"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Millet, Din ve Şeriat aynı anlamdadır

06 Aralık 2023, Çarşamba 00:39
“Kelimenin Kur’an’daki kullanılışından yola çıkan İslam âlimlerine göre millet, din ve şeriat aynı anlamı dile getirir. Bununla birlikte aynı olgunun farklı yönlerini öne çıkarırlar. Aynı olgu inanç yönüyle din, amel yönüyle şeriat, bir toplanma zemini olması yönüyle de millet adını alır. Başka bir deyişle millet, dinin toplumsal yönünü belirtir.”

GİRİŞ: - 1 - 

Yeni Asya Vakfı Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde Milliyetçilik ana temalı seminer serisinin bu haftaki konuşmacısı Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hüseyin Kurt idi.

Hüseyin Kurt “Kur’an’da Millet-Ümmet Kavramı ve Bediüzzaman’ın Milliyetçiliğe Bakışı” başlıklı seminerinde çeşitli kavramlara açıklık getirdi.

****

Seminerin ana konusu olan millet kavramını tarif ederek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Hüseyin Kurt, şunları kaydetti: 

“İbrânîce ve Ârâmîce’de “melel” “konuşmak, söylemek”, “mille” de “kelime, söz” mânasına gelir. Bununla ilişkili olarak Arapça’da “ezberden yazdırmak, dikte etmek” anlamındaki “imlâl” (imlâ) kökünden türeyen “millet”, işitilen ve okunan bir şeye dayanması veya dikte edilmesi ve yazılması bakımından “din” karşılığında kullanılmış, ayrıca kelimeye “izlenen, gidilen yol” mânası verilmiştir. Bu çerçevede “el-milletü’l-İslâmiyye, el-milletü’l-Muhammediyye, el-milletü’l-Yehûdiyye, el-milletü’n-Nasrâniyye” veya “milletü’l-İslâm, milletü İbrâhîm, milletü’l-hak, milletü’t-tevhîd, milletü’l-küfr” gibi tamlamalar da belli dinleri ifade eder. Kelime, muhtemelen daha sonraları kendisine sosyal bakımdan yüklenen anlamdan da etkilenip modern dönemde Batı’daki “nation” (ulus) kavramının karşılığı olarak Türkçe ve Farsça’ya geçmiş ve bu dillerde tamamen sosyolojik ve siyasal bir içerik kazanmıştır. 

Kur’ân-ı Kerîm’de millet kelimesi, biri Hz. İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’a nisbet edilen, yedisi de “millet-i İbrâhîm” şeklinde olmak üzere on beş yerde geçmektedir. “Millet-i İbrâhîm” terkibinin yer aldığı âyetlerde Resûl-i Ekrem’in tebliğ ettiği dinin özü bakımından Hz. İbrâhim’in diniyle aynı kabul edildiği hususu vurgulanmakta, gerek Yahudilerin ve Hristiyanların gerekse Arapların saygı gösterdiği İbrâhim milletinin ayırt edici özelliğinin Hanîflik ve tevhid inancı olduğu bildirilmektedir (Âl-i İmrân 3/95; en-Nahl 16/123). 

“Hakk’a yönelen İbrahim’in milletine uyarız”

“De ki: Hayır, biz bâtılı bırakıp Hakk’a yönelen İbrahim’in milletine uyarız” (el-Bakara, 2/135), ‘’De ki: Allah doğru söyledi. Öyleyse Hakk’a yönelen İbrahim’in milletine tabi olun” (Al-i İmran, 3/95) ve “İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim eden ve İbrahim’in hanif milletine tabi olandan millet bakımından daha iyi kim olabilir?” (en-Nisa, 4/125). Buradaki ayetlerde geçen millet kelimesi, din ve şeriat karşılığında kullanılmıştır.

Hadislerde millet kelimesi, Kur’an’daki anlamları yanında “doğuştan getirilen özellikler, fıtrat” manasında da geçmektedir. “Bütün çocukların İslâm milleti üzere doğduğunu, ancak daha sonra başka dinleri benimseyecek şekilde eğitilebildiklerini” ifade eden hadisin (Müsned, II, 253, 381; Müslim, “Kader”, 23; Tirmizî, “Kader”, 5) bazı rivayetlerinde “millet” yerine “fıtrat”ın geçmesi iki kavramın eş anlamlı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Hadislerde ayrıca “İbrâhim milletinden ve onun hanîf ve müslim olduğundan” bahsedilmekte (Müsned, III, 442), “Hz. Muhammed’in ashabının İbrâhim milletini takip ettiği” belirtilmektedir. 

İslâmî literatürde millet, “din ve şeriat” kelimeleriyle eş anlamlı olmakla birlikte, ilâhî prensipler bütününe Allah’ın koyduğu kurallar olması bakımından “millet ve şeriat”; kulların itaati ve yerine getirmesi bakımından “din” denildiği; ayrıca peygamberlere ve zamana göre değişmeyen temel prensipler için “din ve millet”, değişebilen cüz’î hükümler için “şeriat” kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.

İslam alimleri ne der?

Kelimenin Kur’an’daki kullanılışından yola çıkan İslam âlimlerine göre millet, din ve şeriat aynı anlamı dile getirir. Bununla birlikte aynı olgunun farklı yönlerini öne çıkarırlar. Aynı olgu inanç yönüyle din, amel yönüyle şeriat, bir toplanma zemini olması yönüyle de millet adını alır. Başka bir deyişle millet, dinin toplumsal yönünü belirtir. Ne var ki toplumu değil, toplumun üzerinde toplandığı dini ifade eder. Ünlü hadis izlenerek söylenirse, “İslam bir millet, küfür de bir millettir”. Ancak kelimenin bu asıl anlamıyla Müslümanlara ya da kâfirlere millet denilemez. Bir dine, millete uyarak bir araya gelen, toplanan insanlara topluluk anlamında kavim, cemaat, ümmet, ehl-i millet, sahib-i millet denilir.

Millet kavramı ile ulus kavramının karıştırılmasına yol açtığı önemli bir yanlışlık da millet ile ümmetin anlamdaş sayılması ya da ümmetin milletten daha geniş bir anlamda düşünülmesidir Topluluk anlamındaki mecazi kullanılışıyla millet, tarihin belli bir döneminde ortaya çıkan insanları değil, belli bir inanca bağlı tüm insanları dile getirir. Bu nedenle İslam milleti, yalnız Hz. Peygamber (s.a.v)’e inanan Müslümanları değil, ilk peygamberden bu yana yaşamış tüm Müslümanları belirtir. Oysa ümmet belli bir peygamberin izleyicisi Müslümanlara verilen addır.

Bu sebeple ikinci olarak ümmet kavramına bakmamız lazım: 

Ümmet ne demektir?

Sözlükte “yönelmek, kastetmek; öne geçmek, imam olmak” mânalarındaki “emm” kökünden türeyen “ümmet” kelimesi “kendilerine peygamber gönderilmiş topluluk, kavim, her kabileden bir grup insan, her canlı cinsi, bütün iyilikleri şahsında toplamış kişi veya kendisine uyulan önder” gibi anlamlara gelir. Râgıb el-İsfahânî ümmeti “aynı dine inanma, aynı zamanda yaşama veya aynı mekânda bulunma gibi önemli bir unsurda toplanan gruplar” diye açıklamıştır. 

Kur’ân-ı Kerîm’de altmış dört yerde geçen ümmet kelimesi yukarıda sözü edilen anlamlarda kullanılmıştır. Bu bağlamda insan topluluklarının yanı sıra hayvan ve cin topluluklarına (el-En‘âm 6/38; el-A‘râf 7/38), benzer inanç ve hayat tarzına sahip insan gruplarına da (el-Bakara 2/213) ümmet denilmiştir. Kelime, “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet bulunsun” meâlindeki âyette (Âl-i İmrân 3/104) olduğu gibi büyük bir topluluk içindeki özel bir zümreyi de ifade etmektedir. Bazı âyetlerde ümmet “din, inanç sistemi, yol” mânalarında geçer (el-Mü’minûn 23/52). “İbrâhim gerçekten Allah’a itaat eden, tevhid ehli, başlı başına bir ümmetti” âyetinde (en-Nahl 16/120) Hz. İbrâhim’in hidayet önderi ve bütün iyiliklere sahip bir kimse vasfıyla tek başına bir ümmet sayıldığı belirtilmektedir (Fahreddin er-Râzî, XX, 283-284). Kelime bazı âyetlerde “zaman, müddet ve devir” mânasını ifade etmektedir (Hûd 11/8; Yûsuf 12/45). Wensinck’e ait hadis indeksinde on bir sütun tutan kaynakların çoğunda “Muhammed ümmetinden” söz edilmiş, onların üstünlük ve görevlerine yer verilmiştir (el-Muʿcem, “emm” md.).

Literatürde ümmet kelimesine verilen birçok anlam büyük oranda Kur’an’da ve hadis rivayetlerinde yer almaktadır. İslâm âlimleri ümmeti iki mânada kullanmıştır. Birinci anlamda, son peygamberin gelişi ve İslâmiyet’in doğup Arabistan yarımadasının dışında duyulmasından itibaren bundan haberdar olan bütün insanları ifade eder. Bu insan kitlelerine “ümmet-i da‘vet, ümmet-i belâğ” denilmiştir. Bu anlayış Kur’ân-ı Kerîm’de geçen, “Resûlullah’ın bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı” (Sebe’ 34/28; krş. el-A‘râf 7/158), “âlemlere rahmet vesilesi” (el-Enbiyâ 21/107) bir elçi olarak gönderildiği şeklindeki beyanlara dayandırılmıştır. Resûl-i Ekrem’den nakledilen bir hadiste “dünya var oldukça Cenâb-ı Hak tarafından İslâm dininin sesinin çadırda, köyde ve şehirde yaşayan bütün insanlara duyurulacağı” belirtilmiştir” (Müsned, IV, 103; VI, 4).

“Vasat” kelimesinin anlamı

Âlimlerin ümmet kelimesine verdiği ikinci anlam, “Hz. Muhammed’e iman edip tâbi olan kitleler” (ümmet-i Muhammed) şeklindedir ve kelimenin yaygın kullanılışı da bu yöndedir; bu kitlelere de “ümmet-i icâbet” denilmiştir. Kur’an’da yer alan “mutedil ümmet” (el-Bakara 2/143) ve “en hayırlı ümmet” (Âl-i İmrân 3/110) ifadeleri, ayrıca çok sayıdaki hadis rivayetinde tekrarlanan ümmet kelimesi “Muhammed ümmeti”ni belirtmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiğine göre, insanlık tarihinde çeşitli kavimler hak dine uymadıkları için helâk edilmiştir. Hz. İbrâhim’in tebliğine dayanan Hanîf dinini puta tapan topluluklar arasında bazı kişiler devam ettirmiş, en temel ilkeyi oluşturan tevhid inancı Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta zedelenerek varlığını sürdürebilmiş, İslâmiyet’te ise başlangıçtan itibaren ilâhî dinin inanç esasları müdahalelerden korunarak bugüne ulaşmıştır. Kur’an’da İbrâhim (a.s)’ın Yahudi veya Hristiyan değil, Allah’ın birliğini benimseyen dosdoğru bir Müslüman olduğu ifade edilirken (Âl-i İmrân 3/67) bu gerçeğe vurgu yapılmıştır. Yine Kur’an’da Müslümanların kıblesinin Hz. İbrâhim’in bina ettiği Kâbe’ye çevrilmesi olayı anlatılırken onlardan “vasat bir ümmet” diye bahsedilmiştir (el-Bakara 2/143). Taberî “vasat” kelimesini “orta yolu takip ederek ifrat ve tefrite kaçmayan” şeklinde açıklamıştır. Zira Hıristiyanlar Hz. Îsâ’yı tanrı olarak nitelendirdikleri gibi içlerinden bir grup dünyadan el etek çekmek suretiyle aşırılığa kaçmış, Yahudiler de Allah’ın kitabını değiştirip peygamberleri öldürdükleri ve bazı sözleri Allah’tan gelmiş gibi gösterdikleri için küfre düşmüştür.

Müfessirler “vasat” kelimesine “en hayırlı” anlamını vermişler, âyetin bağlamından hareketle Muhammed ümmetinin dünya var oldukça orta yolu takip eden hakemler (adl ve hüccet) konumunda bulunacağını söylemişlerdir (Mâtürîdî, I, 260-261). Böyle bir ümmetin yanlış üzerinde ittifak edip hak yoldan ayrılması mümkün görülmemiş, ümmetin bir konuda görüş birliğine varması (icmâ) fıkhî bir delil sayılmıştır. Âl-i İmrân sûresinde de (3/110) Müslüman toplumundan “bütün insanlığın dirliği için varlık alanına çıkarılmış bir ümmet” şeklinde söz edilerek onların gerçeği temsil kabiliyetlerine dikkat çekilmiştir. Feth sûresinde de (48/28-29) “ümmet-i Muhammed’in konumu ve sorumluluğu” açıklanmış, “onların yaşatacağı Hak dinin diğer bütün dinlere üstün geleceği” belirtilmiştir. 

İSLAMDA IRK ÜSTÜNLÜĞÜ YOK

Fransız İhtilâli’nden sonra Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik ve ulus devlet anlayışının XIX. yüzyıldan itibaren Müslüman toplumları da etkilemesiyle sarsılan dayanışmacı ümmet fikri, ortak sorunların farkına varılması yanında bütünleşme akımlarının dünyada giderek güç kazanması sebebiyle XX. yüzyıl sonlarında tekrar canlanmıştır. İslâm’da ırk üstünlüğünün bulunmaması ve tarihte Müslümanların çoğulcu yapılar içinde yönetilmesi, dışlayıcı ulusalcılığın uzun vadede kökleşmesini zorlaştırmış, günümüzde ilişkilerin politik ideolojileri aşarak geniş düzlemde daha sıkılaşmasına sebep olmuştur. Bu durum ümmet kavramının modern dönem sonrasının şartlarına göre yeniden yorumlanmasının önünü açmıştır.

- DEVAM EDECEK -

Okunma Sayısı: 2712
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ŞAHİN TOKMAK

    7.12.2023 08:39:00

    Hocamı tebrik ederim. Seminerlerin başlangıç olması dileğiyle... en azından haftalık köşe yazılarını da bekleriz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı