"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Toplum barışının anahtarı: Bediüzzaman’ın adalet ve hürriyet düsturu

16 Kasım 2025, Pazar 05:13
Diyarbakır’daki panelde akademisyenler, Bediüzzaman’ın hürriyet, meşveret ve adalet temelli yaklaşımının bugün yaşanan problemlerin aşılması ve kalıcı bir toplumsal barışın sağlanması için en sağlam zemin olduğunu ifade etti.

Birinci Bölüm: Bediüzzaman'ın reçetesi bugüne ışık tutuyor - Diyarbakır paneli büyük yankı uyandırdı
İkinci Bölüm: Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen: Bediüzzaman’ı dinlemedik, 125 yıl kaybettik
Diyarbakır Paneli ses getirdi
Yeni Asya A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik: “Medresetüzzehra projesi hâlâ eksikliğini hissettiriyor”
Diyar-ı Bekir’de Nurun bayramı
Kalpler hep birlikte atıyor
Diyarbakır’da panel heyecanı
Diyarbakır’da çözüm arayışları
DİZİ-ARAŞTIRMA-İNCELEME: TERÖRE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI - İÇ VE DIŞ UNSURLARIN ZORLAMASI
Bediüzzaman’sız bir çözüm mümkün mü?

DİYARBAKIR - NURSEZA PARLAKOĞLU
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA- YENİ ASYA

Kürt meselesi ancak tarihî bağlamı okunarak anlaşılabilir

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Özkul, toplumsal problemleri doğru anlayabilmek için tarihî ve coğrafî bağlamın mutlaka dikkate alınması gerektiğini belirtti.

İbni Haldun’un “Coğrafya, toplumların kaderini ifade eder” tezine atıf yapan Özkul, Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın etnik özellikleri, sosyolojiyi, psikolojiyi ve siyasî yaklaşımları doğrudan etkilediğini söyledi.

Tarihî süreklilik içinde bakıldığında Türkler ile Kürtlerin bin yılı aşkın süredir aynı coğrafyada iç içe yaşadığını hatırlatan Özkul, Anadolu’ya girişten önce dahi Türklerin Doğu ve Güneydoğu bölgelerine gelerek Kürtlerle ortak bir hayat kurduğunu ifade etti.

Ayrışmanın temelinde milliyetçiliğin ideolojik dönüşümü var

Özkul, Türk–Kürt ilişkilerindeki bozulmanın yerli bir çatışmadan değil, dış müdahalelerle şekillenen “Şark Meselesi” yaklaşımından beslendiğini vurguladı. “Bu mesele aslında genel anlamda Şark Meselesi’nin bir parçasıdır… Bu kavram da emperyalizmin ürettiği bir kavramdır. Şark Problemi, onların bizim aramıza attıkları tohumların, fitnenin bir sonucudur” diyen Özkul, Osmanlı’nın son döneminde milliyetçiliğin ötekileştirici bir ideolojiye dönüşerek hem devlet yapısını zayıflattığını, hem de halklar arasına fitne ektiğini söyledi. Jön Türklerin ve dönemin siyasî atmosferinin etkisiyle milliyetçiliğin “Kürt problemi”ni değil, tersine “Türklerin benimsediği bir problemli ideoloji”yi doğurduğunu belirtti. Milliyetçiliğin Batı tarafından Osmanlı’yı parçalamak için kullanılan bir araç olduğunu, ardından aynı sürecin Kürtlere ve Araplara da yansıtıldığını ifade etti.

Güven temelli yaklaşım kardeşliği yeniden inşa edebilir

Özkul, çözümün ancak Bediüzzaman Said Nursî’nin ortaya koyduğu bütünleştirici anlayışla mümkün olacağını söyledi. Milletlerin birbirini tamamlayan karakterlerine vurgu yapan Özkul, Yavuz Sultan Selim döneminde Kürt aşiretleriyle tesis edilen karşılıklı güvenin “500 yıl boyunca birlikte yaşamayı mümkün kıldığını” hatırlattı. Devletin uzun yıllar güvenlik merkezli bir bakış açısıyla hareket ettiğini belirten Özkul, yeni sürecin bu anlayışı aşması gerektiğini vurguladı. “Çağımız insanının psikolojik, sosyolojik ve politik anlamda en temel ihtiyacı güvendir” diyen Özkul, barış ve kardeşlik çağrısı içeren mevcut sürecin desteklenmesinin önemine dikkat çekti. Bu sürecin, dış dinamiklerle başlamış olsa bile, “barış ve kardeşlik kavramlarını içermesi dolayısıyla geliştirilmesi gerektiğini” ifade ederek konuşmasını tamamladı.

Muhalefetin meşruiyeti konuşulmadan kalıcı çözüm mümkün değil

Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, tartışılan gündemin gerçek bir “çözüm süreci” olmadığını belirterek, asıl meselenin yıllardır ötelenen “muhalefetin meşruiyeti” konusu olduğunu ifade etti.

Battal, "İktidarın ömrü biraz daha uzayabilsin diye bir malzemeye ihtiyaç vardı. İşte bugün konuştuğumuz mesele, o malzemedir” dedi. Türkiye’nin Kemalizm ile yüzleşmeden ve Anayasayı demokratikleştirmeden bu tartışmaları sağlıklı biçimde çözemeyeceğini vurgulayan Battal, “23 sene boş geçmiştir” sözleriyle 2001’den bu yana Anayasa değişikliklerinin ideolojik dönüşüme yaklaşmadığını dile getirdi. Battal, meselenin özünün güvenlik tartışmalarından ziyade iktidarın demokratik devri ve yönetimde adaletli bir denge kurulması olduğunu söyledi. “Mesele, iktidar sahiplerinin iktidarı bırakıp bırakmayacakları, iktidarı müdaveleyle kansız-kinsiz bir biçimde başkasına devredip devretmeyecekleridir” diyen Battal, konuşmasını “İnşallah çözüm yine Bediüzzaman’dadır. Muhalefet meşru ve samimi bir muvazene-i adalet unsurudur” sözleriyle sürdürdü.

Kürtler bu coğrafyanın kilit taşıdır

Battal, konuşmasının ikinci bölümünde bölgenin tarihî ve jeopolitik konumuna dikkat çekerek, Kürtlerin İslâm dünyasındaki kritik rolünü hatırlattı. “Farsların kadim coğrafyasını düşünün; Arapların kadim coğrafyasını ve Türklerin kadim coğrafyasını… Bu üç coğrafyanın tam ortasında ise Kürtlerin coğrafyası yer alır” diyen Battal, Kürtlerin nüfus ve devletleşme bakımından küçük bir topluluk olmasına rağmen, bölgenin “kilit taşı” olduğunu ifade etti. Battal, 150 yıldır bu kilidin bozulmaya çalışıldığını vurguladı. “Kürtler bu coğrafyanın kilit taşı hükmündedir. Kürtler eğer hakkını bilir ve vazifesini doğru yaparsa, İttihad-ı İslam için ne mutlu bize” diyen Battal, Bediüzzaman’ın Münazarat başta olmak üzere Eski Said dönemine ait eserlerinin özellikle Kürtlere hitap eden bir uyarı ve istikamet gösterdiğini belirterek, "Elbette Türklere de derstir, Araplara da derstir; fakat o kilit taşını çevirip bozmaya çalışanların ayarını bozmak ve onları engellemenin yolu, önce bu milleti uyarmak ve uyandırmaktır" ifadelerini kullandı.

Barış dili “Besmele” ile başlar

FATİH Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yıldız, konuşmasına Besmele ile başlayarak, Bediüzzaman’ın “Bismillah her hayrın başıdır” sözünü hatırlattı. Yıldız, barış dili arayışının da ancak “hayrın başlangıcı” olan bu bilinçle kurulabileceğini belirtti. Neden Besmele ile başladığını ise “doğru soruyu sorabilmek” ve meselenin sadece güvenlik değil, toplumsal bir barış problemi olduğunu hatırlatmak için olduğunu ifade etti. Bir örgütün silahsızlandırılmasının, meselenin konuşulabilmesini mümkün kıldığını söyleyen Yıldız, “Barış dediğimiz şey susarak değil, konuşarak inşa edilir; unutarak değil, hatırlayarak olur” sözleriyle kalıcı barış için ortak bir dile ihtiyaç olduğunu vurguladı. 

Güvenlik merkezli yaklaşım tartışmayı körleştiriyor

“Devletimiz Hamidiye Alaylarını seviyor ama Medresetüzzehra’yı sevmiyor. Bir terör örgütünün silâhsızlandırılmasını önemsiyor; çünkü meseleye güvenlik problemi üzerinden baktığı için bunu değerli buluyor. Ama arkasından gelecek soruları sormayı sevmiyor. Bu süreç, ister jeopolitik ihtiyaçlardan kaynaklansın, ister başka sebeplerle şekillensin, son derece önemlidir. Çünkü şiddet konuşmaya imkân vermez. Konuşmanın olmadığı yerde serbest düşünce olmaz. Serbest düşüncenin olmaması bizi çok temel bir problemle karşı karşıya getiriyor" diyen Yıldız, Aliya İzzetbegoviç’in “Müslüman dünyanın en büyük problemi eleştirel aklın yokluğudur” tespitini hatırlatarak Müslüman dünyada serbest düşünce kültürünün zayıflığına dikkat çekti. 

Tekçi kimlik anlayışı güvensizliği derinleştiriyor

“Kürt meselesi dediğimiz mesele buradan mı çıkıyor?” sorusunu yönelten Yıldız, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Kürt kimliğinin kamusal alandan dışlanmasının bugün yaşanan problemlerin zeminini oluşturduğunu belirtti. “Kürtler birden yok oluyor, Kürtçe birden yok oluyor, Kürdistan kavramı ortadan kalkıyor” sözleriyle bu yok sayma siyasetinin sonuçlarına dikkat çeken Yıldız, tekçi bir kimlik anlayışının tüm kesimlerde —seküler, dindar, ulusalcı fark etmeksizin— benimsendiğini ifade etti. Bu anlayışın, hem kimlik taleplerini bastırdığını, hem de karşılıklı güvensizliği derinleştirdiğini söyleyen Yıldız, toplumsal barışın ancak kimliğin tanındığı, eşitliğin güvence altına alındığı ve kültürel çoğulculuğun teşvik edildiği bir zeminde mümkün olabileceğini belirtti. 

Ahlâkî siyaset ve eşitlik temelli bir yol haritası gerekiyor

Konuşmasının devamında Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu ahlâkî siyaset anlayışının günümüz için önemli bir rehber sunduğunu ifade eden Yıldız, bu yaklaşımın otoritenin değil, hizmetin değer kazandığı bir yönetim anlayışını öne çıkardığını söyledi. Bediüzzaman’ın “yöneticilerin toplumun efendisi değil; ona hizmet etmekle yükümlü kişiler olduğu” vurgusunun bugün de geçerliliğini koruduğunu belirten Yıldız, suçun şahsîliği, adaletin üstünlüğü ve meşveretin gerekliliği gibi temel ilkelerin toplumsal barışın yapı taşları olduğunu ifade etti. “Kimliği çoğullaştırmak, kültür politikalarını açmak ve iktidarı adem-i merkeziyetçi bir noktaya taşımak artık ortak doğrular hâline geldi” diyen Yıldız, Kürt meselesinin aslında daha geniş bir siyasî tasavvurun anahtarı olduğunu söyledi. Eğer dil, adalet ve eşitlik üzerine kurulursa, bu sürecin toplumsallaşabileceğini; aksi takdirde güvenlik merkezli dar bir çerçevede kalacağını vurgulayarak sözlerini tamamladı.

Katı laikçi uygulamalar gerilimi derinleştirdi

DİCLE Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Ömer Ergün, meselenin uzun süredir bilinen ve farklı akademik çalışmalarla da teyit edilen sebeplere dayandığını belirterek, problemin merkezinde Cumhuriyetin kuruluşunda benimsenen ulus devlet anlayışının bulunduğunu söyledi.

 “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu anlayışla kurulduğu için Türk olmayanların da Türkleştirilmesinin gerektiği fikri ortaya çıkmıştır” diyen Ergün, dönemin zihniyetini yansıtan Mahmut Esad Bozkurt’un “Bu memleketin kendisi Türktür… Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır; o da hizmetçi olmak ve köle olmaktır” sözlerini hatırlattı. Bu yaklaşımın Kürtlerin asimilasyonuna zemin oluşturduğunu ifade eden Ergün, demokratik bir Cumhuriyetin tesis edilememesinin ve katı laikçi uygulamaların da bölgedeki gerilimi derinleştirdiğini dile getirdi. Meselenin yüz yıldır “güvenlik–özgürlük sarkacında” ele alınmasının ise çözümü sürekli geciktirdiğini vurguladı.

Devletin net bir irade ortaya koyması şart

Güncel süreci değerlendiren Ergün, meselenin bugün de kavramsal bir karmaşayla ele alındığını dile getirdi. Bir kesimin gelişmeleri “Kürt açılımı”, diğer kesimin ise “Terörsüz Türkiye” olarak nitelendirdiğini belirterek, bu iki ifadenin birbirinden tamamen farklı anlamlar taşıdığını söyledi. “Terör bitirilse bile Kürt meselesi biter mi? Hayır” diyen Ergün, meselenin yalnızca silâhsızlanma ile çözülemeyeceğini; hak ve hürriyetler, devlet rejimi ve yönetim anlayışı gibi daha geniş bir çerçeve gerektirdiğini vurguladı. Asıl eksikliğin devletin “Ben bu problemi çözeceğim” şeklinde net bir irade ortaya koymaması olduğunu söyleyen Ergün, bu tutumun çözüm ihtimallerini zayıflattığını ifade etti. Konuşmasını Bediüzzaman Said Nursî’nin “Sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref-i imtiyaz” ölçülerine atıfla tamamlayan Ergün, kalıcı barışın ancak bu ilkelerle mümkün olacağını belirtti.

Bediüzzaman’ın hürriyet çağrısı bugün de yol gösteriyor

Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun, programı şu sözlerle bitirdi:

"Namık Kemal’in bir beyti var Hürriyet Kasidesi’nde: 

'Ne gam pür-âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet

Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten.

Ne efsûnkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten' 

Hürriyet mücadelesi bu toprakların en kadim mücadelesi Bediüzzaman Hazretleri’nin “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” dediği bir mücadele. Bu minvalde programlarımız ve mücadelemiz devam edecek."

-SON-

Okunma Sayısı: 209
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı