak, eğitime, bireysel insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken bir insan hakları meselesi olarak bakılması gerekmektedir. Bu konuda nasıl Anayasada din ve vicdan özgürlüğü veya düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel haklardan bahsediyorsak eğitimin de Anayasada ‘eğitim özgürlüğü’ kapsamında yer alması doğru olacaktır. Ayrıca eğitimi tek tip bir ideolojiye bağlayan Anayasa maddelerinin de gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gerekmektedir. Seçme iradesi elinden alınan, tercihlerine, zevklerine, düşüncelerine, inançlarına ve kültürlerine önem verilmeyen bireylerden ilerlemeci sonuçlar beklemek mümkün değildir. Bu bakımdan, yapılacak yeni bir Anayasa çalışmasında eğitim, çok kültürlü, çoğulcu, farklılıklara açık, özgürlükçü bir temele yaslanmalıdır.
Eğitim ve özgürlük
Eğitim sisteminde özgürlükçü anlayışın sabit ilkeleri, özellikleri ve standartları var mıdır? Varsa bunlar nelerdir veya neler olmalıdır?
Esasında eğitim sisteminde bu konuya ilişkin çeşitli ülkelerde uygulanan somut örnekler bulunmaktadır. Örneğin Avustralya’da eğitim programları hazırlanırken okullar için bağlı kalınması zorunlu temel standartlar belirlenmiştir. Bu standartlar bireysel ve sosyal yeterlilik, etik davranış, eleştirel düşünebilme, kültürlerarası farklı anlayışa saygı duyma gibi temel ortak değerleri kapsamaktadır. Yine Avrupa Komisyonunca 21.yy becerileri olarak temel standartlar belirlenmiş ve eğitim politikalarının bu ortak standartlar doğrultusunda belirlenmesi tavsiye edilmiştir. Bu ortak standartların belirlenmesi süreci ise demokratik bir anlayış ile ortak bir mutabakat çerçevesinde belirlenmeli ve hiçbir şekilde evrensel teamüllerin dışında kalmamalı ve bireysel özgürlükleri sınırlandırıcı şekilde olmamalıdır. Nitekim bu sayılan örneklerde belirlenen standartlar da ortak bir istişarenin sonucu oluşturulmuş evrensel teamülleri kapsamaktadır.
SON