"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allah’ım neydi günahım!

09 Şubat 2014, Pazar
Her sabah olduğu gibi annesi Ahmet’in üstünü giydirdi. Bir güzel kahvaltı yaptırdıktan sonra eşi Enver Bey’e:
-İstersen Ahmet’i okula sen götür.
 Eşi:
-Tabiki hanım, götürürüm.
Daha sonra sallana sallana okulun yolunu tuttular. Ahmet bir ara yolda sendeledi ve yere düştü. Dengesini kaybeden Ahmet’i babası hemen yerden kaldırdı. Enver Bey oğlunu kucakladıktan sonra üstündeki tozları silmeye başladı. Neyse ki önemli bir şeyi yoktu. Ahmet babasına dönerek:
- Baba”, her düştüğümde beni kaldırır mısın?
 Baba:
- Merak etme yavrum ben hep senin yanında olacağım.
Babası Ahmet’i okula bıraktıktan sonra doğru işine gitti. Akşam olmuştu. Enver Bey iş çıkışında Ahmet’i okuldan almaya gelmişti. Babasını okul kapısında gören Ahmet çok sevinmişti. Çünkü genelde annesi alırdı onu okuldan. Baba-oğul okul çıkışında ilerlerken rüzgârın etkisiyle sallanan bir dükkânın levhası Ahmet’in üzerine düştü. Ne olduğunu anlayamayan baba, hemen oğlunu hastaneye kaldırdı. Hastane koridorunda gözü yaşlı baba kendi kendine: “Başıma bu da mı gelecekti, Allah’ım neydi günahım, ben ne yaptım ki Allah’ım Sana, bu belâ beni buldu” gibi sözlerle hayıflanıyordu. Enver Bey’in bu feryadı ve hayıflanması, karşısında bekleme koltuğunda oturan adamın dikkatini çekmişti. Enver Bey olayın şokundaydı hâlâ. Olup bitenleri içine sindiremiyordu. Karşısında oturan adam:
- Selâmün aleyküm geçmiş olsun dedi. Sonra ellerini koltuğa doğru işaret ederek oturmasını istedi. İhtiyar adam, yanına oturan Enver Bey’e dönerek:
-Merhaba benim adım Şamil. Az önceki serzenişiniz dikkatimi çekti onunla ilgili konuşmak istedim, vaktiniz var mı acaba?
 Enver Bey şaşırmıştı, söylediklerini üzüntüden hatırlamıyor gibiydi sanki. Düşünceli düşünceli:
-Az önce ne söyledim ki ben?
-Başıma bu da mı gelecekti, Allah’ım neydi günahım, ben ne yaptım ki Allah’ım Sana, bu belâ beni buldu dedin.
 Enver Bey o ana kadar kullandığı bu cümlelerin mahiyetini hiç düşünememişti. Ne söyleyecekti ki bu ihtiyar. Şaşkın şaşkın:
-Amca ne söyleyeceksen söyle! Zaten derdim başımdan aşkın uğraşamam seninle!
İhtiyar adam hemen söze girerek:
-Bak evlâdım Allah sadece günah işleyenlere mi sıkıntı, belâ, dert veriyor sanıyorsun. Maalesef böyle bir algı toplumda çok yaygın. Oysa Allah sevmediği kullarını değil; en sevdiği kullarını çok çetin musîbetlerle imtihan eder. Meselâ Allah, Hz. İbrahim’i oğlu Hz. İsmail ile, Hz. Yakub’u oğlu Hz. Yusuf ile imtihan etmiştir. Şimdi sormamız gereken şu: Bu peygamberlerin günahları çok olduğu için mi Allah onları çeşitli belâlara tabi tutmuştur? Tabi ki Hayır! Bu saydığım sadece bir kaç örnek. Çoğaltabiliriz. En büyük belâlar peygamberlere gelmiştir. Sonra sırasıyla fazilet sahibi diğer insanlara... Sevgili Peygamberimizi (asm) düşün. Çocuklarının çoğu erken yaşlarda vefat ettiler. Hepimiz ekseri olarak çocuklarımızla imtihan ediliriz. O yüzden bu tür belâları sabırla karşılamamız gerekir. Allah kimi çok severse ona daha çok sıkıntı verir. Hz. Mevlânâ (ks) Mesnevî’de: ‘Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin?’ der. Bak ben yıllardır kızımla görüşemiyorum. Biz ailece köyde yaşıyorduk. Kızımı şehir dışından tanımadığım yabancı birileri istedi. Bende vermedim tabi. Kızım daha önce adamın (damadın) kaldığı şehre ablasını ziyarete gittiğinde, bunlar orada tanımışlar birbirilerini. Sonra olan oldu, kızım bu adama kaçtı. Ve o gün bugündür benimle görüşmek istemiyor. Torunumu daha önce gizli gizli bir kaç kez görme şansım olmuştu. Damadımı ise öyle uzaktan görmüşlüğüm var ve oda beni hiç görmemiştir. Kızım üzülmesin ve onların huzurunu bozmayayım diye damadımla da görüşemedim... Şimdi ise torunum içerde ölüm kalım savaşı veriyor. İşte görüyorsun, Allah bizi her an imtihan ediyor. Dayanıklı olmamız lâzım.
Enver Bey yediği şefkat tokadıyla hayrete düşmüştü. Gafletin verdiği düşüncesizlik yüzünü kızartıyordu. Pişman olmuştu söyledikleri için. İhtiyar adama dönerek:
-Demek Allah beni kendine yaklaştırmak ve hatırlatmak için bana bu belâyı verdi. Şimdi bu kaza olmasaydı ben Allah’ı anmayacaktım. O’na duâ etmeyecektim. Senin de söylediğine göre Allah sevdiği kişilere daha çok belâ ve sıkıntı verir. Madem öyle neden isyan ediyorum ki, bilâkis şükür etmem lâzım. Keşke daha önce düşünebilseydim.
-Bak evlâdım burası bir hastane. O kadar insan hasta ve şifa bekliyor. Allah mü’minlere daha çok hastalık, dert, belâ gösterir ki; âhirette temiz bir şekilde sorguya çekilebilsinler. Yani günahlarından arınmış bir şekilde. Çünkü bu saydıklarımız günahların silinmesine, sevapların artmasına vesile olur. Hem Allah her günah işleyene hemen ceza vermez. Belki tövbe eder diye tehir eder. Yüce Kur’ân’da şöyle buyrulur: “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı.” (Fâtır, 35/45) Gelen musîbetleri nimet bil, öyle yaşa. Hakk’ın takdirine hiçbir zaman karşı çıkma. Dert, belâ, musîbet ve hastalıklara kanat ger. Said Nursî Hazretleri Hastalar Risalesi’nde der ki: “Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhiretini unutturur... Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsâs eder (hissettirir)”
O sırada gelen doktor muhabbeti bölerek: “Beyefendi geçmiş olsun. Oğlunuzun durumu iyi. İlerleyen saatlerde inşallah daha da iyi olacaktır” dedi. Enver Bey:
-Allah razı olsun Doktor Bey. Çok teşekkür ederim. Şimdi çocuğumu görebilir miyim?
Onay aldıktan sonra tebessüm ederek:
-Şamil Amca hadi benim oğlanı görmeye gidelim.
Sonra hasta odasına doğru ilerlediler. Odaya girdiklerinde Ahmet’i seyre daldılar. İkisi de bir an susuvermişlerdi. Tebessüm eden yüzleri gözyaşları ıslatıyordu. Şamil Bey o an sanki orada değildi. Bir özlem var sanki içinde. Derin bir nefes çekti. Üzerinde yılların vermiş olduğu yorgunluk vardı. Ellerini birden semaya açarak: “Hamdolsun Allah’ım sana. Her şey için şükürler olsun” dedi.
Birden odanın kapısı açıldı. Gelen Enver Bey’in eşiydi. Ağlayarak içeri gelen Sümeyye Hanım, önce gözü Ahmet’i aradı. Sonra telâşlı bir şekilde eşine dönerek:
-Ahmet’im nasıl, ne oldu ona?
Enver Bey:
-Merak etme hanım, şükür ki durumu iyi. Bak seni Şamil Amca’yla tanıştırayım dedi.
Sümeyye Hanım içeri girdiğinde sırtı kapıya dönük olan Şamil Amca’yı fark edememişti üzüntüden. Sakinleşen Sümeyye Hanım, Şamil Amca’yla karşı karşıya kalmışlardı o an. Ortalık buz kesmişti. Gözlerine inanamıyordu. İhtiyar adamı önce baştan aşağı süzdü. Sonra kafasını eşine doğru çevirdi. Şaşkınlıkla tekrar ihtiyara döndürdü yüzünü. Evet, karşısında duran kişi babasıydı. İkisi de yoğun duygularla birbirilerini izlediler. İkisinin gözlerinde geçmişin hatıraları canlanıyordu. Ne yapacağını şaşıran Sümeyye Hanım, birden babasının boynuna sarıldı. Ağlaştılar. Hem sevinci hem de üzüntüyü birden yaşamanın burukluğuyla babasının ellerini öptü. Sonra eşine dönerek:
-Bak bu benim babam Enver. Yıllarca görmek istemediğim adam buydu işte. Ama çoktan pişman olmuştum, biliyorsun. Allah beni affetsin, ona karşı çok hatam oldu. Ben istemediğim halde yine de yıllardır peşimizi bırakmadı. Ve artık bende onu asla bırakmayacağım. Onun bir gölge gibi bizimle olduğunu hissederdim çoğu zaman.” dedi.
 Enver Bey şok olmuştu. Bu bir şaka olamazdı her halde. Kendisine yakın hissettiği bu adam demek ki kayınbabasıydı. Olup bitenlere anlam veremiyordu. Şaşırmıştı… Gülümsedi... Dayanamadı, kayınbabasının elini öptü önce. Sarıldılar birbirilerine. Konuşacak çok şey vardı. Derdini anlatacak, içini dökecek, kendilerine rehber olacak kişiye kavuşmuşlardı. Şimdi hepsi birden şükür ve sabretmenin önemini bir kez daha iyi anlamışlardı.
 
ABDULHAKİM AK
Okunma Sayısı: 8299
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Ak

    11.3.2014 18:56:00

    Başarılarını devamını diler Allah gönlüne göre tebriklerrr
    ...

  • Emine Azra Yıldız

    14.2.2014 13:41:00

    Öncellikle Allah razı olsun. Gerçekten insanın tekrar tekrar okuyup üzerinde düşünmesi gereken bir konuyu kaleme almışsınız emeğinize sağlık. Rabbim Allah’ım neydi günahım yerine Elhamdülillah diyebilmeyi nasip etsin bizlere.
    Yazılarınızın devamını diler. Bu yolda rabbim yar ve yardımcınız olsun inşallah.

  • Mehmet KILIÇ

    12.2.2014 21:55:00

    Başlığın yanısıra biraz da şu vaka yaşanmış:
    HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR !
    Konu güzel, kurgu iyi.. Ellerine sağlık ve devamında çok daha başarılı eserlere imza atabilmen dileğimle..
    ALLAH zihin açıklığı nasip etsin İNŞAALLAH...

  • farukkeklik

    12.2.2014 20:46:00

    oncelikle bu hikayeyi. bizimle paylastigin icin tesekkurler cok guzel ve ozel kalemine ve yuregine saglik RABBIM yar ve yardimcin olsun

  • ayaz demir

    12.2.2014 15:12:00

    hocam allah senden razı olsun gerçekten ufkumuzu açıcak bir konu olmuş
    insanların yaşadığı olaylara gerçek manevi gözleriyle baktıklarında hakikat tasılda net bir şekilde anlaşılıveriyor
    bu şekilde düşünmeye sefk ettiğin için çok teşekkür ederim

    farklı konularla devamını sabirsızlıkla bekleriz hocam
    allah zihin açıklığı versiz
    selam ve dua ile

  • Tuncay eskici

    10.2.2014 22:29:00

    Tek kelime Müthiş.

  • TURAC YAPICI

    10.2.2014 22:05:00

    ÇOK GÜZEL ETKİLENMEMEK ELDEN DEĞİL ÇOK BAŞARILI BULDUM BAŞARILARININ DEVAMINI TEMENİ EDERİM

  • hakan özdemir

    10.2.2014 21:29:00

    çok duygulandım harika bir hikaye

  • elif karay

    10.2.2014 21:10:00

    Mesnevi gibi didaktik öğretiler bulunuyor. Böylesi hikaye oluşturmak basit değil. Kaleminize kuvvet. tebriğe şayandır bu yazı.

  • Zeynep demirci

    10.2.2014 19:38:00

    Etkilenmemek elde değil. İslam hakikatlerini ne güzel ifade etmişsiniz. oldukça anlam yüklü. Herkesin okunması gerekir. Günümüze çok güzel ışık tutuyor.
    Başarılar diliyorum.

  • derya guzel

    10.2.2014 16:05:00

    Gercekten yazarlığın hakkını veriyorsunuz tebrik ederim devamını dilerim

  • Orhan Kılıçarslan

    9.2.2014 17:00:00

    büyük ders verici ifadeler ve yol gösterici... Başarılar

  • Yusuf

    9.2.2014 11:47:00

    Abdülhakim bey yazılarınızı Genç Yorumdan da takip ediyoruz. Hikaye çok başarılı olmuş. Başlık ve muhtevası birbirine uyumlu. İnşallah daha güzel yazılar yazarsınız. Rabbim yolunuzu açık etsin.

  • Yakup

    9.2.2014 11:13:00

    Çok duygulandım. Hikaye çok güzel olmuş. Her insan kendisine pay çıkarabilir. Rabbim yolunuzu açık etsin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı