"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstibdat ne şekilde olursa olsun, sille vuracağım

19 Temmuz 2019, Cuma
Bediüzzaman: “Biz ki, hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz. Zira biliyoruz ki, fakat, meşrU, hakikî meşrutiyetin müsemmâsına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrUtiyet libası giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.”

***

Asrın Mahkemesi, Çağların Müdafaası: Divan-ı Harb-i Örfî Şerhi - 16

Dizi-16: HASAN GÜNEŞ
[email protected]

***

Ahirzaman hadiseleri ve Beşinci Şua

Diğer yarı cinayet ise zamanı gelmediği gerekçesiyle Divan-ı Harb-i Örfî’de bahsedilmiyor.  Dipnottaki ifadeden de ahirzaman hadiselerinden bahseden Beşinci Şuâ olduğu anlaşılıyor.

Bu iki yarı cinayet bahsinde Bediüzzaman Hazretleri’nin İslâm dünyasına ve onun bayraktarı olan Osmanlı’ya yapılan ihanetleri ve kurulan tuzakları deşifre etmeye başladığını görüyoruz.  İslâm’ı mahvetmek isteyen gizli komiteler halkı tahrik etmek ve İslâm’dan soğutmak için yöneticilerin baskı ve istibdatını, halk ile aralarındaki duvarları, din ve fen ilimlerinin ayrıştırılmasını kullandılar. 

Halk ve aydın kesim hatta bir kısım ulema İslâmî değerlerden özellikle İslâm’ın siyasî ve içtimaî prensiplerinden o kadar soğutulmuşlardı ki ileriki dönemde İslâm’a yapılan tahribatlar ciddî bir tepki görmedi. Dindar kesim meşrûtiyet, demokrasi ve hürriyete o kadar bigane ve ilgisizdi ki yetkilerin tamamı ahirzaman şahıslarının elinde toplanıncaya kadar hiçbir şey fark etmedi. Aradan geçen bir asra rağmen hâlâ bu konuda ciddî bir mesafe alınamamıştır.

Bediüzzaman Hazretleri bu dönemde ahirzamanın dehşetli tahribatının izlerini ve öncülerini gördüğü için bunun önüne geçmeye çalışmıştır. Onların halkı yönlendirdiği istismar noktalarını önlemek için hayatını hiçe saymıştır. Asilerin linç etmesinden korktukları için kimsenin gitmeye cesaret edemediği kalabalıklara karşı heyetin önünde gidip onları ikna etmiştir. 

Yine komitelerin ve fedailerin kurşunlarını ve Bekirağa Bölüğü’ndeki dehşetli işkenceleri göze alıp komitelere boyun eğmemiş, gazetelerdeki yazılarıyla onlara karşı çıkmıştır. Yine darağaçlarının gölgesinde İslâm’ın hakikatlarını müdafaaya devam etmiştir.

Bu sebeple bu müdafaa hem İslâm’ın on üç asırdır devam eden hakikatlerinin, hem de yüz-yüz elli sene devam edecek bir mücadelenin savunması ve manifestosudur. Diğer yandan Hz. Âdem’den bu yana devam eden iman ve küfür mücadelesinin yanında adalet ve zulüm mücadelesidir.

Yazık! Eyvahlar olsun! Saadetimiz olan meşrûtiyet-i meşrûâ, bir menba-ı hayat-ı içtimaiyemiz ve İslâmiyete uygun olan maarif-i cedideye millet nihayet derecede müştak ve susamış olduğu halde, bu hâdisede ifratperver olanlar Meşrûtiyete garazlar karıştırmakla ve fikren münevver olanlar da dinsizce harekât-ı lâübaliyâne ile milletin rağbetine karşı maatteessüf set çektiler. Bu seddi çekenler, ref etmelidirler; vatan namına rica olunur.

İki aşırı uç

Bediüzzaman Said Nursî milletin bu kadar istekli ve susamış olduğu şeriata uygun meşrûtiyet ve yeni fenlerin elde edilmesine iki aşırı ucun engel olduğunu izah ediyor. Bazı garaz sahipleri meşrûtiyette olmayan fena şeyleri meşrûtiyetten gibi gösterdiler. Bir kısım aydınlar da dinsizce ve laubali hareketleriyle halkı hürriyet ve meşrûtiyetten soğuttular. Çünkü dindar halk o davranışları meşrûtiyetten zannetti.

Ey paşalar, zabitler!

Bu on bir buçuk cinayetin şahitleri binlerle adamdır. Belki bazılarına İstanbul’un yarısı şahittir. Bu on bir buçuk cinayetin cezasına rıza ile beraber, on bir buçuk sualime de cevap isterim. İşte bu seyyiatıma bedel bir hasenem de var.   Söyleyeceğim:

Herkesin şevkini kıran ve neş’esini kaçıran ve ağrazlar ve taraftarlıklar hissini uyandıran ve sebeb-i tefrika olan ırkçılık cemiyat-ı akvamiyeyi teşkiline sebebiyet veren ve ismi meşrûtiyet ve mânâsı istibdat olan ve İttihad ve Terakki ismini de lekedar eden buradaki şube-i müstebidaneye muhalefet ettim.

Herkesin bir fikri var. İşte sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref-i imtiyaz lâzım. Tâ ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat nazarıyla bakmakla nifak çıkmasın. 

Fahr olmasın, derim: Biz ki, hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz. Zira, biliyoruz ki, fakat, meşrû, hakikî meşrûtiyetin müsemmâsına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.

Fikrimce meşrûtiyetin düşmanı, meşrûtiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ı şeriat göstermekle meşveretin de düşmanlarını çok edenlerdir. “Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez.” En büyük hatâ, insan kendini hatâsız zannetmek olduğundan, hatâmı itiraf ederim ki, nâsın nasihatini kabul etmeden nâsa nasihati kabul ettirmek istedim. Nefsimi irşad etmeden başkasının irşadına çalıştığımdan, emr-i bilmârufu tesirsiz etmekle tenzil ettim.

UmumÎ sulh ve genel af 

Bediüzzaman Said Nursî bu bölümde on bir buçuk cinayet şeklindeki müdafaasına bütün İstanbul’un şahit olduğunu ifade ederek ilerde gelecek sorularına cevap ister. “Seyyiatıma bedel hasenatım da var” der. Bunu cinayet ifadesinde olduğu gibi tersinden de anlamak mümkün.

Bu iyilik nedir?

“İttihat ve Terakki’nin buradaki yani İstanbul şubesine muhalefet ettim.” diyerek gerekçelerini izah ediyor.

İttihat ve Terakki İstanbul’da Türkçülük daha doğrusu ırkçılık yapmaya başlamıştı. Aşırıya kaçan uygulamalar ve ifadeler sebebiyle diğer ırklarda tepkiler artmaya başlamıştı. Tepki olarak İstanbul’da bulunan Arap, Kürt ve Arnavut gibi Müslüman öğrenciler ve Ermeni, Rum gibi gayrimüslimler benzer yapılanmalara girmeye başlamıştı. 

Ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti ya da fırkası meşrûtiyet ismiyle istibdat ve baskı uyguluyordu. Bu sebeplerle bu şubeye muhalefet ettiğini beyan ediyor.

İttihatçıların hatalarından birisi de iktidara gelince hem muhaliflerinden hem de eski yönetimle çalışanlardan hesap sorma şeklindeki intikam duygularıydı. Bazı belgeler ortaya çıktıkça jurnal, ispiyon, iftira, yalancı şahitlik gibi o kadar çok haksızlık ortaya çıkmıştı ki, belirli bir kesimde temiz adam bulmak zorlaşmıştı. Aynı fırkada veya aynı cemiyetteki görünüşteki dostların birbirlerini jurnallemesi gibi haysiyet kırıcı belgeler ortaya çıkıyordu. 

Ancak İttihat ve Terakki’ye yakın olanlar örtbas edilirken diğerleri hedef gösteriliyordu. 

Bu sebeple toplumda ciddî bir gerilim meydana gelmişti.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 4777
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı