"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şehadet / şehitlik

18 Kasım 2012, Pazar
Allah yolunda canını feda eden bir Müslümana şehit denir. Şehitlik, Allah katında peygamberlikten sonra en yüksek makamdır. Şehitlik İlâhî kaynaklı dinlerin tamamında vardır. Her Müslüman bu yüce mertebeye erişmeyi, şu fânî dünya hayatını şehadetle noktalamayı ister/istemelidir.

Peygamberimiz (asm) “Şehitliğe ulaşmayı Allah’tan samimiyetle isteyen bir kimseyi Allah şehitler mertebesine ulaştırır, velev ki döşeğinde vefat etse bile…” buyurmuştur.
Şehitlik kaç çeşittir; kimler şehit sayılır, kimler sayılmaz zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Şehitlik meselesinde şöyle bir tasnifat yapmak mümkündür:

Dünya ve ahirette şehit muamelesi görenler (dünya ve ahiret şehidi / şehid-i kâmil):
İslâm dini için savaşta ya da esir alındıktan sonra işkence altında öldürülenlerdir. Âsiler, eşkıyalar, anarşistler veya evinde hırsızlar tarafından gadr ve zulme maruz kalarak öldürülenler ile inançları uğrunda öldürülen kimseler de bu sınıfa girer. Bunlar kâmil manada şehitlerdir.
Şehid-i kâmil sayılabilmenin altı şartı vardır:
1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak.
3- Bâliğ olmak.
4- Cünüp olmamak, hayız ve nifas hâlinde bulunmamak.
5- Vurulduktan sonra hemen ölmüş olmak. Vurulduktan sonra, ölmeden önce, yiyip içerse, tedavi görürse, vurulduğu yerden başka tarafa taşınırsa veya üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar yaşarsa, kâmil şehit değil, ahiret şehidi olur.
6- Öldürülmüş olmasından dolayı, öldüren kimseye kısas icap etmek. Yani, kasten öldürülmüş olmak. Hata ile öldürülme durumlarında, katile kısas vacip olmadığı için, öldürülen kişi şehid-i kâmil kısmına girmez.
Kâmil şehitler, yıkanmadan kanlı elbiseleriyle gömülürler. Meselâ, Hz. Ömer (ra) ile Hz. Ali’de (ra) bu şartlardan biri bulunmadığı için yıkanarak; Hz. Osman (ra) ise, yıkanmadan defnedilmiştir.

Ahirette şehit muamelesi görecek olanlar (ahiret şehidi/manevî şehit):
Dünya itibariyle şehit muamelesi yapılmayan, fakat âhirette şehit muamelesi gören kimselere “şehid-i uhrevî” ya da şehid-i manevî denir. Şehid-i Kâmil olmanın şartlarından birine sahip olmayan kimse bu kısma girer.
İslâm dini ve inançları uğrunda fiziksel zulüm görmüş, bunun neticesinde, hemen değil de sonradan vefat etmiş kişiler bu gruba girer. Bunlar sonradan vefat ettikleri için geride kalanlar şehit olarak muâmele etmeseler de ahirette şehit muâmelesi göreceklerdir. Bunlar, yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülürler.
Ayrıca şunlar da ahiret şehidi/manevî şehit sayılmaktadır:
* Suda boğulanlar.
* Ateşte yananlar.
* Enkaz altında kalanlar.
* Veba gibi bulaşıcı bir hastalıktan ölenler.
* Sıtma gibi ateşli hastalıktan ölenler.
* Ciğer hastalıklarından ölenler.
* Doğum sırasında veya lohusa iken ölen kadınlar.
* Baş ağrısından ölenler.
* Karın ağrısından ölenler.
* İlim yolunda ölenler.
* Ailesinin geçimini helâlinden kazanırken iş kazasından ölenler.
* Cuma gecesi ölenler.
* Gurbette ölenler.
* Akrep, yılan gibi zehirli varlıkların sokmasıyla ölenler.

Sadece dünyada şehit muamelesi görenler (dünyevî şehit):
Dünyada, “görünüşte” İslâm dini ve mukaddes değerler için ölmüş gibi gözükse de “niyeti farklı” olan kimselerdir. Münafıklar da bu gruba girmektedir. Kalplerindeki niyeti sadece Cenâb-ı Hak bildiği için bunlara şehit muamelesi yapılır. Öldükten sonra geride kalanlar tarafından şehit olarak anılsalar, şehit muamelesi görseler bile ahirette şehit muamelesi görmeyeceklerdir.

ŞEHİTLERİN MÜKÂFATLARI
Şehitler, az bir amele ve sıkıntıya karşılık pek çok mükâfat almaktadır. İşte bir şehidin kazandığı mükâfatlardan bazıları:
* Günahları affedilir: Şehitlerin, kul hakkı dışındaki bütün günah ve kusurları affedilmektedir.
* Ölüm acısı hissetmez: Bir hadiste “Şehidin ölüm darbesinden duyduğu ıztırap sizden birinin çimdikten duyduğu ıztırap kadardır” denilmiştir.
* Şehit kendini hayatta bilir: Şehit farklı bir hayat mertebesine geçer ve hayatını orada devam ettirir. Şu âyetler bu hakikate işaret eder:
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara Sûresi, 154)
“Allah yolunda öldürülenleri ölü sayma. Onlar hayattalar ve Rablerinin katında rızıklanıyorlar.” (Âl-i İmran, 169)
* Kabir suâli yoktur: Şehit olanlar normal şekilde ölen diğer insanlar gibi kabirde sorgu ve suâle çekilmez.
* Kabir azabı yoktur. Şehit kabir azabı görmez. Onun kabri Cennet bahçelerinden bir bahçedir.
* Cennette en yüksek makamlarda bulunur.
* Allah (cc) yolunda ilk safta ve yüzünü çevirmeden öldürülünceye kadar savaşıp şehit olanlar Cennet’in en yüksek köşklerinde buluşacaklardır.
* Büyük hürmete mazhar olur. Peygamberimiz (asm) “Yeryüzündeki her şeye sahip olsa da, Cennete giren hiç kimse tekrar dünyaya dönmek istemez. Ancak şehit, gördüğü hürmetten dolayı dünyaya dönmeyi ve on kere şehit olmayı arzu eder” buyurmuştur.
* Ahirette şefaat etme yetkisi verilir. Şehit, ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder.
* Arş’ın gölgesindedir. “Şehitler Allah (cc) katında ve gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arş’ın gölgesinde miskten bir tepe ve yakuttan minberler üzerinde otururlar.”
***
Evet, arkalarından üzüldüğümüz, ağladımız—ki tamamen insanî bir durumdur, yanlış anlaşılmasın…—, ah-vah ettiğimiz şehitlerin kazandıkları mükâfatların bir kısmı bunlar. Şimdi düşünelim: Ah-vah edilmesi gerekenler, hayatlarını mukaddes bir dâvâ uğruna feda eden onlar mı, yoksa hâlâ dünya imtihanında ter dökmeye devam eden bizler mi?
Yazımızı iki müjde ile bitirelim:
“Allah’ın kereminden onlara bağışladığı nimetlerin mutluluğu içinde, arkalarında olup da henüz kendilerine katılmamış kardeşlerine, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve hiçbir şey için üzülmeyeceklerini müjdeliyorlar.” (Âl-i İmran: 170)
“Allah mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cenneti vermek sûretiyle satın almıştır. Onlar Allah yolunda cihad ederler, öldürür ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da hak olarak verilmiş bir sözdür. Vaadini Allah’tan daha iyi yerine getiren kim vardır? Yaptığınız bu alış verişten dolayı size müjdeler olsun! En büyük kurtuluş işte budur.” (Tevbe Sûresi, 111)

ERHAN AKKAYA

[email protected]

Okunma Sayısı: 5330
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı