"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

MÜSLÜMAN OLAN YASİN STEVEFKOVİC:İnsanların İslâma göre yaşamadığı ülkelerde herşey kötüye gidiyor

31 Ekim 2012, Çarşamba
“İnsanların İslâma göre değil de kendi kurallarına göre yaşadığı ülkelerde herşey kötüye gidiyor, mahvoluyor. Kadınlar ucuz bir fiyata kendini satıyor. 12 yaşındaki çocuklar bile içki ve uyuşturucu kullanıyor. Fuhuş ve müstehcenat bataklığına düşüyor. Suç oranları sür′atle yükseliyor. İnsanlar çocukları için korkuyor.”
İSMİM Tommy Stevefkovic. Müslüman olduktan sonra “Yasin” ismini aldım. Ben 5 yaşındayken ülkemde savaş olduğu için Almanya’ya kaçtık. Burada mütevazı bir şekilde yaşadık. Burada büyüyüp okula gittim. İlkokulu bitirdikten sonra “Hauptschule”ye gittim. 10. sınıfa kadar “Hauptschule”de okudum. Okulda hep orta seviyedeydim. Çok sakin ve düşünceli biriyim. Çok konuşkan değilim. Arkadaşlık ve aile bağlarına çok değer veririm. Anne ve babamla iyi anlaşırım. Ailem beni iyi bir şekilde yetiştirmeye çalıştı. Hristiyan ve Katolik bir aileydik. Kilisede derslere katıldım. Allah’a inanan bir insandım. Dinî konular hakkında çok düşünmüyordum, sadece küçükken duâlar ederdim. 10. sınıfı bitirdikten sonra meslek okuluna gitmeye başladım. Yaşımın ilerlemesiyle sigara gibi yeni şeyler keşfetmeye başladım. Arkadaşlar tarafından bazen kötü şeylere çekiliyordum. Birçok saçmalık yapıp yeni şeyler deniyordum. Almanya’da gençler para peşinde koşuyorlar. Büyüdükçe küçükken okuduğum duâlardan uzaklaşmaya başladım. Yaşım ilerledikçe Allah ile olan bağımın zayıfladığını fark ettim. Hiç düşünmemeye başladım. Meselâ ölüm gibi şeylerin üzerini kapatıyordum. “Ben yaşlı değilim, ölümle benim bir işim olmaz!” diyordum. Birisi ölüm hakkında konuştu mu hiç dinlemek istemiyordum. Beraber
büyüdüğümüz Faslı bir arkadaşım vardı. Almanya’ya geldiğimde,
yani 5-6 yaşlarında iken tanışmıştık. O Müslümandı. On yaşlarındayken arada bir namaz kılıyordu. O kendi dinini yaşıyordu, ben kendi dinimi. Yaşımız ilerledikçe benimle Müslümanlık hakkında konuşmaya başlamıştı. Ama ben “Faslı veya Türklerin kendi dini var; bizim, yani Batı’daki insanların da kendi dini var” diye düşünüyordum. Ailemle ilişkilerim kötüleşmeye başlamıştı. Eve sadece yeme-yatma için geliyordum. Kötü şeyler yapmaya başlamıştım. Yaptıklarımın yanlış olduğunun farkındaydım, ama yine de yapıyordum. Daha sonra liseyi bitirdim. Çok sportif bir insandım. İlk önce bir kulüpte uzun seneler futbol oynadım. Bir kaç problemden sonra ara verdim. Bir sene boyunca sigara ve içki kullandığımdan spor yapamadım. Boks yapan bir arkadaşım bir gün bana “Sen de boksa gel!” dedi. O günden itibaren boksa başladım ve bir kaç sene devam ettim. Spora başladığım için sigarayı bırakmış ve içkiyi azaltmıştım. Yaklaşık 2,5 sene önce Müslüman oldum elhamdülillah. Ailemdeki herkes hâlâ Katolik. Ben hâlâ ailemle yaşıyorum. Şu an evliyim. Babamın bir işi vardı, ama savaştan dolayı kaçınca o işi yapamadı. Burada hep inşaatlarda çalıştı. Annem ev hanımıdır; arada temizlik işi yapar.
 
MÜSLÜMAN OLAN YASİN STEVEFKOVİC:İnsanların İslâma göre yaşamadığı ülkelerde herşey kötüye gidiyor
 
MÜSLÜMANLAR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM
Müslüman olmadan önce, İslâm’a bakış açım kötüydü. İslâm ve Müslümanlar hakkında iyi düşünmüyordum. Kadınlara baskı yapıldığını sanıyordum. Daha sonra 11 Eylül Olayı, savaş, katliâmlar, nefret, başka dinleri kabul etmemeleri, İslâm hakkında kötü düşündürüyordu. Müslüman olan, ama dinlerini yaşamayan arkadaşlarım vardı. Çok dengesiz davranıyorlardı. Onlardan hep kötü şeyler gördüğüm için İslâm dini ve Müslümanlar hakkındaki düşüncelerim hiç iyi değildi.
İSLÂM’DAN ÖNCEKİ DİNÎ HAYATIM
Katoliktim, ama hiç ilgilenmiyordum. Müslüman olmadan önce “tek bir Allah” olduğunu biliyordum. Ama Hıristiyanların Allah’ıyla Müslümanlarınkinin farklı olduğunu sanıyordum. Hep kendi dinimde kalacağımı sanıyordum. “Onların dini var, benim de kendi dinim var” diye düşünüyordum. Ailem kendini çok dindar görür; bütün dinî günleri kutlardı. Duvarda Hz. İsa’ya ait heykeller vardı, geçerken onları öperlerdi. O heykellerden yardım bekler, isteklerini yerine getireceğini sanırlardı. Senede bir kez kiliseye gitmelerine rağmen kendilerini dindar görürlerdi.
 
MÜSLÜMAN OLUŞUM
Faslı bir okul arkadaşım vardı. O zamanlar okulda bir çocuk Müslüman olmuştu. Bunlar beni çok ilgilendirmiyordu, ama bu Faslı arkadaşım biraz içerlenmiş ve demişti ki, “Bu Alman oğlan Müslüman olmuş, dinim hakkında benden daha çok bilgiye sahip!” Faslı arkadaşım sürekli olmasa da namazını kılıyordu. Fakat aynı zamanda diskoya gidiyor ve kızlarla buluşuyordu. Müslüman olan Alman çocukla tanıştık ve konuşmaya başladık. Zaman içinde Faslı arkadaşımın ondan etkilenerek değişmeye başladığını fark ettim. Meselâ, namazını zamanında kılmaya çalışıyordu, kötü şeylerden uzak duruyordu. Kız arkadaşından bile ayrılmıştı. Diskoya gitmek istemiyordu artık. Benimle ve bütün arkadaşlarıyla İslâm hakkında konuşmaya başladı. Sadece İslâm dini hakkında konuşuyordu. Bizimle geceleri dışarı çıkmak istemiyordu. Sadece birlikte okula gidiyorduk. Arabası olduğundan hep onunla gidiyordum. Yolda bir kaç Müslüman arkadaşımızı daha alıyorduk. Sürekli İslâm hakkında konuşuyorlardı ve bana da sorular soruyorlardı. Ben de Allah’a inandığımı ve dindar olduğumu söylüyordum. “Niye Hz. İsa’nın heykeline karşı duâ ediyorsun?” diye sorduklarında, ben öyle yapmadığımı söylüyordum. Bir gün Hz. İsa’nın isminin de Kur’ân’da geçtiğini duydum. Ama hâlâ “Onların dini onlara, benim dinim bana” diyordum. Okula giderken hep İslâm hakkında konuşuyorlardı. Meselâ, Pierre Fogel’in videolarını izletiyorlardı. Konuştukları şeylerin aslında doğru ve mantıklı olduğunu anlıyordum, ama bunu söylemiyordum. O konuları açtıkları zaman ben hiç konuşmak istemiyordum. Evde çok düşünüyordum, ama Müslüman olmam gerektiğini hissetmiyordum henüz. Onların konuşmalarından 11 Eylül olayının ve kadınların baskı altında olmasının İslâm’la ilgili olmadığını anladım. Eskiden başörtülü bir kadın gördüğüm zaman hep o kadının zaten zorla kapandığını, kocasının isterse 4 veya 5 kadın alabileceğini zannederdim. Ama sonra bunun öyle olmadığını gördüm. Onlar kendini korumak için kapanıyorlardı. Eskiden yanlış gördüğüm şeyleri doğru şekilde anlamaya başlamıştım. Medyanın İslâm hakkında yaptığı kötüleyici yayınlardan etkilendiğim için öyle düşünüyordum.
 O zamanlar bir tane daha arkadaşım vardı ve o birdenbire Müslüman olmuştu. O da benim gibi Katolikti. ”Neden Müslüman oldun?” dedim. Bana Kur’ân’ı okuduğunu ve Kur’ân’ın gerçeklerden bahsettiğini söyledi. Ona İncil’i de okumasını söyledim, çünkü onun Müslüman olmasını istemiyordum. Kendi kendime “Niye Müslüman oldu? Acaba herkesin Müslüman mı olması gerekiyor?” dedim. O arkadaşım Müslüman olduktan sonra çok değişti. Eskiden çok kötü birisiydi ve çok kötü şeyler yapıyordu. Evine gelmiyor, sokaklarda yatıyordu. Müslüman oldu ve hayatındaki her şey yoluna girdi. Okula gitmeye, ailesine karşı iyi davranmaya, namaz kılmaya başladı. Kötü şeylerden uzak durdu. Onun yaşadığı değişim, İslâm’ın kötü bir şey olmadığını anlamamı sağladı. Çünkü İslâm insanları pozitif yönde değiştiriyordu. Arkadaşım kötüleşmemiş, tam tersine çok kibar bir insan olmuştu. Artık kavga etmiyordu. Sigara ve içki içmiyordu. İslâm’ın kötü bir şey olmadığını artık anlamıştım, ama Müslüman olmayı henüz düşünmüyordum.
Faslı arkadaşım bana “Neye inanıyorsun, tek Allah’a mı?” diye sorduğunda “Evet!” dedim. “Peki, İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanıyor musun?” diye sorduğunda “Hayır!” cevabını verdim. Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanmıyordum; ama hâlâ Müslüman olmak istemiyordum. Ailem bana Hıristiyanlığı öğretmişti. Benim kafamda hâlâ bazı sorular vardı. Müslüman olmak için içimde hâlâ bir kıvılcım yoktu. Çok iyi hatırlıyorum bir gün o arkadaşımın da bulunduğu bir arkadaş grubuyla akşam konuşuyorduk. Sonra herkes evine gitmek için ayrıldı. Otobüs durağında ben ve arkadaşım yalnız kaldık. Bana yine İslâm’ı anlatmaya başladı. Kıyamet günü ve ahiretten bahsetti. Arkadaşım bana ayrıntılı bir şekilde anlatırken neredeyse ağlıyordum. İnsanların hangi durumlara düşeceği, o gün neler yaşanacağını anlattı, ilk defa kalbim titredi. Biliyordum; Kıyamet günü geldiğinde her şey tam onun anlattığı gibi olacaktı. Bana çok düşünmemi ve İslâm’ın doğru yol olduğunu söyledi. Eve giderken bütün vücudum titriyordu. Kafamı kaldırdım gökyüzüne doğru baktım ve yıldızları gördüm. İlk defa o zaman kalbimden sadece “La ilâhe illallah” dedim. “Allah’tan başka ilâh yoktur,” sadece bu kadar… Henüz Hz. Muhammed’e (asm) inanmıyordum. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Kalbimden “La ilâhe illallah” dediğimi arkadaşlarıma söylemedim. Benimle İslâm hakkında konuşmaya ve Pierre Fogel’in videolarını izletmeye devam ettiler. Hz. Muhammed’i (asm) ve özelliklerini de öğrenmeye başladım. Maalesef Almanya’da isimleri Muhammed olan insanlar çok kötü şeyler yapıyorlar. İnsanlar bunu bilinçaltında tutuyorlar. Bu ismin hep kötü şeylerle bağlantısı olduğunu sanıyorsunuz. Meselâ Muhammed isimli bir komşum var, kötü şeyler yapıyor. Bir de bir peygamber duyuyorsunuz ismi “Muhammed.” Onun için bu isim bende hep negatif çağrışım yapıyordu. Daha sonra onun kim olduğunu özelliklerini, son mesajını okudum. Bütün İslâm âlemi o elçiye inanıyordu. Hz. Musa’ya, Hz. Nuh’a ve Hz. İsa’ya da… Kalbim biraz daha açılmıştı. Sonra başka bir şeyin daha farkına vardım. Eskiden hep Hz. İsa bizim, Hz. Muhammed de (asm) onların diye düşünüyordum. Ama anladım ki, bunların hepsi aynı Allah tarafından gönderilen peygamberler. Sadece tek bir din var, o da “İslâm.” Artık İslâm’ın tek gerçek din olduğunu kalben anlamıştım. Subhanallah...
  Bir gün okuldan gelirken Faslı arkadaşımla başka bir çocuk önümde yürüyordu. Gidip onu kenara çektim ve ona “Müslüman olmak istiyorum” dedim. O da çok sevindi hemen kucaklaştık. O gün akşam beni evine çağırdı “Orada şahadet getirirsin” dedi. Akşam ona gittim ve Kelime-i Şahadet getirdim. Elhamdülillah Müslüman oldum. Bana bir Kur’ân verdi. Şahadet getirmiştim, ama İslâm hakkında henüz fazla bir şey bilmiyordum. Namaz kılmaya, oruç tutmaya ve diğer amelî kurallara uyacak kadar bilgim yoktu. İslâm’ın gerçek olduğunu biliyordum, ama ona göre yaşamayı düşünemiyordum. Başkaları yaparken “Evet, bu doğru!” diyordum, ama yine de yapamıyordum. Müslüman olduktan sonra bir dönem, bazı hataları yapmaya devam ettim, çok problemlerim vardı. Daha çok, paranın peşinde koşuyordum… Ama İslâm’ın gerçek ve doğru bir din olduğunu da biliyordum. Mutlu olmak istiyorsam ona göre yaşamam gerekiyordu. Ben, hep para, güzel bir araba ve kadın istiyordum. Allah bunların hepsini bana verdi. Bir Mersedesim vardı, çok güzel kadınlarla birlikteydim, en güzel diskoya en güçlü adamlarla gidiyordum. Her şeyim vardı; Mercedes, şık kıyafetler, güzel kızlar, yapılı bir vücudum. Dışarıdan her şey iyi görünüyordu, ama gerçekler öyle değildi. Hayatım daha da kötüleşmişti. Akşam yatağıma yatıp, sabah kalktığım zaman mutsuz ve bitmiş bir haldeydim. Ama o hatalara hâlâ devam ediyordum. Yine bir akşam diskoya giderken camdan bakarken gökyüzündeki yıldızları gördüm. Biliyordum, yaptıklarım yanlıştı. Allah’a yönelmem, namaz kılmam lâzımdı. Allah’la aramdaki o bağı istiyordum. Ama şeytan hep “para” diye vesvese veriyordu. O kadar kaygılıydım ki, yapmam gereken ibadetleri yapmıyordum. İslâm’ın “hak” olduğunu biliyordum. O zamanlar ölümden korktuğum için “Şahadet” getirmiştim. Ama “Şahadet” getirdiğim hâlde aynı hataları işlemeye devam ettim. Allah bana maddî olarak her şeyi verdi, ama kalbim hastalıklar içindeydi sanki. Bir sabah uyandım ve o kardeşimi aradım. Sesimden mutsuz olduğumu anladı ve “Neyin var?” diye sordu. Ondan bana namaz kılmayı göstermesini istedim. Allah’la konuşmak, O′na secde etmek istiyordum. O′na çok ihtiyacım vardı. Arkadaşım benimle ilgilendi, hemen bana geldi. Namazın nasıl kılındığını gösterdi. Onunla birlikte camiye gittim ve cemaatle namaz kıldım.
 
İLK NAMAZ
İlk namazı kıldığımda kendimi özgür hissettim. Bambaşka bir şeydi o… Parayla alınamayacak bir şey. Nasıl yapacağımı, ne denileceğini bilmiyordum. Sadece hareketleri yaptım. Kalbim o kadar hızlı attı ki. Hayatımda yaşadığım en güzel duyguydu. Yavaş yavaş namaz kılmaya başladım. Akşam eve geldikten hemen sonra camiye gidiyorum. İlk zamanlar camiye gitmeye korkuyordum. Oradaki insanların bana gelip “Sen kimsin, ne işin var burada?” diyeceklerini sanıyordum. Ama insanlar hiç de öyle değillerdi. Gülüyorlardı, çok sevecendiler… Sanki yabancı değil de kardeşim gibiydiler. Elhamdülillah namaz kılmaya başladım. Bir gün 1 vakit sonra 2 vakit, 3-4 derken 5 vakit kılmaya başladım. Bir gün arkadaşlarımla yine diskoya gittim. Onlarla diskodayken camiyi özledim, Allah’ı özledim. Diskodaydım, ama ağlamak istiyordum. Çıkmak istiyordum oradan. Kendi arabamla gitmemiştim. Diğer arkadaşlarıma “Haydi gidelim, hadi gidelim!” dedim. Her şeyi görüyordum artık; çıplak kadınlar ve erkekler, içki, kavga... O hayatın bozuk, yaptığımın hata olduğunu iyice anladım. Camiyi özlüyordum. O gece oraya gitmem çok büyük bir hataydı. Elhamdülillah, o son oldu. Kötülüğe götüren arkadaşlarla bir daha dolaşmadım. Müslüman kardeşlerimle camiye gidip Allah hakkında konuşuyorduk. Bir gün fecir namazını ilk defa camide kılmaya gittim. Giderken kuşlar ötüşüyordu. İçim ferahladı. Bu yol doğru yoldu ve ben bu yoldan çıkmak istemiyordum. Arabamı sattım ve kötü şeyleri bıraktım. Artık çok para kazanmıyordum, ama yine de mutluydum. Sonra Kur’ân okumaya başladım. Kur’ân’ı ilk okuduğumda ağladım. Artık her şey sağlamlaşmıştı. Kardeşlerimle hep birlikteydim. Anladım ki, İslâm dışındaki herşey anlamsız. İnsanlar kendi kurallarına göre yaşamaya çalışıyorlar, fakat bu hiç kimseyi mutlu etmiyor. Anladım ki, Allah’ın Kur’ân’da bildirdiği kurallar bizim iyiliğimiz için. Meselâ Mercedes, bir araba yapsa, siz onun yapıldığı yere gidip, araba hakkında bilgi alsanız, sonra da yetkiniz olmadan arabaya bir şeyler ekleyip çıkarsanız, o araba düzgün çalışır mı? Bunun gibi, Allah da bizi yarattı; hayatta başarılı bir şekilde ilerleyelim, problem yaşamayalım diye kurallar koydu. Bu kurallara uymamız gerekiyor. Uymadığımız takdirde hayatımız düzgün gitmeyecek, arızalar çıkacaktır.
MÜSLÜMAN OLUŞUMA ÇEVREMİN TEPKİSİ
Aileme hemen söylemedim, onlar da anlamadı zaten. Çünkü Müslüman olmuştum, ama Müslüman gibi yaşamıyordum. Kalbimde taşıyordum sadece. Namaz kılmaya ve domuz eti yememeye başladım. Domuz eti yemek istemediğim zaman annem bana “Sen Müslüman mı oldun? Onlar da domuz eti yemiyor!” dedi. Maalesef İslâm’la ilgili sadece kötü şeyler duymuşlardı. Müslüman olduğumu direkt söylemedim, ama hep İslâm’la ilgili konuşuyordum: Annem bana “Sen hep İslâm hakkında konuşuyorsun, bir Müslüman gibisin” dedi. Ben de Müslüman olduğumu açıkladım. İslâm’ın tek gerçek din olduğunu söyledim. Annem çok üzüldü. Karşımda değil, ama sonradan ağladığını duydum. Babam da bana karşı mesafeli durmaya başladı. Benimle konuşmuyor, hep yere bakıyordu. Bazen “Nasıl Müslüman olursun sen?” diye kızdığı da oluyordu. Onlara Hz. İsa’nın heykellerinin onlara yardımcı olamayacağını anlattım, ama anlamak istemediler. O zamanlar hâlâ Müslüman gibi yaşamadığım için, umursamadılar. Annem, babam ve kız kardeşim dışında başka kimse bilmiyordu. Müslüman olduğum için annem utanıyordu ve kimseye söylememi istemiyordu. Namaz kılmaya ve bir şeyler değişmeye başlayınca evde problemler çıkmaya başladı, “Neden böyle yapıyorsun?” diye kızdılar. Ama sonra annem benim “pozitif” bir şekilde değiştiğimi fark etti. Onunla birlikte vakit geçiriyorduk ve artık çok sohbet ediyorduk. Beraber dışarıya da çıkıyordum. Annem artık benim için endişelenmiyordu. Eskiden geceleri hep dışarıdaydım, eve gelmiyordum. Dışarıda olduğum zaman benim için korkuyordu. Çalışmıyordum, ama çok para kazanıyordum(!) O da bu tersliğin farkındaydı tabiî… Anneme okuması için kitaplar vermiştim. Ama babamla hiç konuşmuyordum. O da hiçbir şey duymak istemiyordu. İslâm hakkında iyi bir şey söylediğim zaman çıkıp gidiyordu. Çok inatçıydı. Bana hep “Sen bize ihanet ettin!” diyordu. Ama yine de ona karşı hep iyi davranıyordum. Bir süre sonra onlar, olumlu yönde değiştiğimi fark etti. Artık kötü şeyler yapmıyordum. Akıllı ve mantıklı biri olmuştum. Annemle konuştum ve o İslâm’ın kötü bir şey olmadığını kabul etti. Annem de babamla konuştu ve o da artık İslâm’ın kötü bir şey olmadığını kabul etmişti. Annem “Artık baban sana kızmıyor!” dedi. Aramız düzeldi, ama yine de arada “Neden Müslüman oldun?” “Çöldeymiş gibi yaşıyorsunuz!” “İslâm’da kadınlar peçeli ve hiçbir şey yapmaya hakları yok!” diyordu. Onunla çok konuştum. Annemi kitaplar okumaya teşvik ettim. Almancası iyi olmadığı için kendi dilimizde kitaplar aldım. Bir gün eve geldiğim de annemin kendiliğinden kitap alıp okuduğunu gördüm. İslâm’la ilgili küçük bir kitaptı. O kitabı bir kaç gece okudu. Bir kez de İslâm’da evlilikle ilgili bir kitap okuyordu. Ablam boşanmıştı ve çok sorun yaşamıştı. Annem kitabı okurken “Burada yazdığı gibi yapılsaymış iyi olurmuş!” dedi. O kitapta yazanlar Peygamber Efendimizin (asm) sünnetlerinden oluşuyordu. “İnsanlar böyle yaşasalar çok iyi olur, bunlar kötü şeyler değil” dedi. Annemle ilişkim günden güne daha iyileşti. Şu an ailemle çok iyi anlaşıyorum. Ne onlar bana ne de ben onlara karşıyım. Artık ailem o heykellere inanmıyordu. Allah’ın tek ve bir olduğunu ve Hz. İsa’nın onun oğlu olmadığını kabul ettiler. Evimizde hâlâ heykeller ve haçlar duruyor gerçi. Fakat inanmadıklarını, öylesine asıldığını söylüyorlar. Maalesef daha Müslüman olmadılar. Namaz kılmaya başlamadan önce bir kız arkadaşım vardı. Bosna’dan geliyordu. Müslümandı, ama ne bir bilgisi vardı ne de yaşıyordu. Alman bir kız gibiydi. Ramazan’da bazen oruç tutuyordu, başka da bir şey yapmıyordu. Başörtü de takmıyordu. Sonra onda da bir şeyler değişmeye başlamıştı. Benim Müslüman olduğumu biliyordu. Arada sırada Allah hakkında konuşuyorduk. O konuşmalarımız bambaşkaydı. Kalplerimiz açılıyordu. Bir gün o da başörtülü kuzeniyle birlikte bir seminere gitti. Oradan geldikten sonra değiştiğini anladım. İslâm hakkında konuşmalarımız çoğalıyordu. Ben namaz kılmaya başladıktan sonra da birlikteydik ve ben bunun yanlış olduğunu biliyordum. Ona “Ya evleneceğiz ya da bu böyle devam etmez!” dedim. O da benimle aynı fikirdeydi. Ailesiyle biraz sorunlar yaşadı. Çünkü onların da fazla İslâmî bilgisi yoktu. Elhamdülillah, biz ondan sonra evlendik. Şu an evliyiz ve İslâm’a göre yaşıyoruz. Eski arkadaşlarımdan çok azıyla ayda bir kere falan görüşüyorum.
 
İnsanların İslâm’a göre yaşamadığı ülkelerde her şey kötüye gidiyor
 
Onların arasında da Müslümanlar var, ama dinlerini yaşamıyorlar. Onların Allah’a yönelmeleri için konuştum, ama dinlemediler. Diğerleriyle hiç görüşmüyorum.
MÜSLÜMANLARIN  KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
Tabiî ki bazı zorluklarla karşılaşıyoruz, ama genel olarak zor değil bence. Kadın olarak Almanya’da yaşamak daha zordur diye düşünüyorum. Saçım açık renkli olduğu için Müslüman olduğum hemen anlaşılmıyor. Meselâ bir kadın, elini tokalaşmak için uzattığı zaman “Kusura bakmayın, ben Müslümanım!” dediğimde şok oluyor. Resmî dairelerde böyle yaptığın zaman sana kötü davranıyorlar. Ama onlara bunun sebebini anlatmak lâzım.
Bir arkadaşım çarşıdayken sarhoş bir adam ona, uzun sakalı olduğu için, “Taliban!” demiş. Bunu söyleyen kişi sokakta yaşayan biriymiş. Hakaret gören arkadaşım biraz ilerledikten sonra adamın yanına geri gelmiş elindeki alış veriş torbasını adamın önüne koymuş ve gülümseyerek, “Ne istiyorsan al, benim sana hediyem olsun!” demiş. Hakarete maruz kalınca hemen çıldırmamak lâzım. Aksine nazik olup gülümsemek ve doğruları anlatmak lâzım.
 
HAC
Hacca daha gitmedim, ama inşallah en kısa zamanda gideceğim. Oraya giden herkesin kalbinin daha çok açıldığını ve güçlendiği duydum. Bir arkadaşımın babası çok sert biriymiş ve hiç ağlamazmış, ama Mekke’ye gittiğinde ağlamış. Çünkü orada “gerçekler”i hissediyorsunuz. Ben dinini yaşamayan Müslüman kardeşlerimin oraya gidip geldikten sonra çok değiştiklerini gördüm.
BATI TOPLUMU
İnsanların İslâm’a göre değil de kendi kurallarına göre yaşadığı ülkelerde her şey kötüye gidiyor, mahvoluyor. Kadınlar ucuz bir fiyata kendini satıyor. Her “tuval”de çıplak kadınlar var ve hiçbir değerleri yok. Erkekler bir kadından diğerine geçiyor. Gençler 12 yaşlarında bile içki ve uyuşturucu kullanıyor, fuhuş ve müstehcenat bataklığına düşüyor. Suç oranları sür′atle yükseliyor. İslâm’la şereflenmemiş insanlar çok büyük bir kayıp yaşıyorlar. Şu an zaten her şey çok kötü, ama böyle giderse daha da kötü olacak. İnsanlar çocukları için korkuyor. Çünkü onlar da buralarda, bu kokuşmuş ortamlarda büyüyecekler. Ben kendimden biliyorum…
 İSLÂM DÜNYASI VE MÜSLÜMANLAR
Müslüman olan herkes kendine şunu sormalı: “Ben nasıl bir Müslümanım?” “Ben Müslümanım!” deyip geçmemeli. Müslümanlar mutlaka kutsal kitapları Kur’ân’ı okumalı. O zaman Kur’ân’daki gerçekleri, doğru ve yanlışları daha iyi göreceklerdir. Almanya’da ve diğer ülkelerde “Müslümanlar şunu yaptı, Müslümanlar bunu yaptı!” diye duyuyoruz. Bu da İslâm’a zarar veriyor tabiî. Onların Allah’a karşı büyük sorumlukları var. Bunlar diğer Müslüman kardeşlerimizi de kötü olarak tanıtıyorlar. O insanlar bunu ciddî şekilde düşünmeli, Allah’a yönelerek hayatlarını İslâm’a göre yaşamaya çalışmalı.
Evet, Müslümanlar Allah’a yönelmeli ve doğru bir şekilde yaşamalı. En büyük temennim bu dur. Doğruları görsünler ve yanlışlarından dönsünler. Müslüman olmayanlara İslâm’ın gerçeklerini göstersinler ki, artık önyargılar kalksın. Namaz kılmayan Müslümanlar namaza başlasın. En önemlisi namaz, diğer her şey bunun üzerine kurulu.
 
MUSTAFA ABLAK
Senarist - Yönetmen
Okunma Sayısı: 4551
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı