"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İttihad-ı Muhammedi’ye bütün Mü’minler dâhildir

15 Temmuz 2019, Pazartesi
Bediüzzaman Hazretleri “ihraç” ve “kabul etmeme” gibi yanlışlara dikkat çekmek için de İttihad-ı Muhammedi’nin (ASM) müntesipleri “kàlû belâdan dâhil olan umum mü’minlerdir” diyerek kapıyı bütün mü’minlere açıp esas maksadı ahiret olan şimdiki tabirle hür bir sivil toplum kuruluşu haline getiriyordu.

***

Asrın Mahkemesi, Çağların Müdafaası: Divan-ı Harb-i Örfî Şerhi - 12

Dizi-1: HASAN GÜNEŞ
[email protected]

Yedinci Cinayet: İşittim: İttihad-ı Muhammedî (asm) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât, (Süheyl Paşa ve Şeyh Sâdık gibi zatlar) daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten kat-ı alâka ettiler, siyasete karışmayacaklar. Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik, o ism-i mübareke intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dahil olduğum ittihad-ı Muhammedî’nin (asm) tarifi budur ki: 

Şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dairedir. Dahil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir. Bu ittihadın cihetülvahdeti ve irtibatı, tevhid-i İlâhîdir. Peyman ve yemini, imandır. Müntesipleri, kàlû belâdan dahil olan umum mü’minlerdir. Defter-i esmâları da Levh-i Mahfuzdur. Bu ittihadın nâşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiyedir. Günlük gazeteleri de, i’lâ-i kelimetullahı hedef-i maksat eden umum dinî gazetelerdir. Kulüp ve encümenleri, câmi ve mescidler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir. Merkezi de Haremeyn-i Şerifeyndir. Böyle cemiyetin reisi, Fahr-i Âlemdir. Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve sünnet-i Nebeviyeyi ihyâ ve başkalara da muhabbet ve-eğer zarar etmezse-nasihat etmektir. Bu ittihadın nizamnâmesi sünnet-i Nebeviye ve kanunnamesi evamir ve nevâhî-i şer’iyedir. Ve kılıçları da berâhin-i katıadır. Zira, medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Taharrî-i hakikat, muhabbet iledir. Husûmet ise, vahşet ve taassuba karşı idi. Hedef ve maksatları da, ilâ-yı kelimetullahtır. Şeriat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünsünler. 

MADDETEN TERAKKİ

Şimdi maksadımız, o silsile-i nurânîyi ihtizaza getirmekle, herkesi bir şevk ve hâhiş-i vicdaniye ile tarik-i terakkîde kâbe-i kemalâta sevk etmektir. Zira, ilâ-yı kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir. 

İşte ben bu ittihadın efradındanım. Ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim. 

Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o vilâyat-ı şarkiyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır. Bu meselede seleflerim, Şeyh Cemaleddîn-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki, demiş: 

“İhtilâf u tefrika endişesi 

Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni. 

İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz, 

İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.”               

Yavuz Sultan Selim 

Ben zahiren buna teşebbüs ettim, iki maksad-ı azîm için: Birincisi: O ismi tahdit ve tahsisten halâs etmek, umum mü’minlere şümulünü ilân etmek. Tâ ki tefrika düşmesin ve evham çıkmasın. 

İkincisi: Bu geçen musîbet-i azîmeye sebebiyet veren fırkaların iftirakının, tevhid ile önüne set olmaktı. Vâ esefâ ki, zaman fırsat vermedi. Sel geldi, beni de yıktı. Hem derdim: Bir yangın olsa, bir parçasını söndüreceğim. Fakat hocalık elbisem de yandı. Ve uhdesinden gelemediğim bir yalancı şöhret de maalmemnuniye ref’ oldu. 

Ben ki âdi bir adamım. Böyle meclis-i meb’usan ve a’yan ve vükelânın en mühim vazifelerini düşündürecek bir emri uhdeme aldım. Demek cinayet ettim. 

Sivil toplum kuruluşları olarak cemiyetler

Bediüzzaman Hazretleri bu kısımda “cinayet isnadının” en önemli maddesi olan  “İttihad-ı Muhammedî” (asm) konusunu ele alıyor. 

Bilindiği gibi meşrûtiyet sadece siyasî partiler ve seçim demek değildir. Nasıl hür bir basın mutlaka gerekiyorsa aynı şekilde sivil toplum kuruluşları da demokrasinin olmazsa olmazıdır. Şüphesiz her şeyde olduğu gibi bunu da suiistimal edenler çıkacaktır. Ancak bu gerekçeyle toplumun teşkilâtlanma hakkı elinden alınamaz. Birçok Batı ülkesinde özellikle belirli meslek grupları, ilim adamları ve iş adamları bizdeki kahvehane kültürü yerine klüp, dernek ve cemiyetlerde vakitlerini geçirirlerdi. Hatta birçok projenin oralarda geliştiği bilinir.

Osmanlı’da her ne kadar lonca teşkilâtları, tekke ve medreselerdeki ilim meclisleri bu ihtiyacı kısmen karşılasa da yeni şartlar, devletin, basının ve halkın da takip edebileceği farklı yapılar gerektiriyordu. Meşrûtiyetle birlikte cemiyetler açılmaya başladı. 

İttihat Terakki başlangıçta gizli bir cemiyet olarak kurulmuştu. II. Meşrûtiyet ile birlikte meşrû olarak tanındı. Ancak bazı gizlilikleri devam etti.

İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908 yılında kendi çatısı altında Cemiyet-i İlmiyye-i İslâmiyye adında dini bir cemiyet kurdurdu. Cemiyet içinde Mustafa Sabri Efendi, Elmalılı Hamdi Efendi gibi meşhur âlimlerin de olduğu bir grup ulema tarafından kurulmuştu. Beyan’ül-Hak isimli dergi de cemiyetin yayın organıydı. 31 Mart Vak’asından sonra İttihat ve Terakki Fırkası baskılarını arttırmaya başlayınca Mustafa Sabri Efendi gibi derginin bazı yazarları İttihat ve Terakki Fırkası’na karşı çıkarak muhaliflerin tarafına geçmiştir.

1909 yılında da İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti kurulmuştur.

Hürriyet ortamı olmasına rağmen bazı cemiyet mensupları diğerlerinin varlığından rahatsız olmaya başladı.

İttihatçılar ve bazı komiteler 31 Mart hadisesini özellikle muhaliflerini susturmak ve yok etmek için kullanıyorlardı. Adeta muhalif avına çıkmışlardı. Sultan II. Abdülhamid, İttihad-ı Muhammedî (asm), Ahrar Fırkası ve farklı çizgideki gazeteler gibi muhalif ve ayak bağı olarak düşündükleri kim varsa yok etmeyi hedeflemişlerdi. Yukarıda bahsedildiği gibi Mahmut Şevket Paşa Harbiye Nezareti’ne yazdığı yazıda İttihad-ı Muhammedî’nin (asm) yargılanmasını ve yok edilmesini istemişti.

İslamÎ değerler lekelenmemeli

Bediüzzaman Said Nursî “İttihad-ı Muhammedî (asm) namında bir cemiyet teşekkül ettiğini işittim” diye başlıyor. “Bu mübarek ismin altında bazılarının yanlış hareketinden endişe ettiğini” ifade ediyor. Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca millete, İslâm’a veya umuma ait isimlerde hep hassas davranmış lekelenmemesini ve siyaset gibi geçici ve dünyevî meselelere alet edilmemesini istemiştir. Bu değerlerin tefrika ve bölünme sebebi değil aksine ittihat ve ittifak sebebi olduğunu izah etmiştir. Birilerine has kılınması ya da tekeline alınması diğerlerinin İslâm’a ve manevî değerlere husûmetini celb edeceğini ifade etmiştir.

Süheyl Paşa ve Şeyh Sâdık gibi zatların İttihad-ı Muhammedî’yi (asm)  siyasetten çekip daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyyeyi yaşamaya dönük bir cemiyete dönüştürme niyetlerini işittiğini beyan ediyor. Dindar başka cemiyetlere üye olduğu gibi bu mübarek isme intisap ettiğini ilave ediyor. 

İttihat Terakki başlangıçta gizli bir cemiyet olarak kurulmuştu. Devletin takibinden kurtulmak için gizli bir yapılanma mevcuttu. O zamanlar gizli teşkilât denilince ilk akla gelen mason teşkilâtlarıydı. Yapılarını çözmek zordu. İttihat Terakki de İtalya’daki Carbonari ve Rus nihilistlerinin teşkilâtlarındaki hücre yapılanmasını taklid ederek çözülmesi zor bir yapı oluşturmuştu. Önemli hususlarından birisi de sloganları ve yeminleriydi. Semboller ve yeminler yerlileştirilmişti. Bayrak, Kur’ân ve tabanca üzerine yemin ediyorlardı. Cemiyete giren üye ihanet veya yemini bozma halinde “ölüm cezasını” kabul ediyor demekti. 

Bediüzzaman Hazretleri şiddet ve teröre dâvetiye çıkaran sloganlar ve yeminden rahatsız olduğu için ve başkaları tarafından taklid edilmemesi için İttihad-ı Muhammedi’nin (asm) “Peyman ve yemini, imandır” diyor. Cezanın vicdanî ve mahkeme-i kübra gibi şaşmaz ahiret mahkemesi diyerek şiddet ve terörün önünü kesiyordu. 

Cemiyetlerdeki en önemli problemlerden birisi de cemiyetlerdeki ekip ve hiziplerin hâkimiyetiydi. Cemiyet yöneticileri kendilerine kayıtsız şartsız itaat istiyor, sivil hareketin en önemli esaslarını yok ediyorlardı. Mizancı Murad yıllarca emek verdiği İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden benzer sebeplerle ihrac edilmişti ve bütün ısrarlarına rağmen tekrar kaydedilmemişti. Susturmak için de her yol deneniyordu. 

İttihad-ı Muhammedi’ye (ASM) bütün mü’minler dâhildir

Bediüzzaman Hazretleri “ihraç” ve “kabul etmeme” gibi yanlışlara dikkat çekmek için de İttihad-ı Muhammedi’nin  (asm) müntesipleri  “kàlû belâdan dâhil olan umum mü’minlerdir” diyerek kapıyı bütün mü’minlere açıp esas maksadı ahiret olan şimdiki tabirle hür bir sivil toplum kuruluşu haline getiriyordu.

Hedef ve maksadını da şu cümlelerle açıklıyor: “Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve sünnet-i Nebeviyeyi ihyâ ve başkalara da muhabbet ve-eğer zarar etmezse-nasihat etmektir.” 

Cemiyetlerin neredeyse tamamı toplumu veya devleti ıslâh etme, düzeltme ve muhalifleriyle mücadele hedefleriyle ortaya çıkmıştır. İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nde ise hedef ve maksat kendi nefisleriyle mücadele ve mücahededir. Ayrıca Hz. Muhammedî’nin (asm) ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Yine önemli bir husus ise rızaya dayalı bir nasihattır. Toplumun ve insanların hassaslaşması ile nasihat da ölçülü olmalı tepki ve inatlaşmaya sebep oluyorsa “hal diliyle tebliğ” olan İslâm ahlâkını yaşamak kâfidir.

O zamanlar Batı’da başlayan ve günümüzde de ödüller dağıtarak kalkınmaya büyük hizmetleri olan Alfred Nobel’in kurduğu dernek gibi yüzlerce dernek vardı. 

Bediüzzaman Hazretleri cemiyetin esas hedefinin ahiret hayatı olmakla birlikte yaşadıkları toplumun refah ve kalkınmasına da yardım edecek bir fonksiyonuna dikkat çekiyor. “İlâ-yı kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir.” diyerek cemiyetin maksatlarından birisini daha ifade ediyor.

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 3825
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı