"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hapishane penceresinden bakarken dökülen gözyaşları

16 Aralık 2019, Pazartesi 01:05
Bediüzzaman Said NursÎ, 1935’te Eskişehir Hapishanesi’nin penceresinden Eskişehir Lisesi’nin bahçesine bakmış ve orada raks eden lise öğrencilerini görmüştü. Bu hal Bediüzzaman’ı ağlatmış ve “Gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisâtını gösteren bir sinema bulunsa, şimdiki güldüklerine ağlayacaklardı” demişti.

Bediüzzaman’ın Eskişehir hayatından kesitler ve Nur menzilleri -1

Dizi - 1: Prof. Dr. Hüseyin UZUN
[email protected]

Eskişehir Yeni Asya okuyucularının dâveti üzerine, “Bediüzzaman istibdada karşı dik durdu” adlı seminerimizi vermek maksadıyla Eskişehir’e gitmek nasip oldu. Güzel bir karşılama ve hasbihalden sonra seminerimizi sunduk. Ertesi gün üniversite öğrencileriyle yapılan müzakereli Nur dersi sonrası, Eskişehir Nur menzillerini Özgür, İsmail ve Nazım kardeşlerimizle beraber gezme fırsatını yakaladık. Yakın ilgilerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

Eskişehir Nur menzillerinin ziyareti vesilesiyle, Bediüzzaman’ın Eskişehir hayatı ile ilgili bazı bilgileri ve anekdotları derleyerek sizlerle paylaşmak istedim.

Eskişehir denilince, Risale-i Nur eserlerini okuyanların aklına “Bediüzzaman’ın kaldığı soğuk, ufunetli ve rutubetli ağır şartların mevcut olduğu işkenceli hapishane hayatı”, “imha edilme amacıyla verilen zehirin tesirinden ıztırap çeken Bediüzzaman”, “İsm-i A’zamı taşıyan altı ismin altı nüktesini beyan eden Otuzuncu Lem’a’nın yazdırıldığı Medrese-i Yusufiye vasfını kazanan hücre hayatı” ve “hapishane penceresinden bakarken okul bahçesinde dans eden lise talebelerinin elli sene sonraki acınacak hallerine ağlayan Bediüzzaman” gelir.

Eskişehir Lisesi’nin adı değiştirildiği gibi bahçesi de yer değiştirilerek okulun yan tarafına yapılmış. 

 

Bediüzzaman’ı İmha Kararı

“Risale-i Nur’un gittikçe inkişaf ettiğini, iman ve İslâmiyetin kuvvetlenmeye başladığını anlayan gizli din düşmanları, ‘Bediüzzaman, gizli cemiyet kuruyor, rejim aleyhindedir, rejimin temel nizamlarını yıkıyor’ gibi uydurma ve hükûmeti aldatıcı tertip ve ithamlarla, 1935 senesinde, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde, idam kastıyla ve muhakkak surette mahkûm edilmesi direktifiyle hakkında dâvâ açtırılıyor.” 1

Dâvânın görüleceği Eskişehir’e sevk edilen Bediüzzaman ve talebeleri hakkındaki karar, aslında Eskişehir’e varmadan önce verilmişti. Müfreze kumandanı Ruhi Bey’e verilen emir, “Bediüzzaman ve talebelerinin Isparta sınırından çıktıktan sonra ıssız bir yerde imha edilmeleri” 2 şeklindeydi. Fakat kader-i İlâhînin de bir hükmü var. Yolda, Ruhi Beye Bediüzzaman ve talebelerinin masumiyetini idrak ettiren, yakın bir alâka duyduran ve dost yaptıran Cenab-ı Hak, böyle bir infaz emrini yaptırtmamıştır. Hatta ellerindeki kelepçeler çözdürülerek, abdest alıp namazlarını eda etmelerine bile müsaade edilmiştir.

Son şahitlerden Mehmet Gülırmak hatıralarında bir anektot aktarır: “Eskişehir hapsine giderken, yüzyirmi arkadaşımızı bağlarken kelepçe bile yetmemişti. Bekir Ağa ile Ahmet’i çamaşır ipiyle bağlamışlardı.” 3

Eskişehir Hapishanesi’ne getirilen toplam 120 talebesine ve Bediüzzaman’a dehşetli işkencelerin tatbik edilmesine başlanır. Nur Talebeleri’nin hatıralarında, günlerce aç ve susuz bırakıldıkları ve en temel ihtiyaçlarının giderilmesine bile müsaade edilmediği nakledilir. Zamanı şaşırıp vaktinde namaz kılmasınlar diye gece gündüz karanlık koğuşlarda tutulurlar. Bediüzzaman ise soğuk, rutubetli ve insanın burun direklerini kıracak tarzda şiddetli idrar kokusunun hâkim olduğu tek kişilik bir hücrede tutuluyordu. Kimseyle konuşturulmuyor ve görüştürülmüyordu.

Mehmet Gülırmak’ın hatıralarında kendilerinin kaldığı hücre kapısının bir marangoz tarafından delinerek, içerden dışarıya doğru çıkan bir boru takıldığı ve borunun ucuna da bir idrar tenekesi konulduğu nakledilir. Talebelerin küçük su dökme ihtiyacını, ayakta bu boruya yaparak gidermesi şeklinde zorlandığından bahsedilir. 4

Bediüzzaman ve talebeleri, hapishaneden adliyedeki duruşma salonuna götürülürken de çeşitli eziyetlere maruz bırakılmışlardır. O dönemlerde hapishane karşısındaki Eskişehir Lisesi’nde öğrenci olan Mehmet Ali Taşlıca, şahit olduğu bir hatırasını şöyle nakleder: “Kalabalık kişiler her gün 20–30 kişilik guruplar halinde uzun bir zincire ikişer ikişer kilitlenip, iki taraflarında mavzerlerine süngü takmış jandarmaların nezaretinde Ağır Ceza Mahkemesi’ne götürülüp–getiriliyor, idam talebiyle muhakeme ediliyor, haklarında hiç sır sızdırılmıyordu. Bizler, yalnız acıyıp Allah kurtarsın diyerek yetiniyorduk.” 5

Çeşitli illerden getirilip hapse atılanların arasında Bediüzzaman’la alâkası olmayan şahıslar bile vardı. Meselâ, bunlardan bir tanesi göz doktoru Şevket Gözaçan’dır. Bir Nur Talebesini tedavi eden bu doktora, Bediüzzaman bir teşekkür mektubu yazar. Bediüzzaman’la haberleşiyor diye, Dr. Şevket Bey de Eskişehir hapsine atılır. İşin aslı anlaşılıncaya kadar aylarca hapiste yatar.  6

Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim (1961).

Diğer ilgisiz biri de tüccar Şükrü Şahinler’dir. Ticarî bir iş vesilesiyle Şükrü Beyle tanışan Nur Talebesi Halil İbrahim, ona bir mektup yazar. Bu mektuba cevap gönderen Şükrü Bey de Eskişehir Hapishanesi’nde Nur Talebeleri arasında kendini bulur. 6

Hapishane Penceresi, Eskişehir Lisesi’ne Bakıyor

1935 yıllarındaki Eskişehir Hapishanesi’nin yerinde şimdi çok katlı bina mevcut. Hapishane karşısındaki Eskişehir Lisesi ise hâlâ ayakta ve faaliyette. Lisenin adı Atatürk Lisesi olmuş ve bahçesi de yer değiştirmiş. O tarihlerdeki lise bahçesi, Cumhuriyet Bulvarı üzerinde bir dönel kavşak olmuş. Dönel kavşağın ortasına üst tarafı kız, alt tarafı balık figürlü adeta sefahati çağrıştıran heykeller yerleştirilmiş. Bu durum, 1935 yıllarında Bediüzzaman’ın hapishane penceresinden bakarken gördüğü Eskişehir Lisesi’nin bahçesinde raks eden lise mektebinin büyük kızlarının, hâlâ daha dans ediyor gibi bir manzarayı hatırlara getiriyor. Bediüzzaman’ın verdiği şu hakikat dersinin hatırlanmasına da vesile oluyor: “Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisâtı sinema ile hâl-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisâtını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşrû keyiflerine nefretle ve teellümlerle ağlayacaklardı.” 7

Dipnotlar:

1] Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, s. 335.

2] Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, s. 790.

3] Necmettin Şahiner, Son Şahitler: 2, s. 20.

4] Ömer Özcan, Risale-i Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor, Nesil yayınları, 2009. 

5] Ömer Özcan, http://www.cevaplar.org/index. php?content_view=6082&ctgr_id=91 

6] https://nurkoy.org/tag/eskisehir/

7] Asa-yı Musa, Yeni Asya Neşriyat, s. 28.

-Devamı Yarın-

Okunma Sayısı: 11117
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı