Unutmuş olabiliriz, ama Avrupa Birliği idarecilerinin hatırlatmasına göre Türkiye’nin AB ile ilişkileri 2018’den beri ‘donmuş’ durumda. Araba devrildikten sonra kabahatli aramak belki bir işe yaramaz, fakat boşa geçen 5 yılın hesabı yapılması icap etmez mi?
İlişkilerin donması ve Türkiye’nin AB yolculuğunun engellenmesinde elbette bazı AB idarecilerinin dahli ve kabahati vardır. Ancak büyük kabahatin Türkiye’yi idare edenlerde olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bilhassa seçim dönemlerinde insanları heyecana getirmek için; “Ey Avrupa! Bize karışma! Bize ‘Kopenhag Kriterleri’ lazım değil. ‘Ankara Kriterleri’ der, yolumuza devam ederiz” mealinde konuşmalar yapan kimler?
Seçimler bitip de ‘ekonomik kriz’le karşı karşıya kalınca yeniden AB yolunun hatırlanması dikkat çekici değil mi? Her ne niyetle olursa olsun, “AB üyeliği” uzun dönem için milletin menfaatine olduğuna göre AB yolculuğunun hatırlanması yine de isabetlidir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunun bir şekilde yeniden gündeme gelmiş olması, engellerin aşılması bakımından önemlidir. Türkiye’yi idare edenler bu yolculuğu yeniden hatırladığına göre verilen sözler yerine getirilmeli ve kriterlere uyulmalı.
Nitekim, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, Brüksel’de düzenlenen Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında yaptığı basın konferansında Türkiye konusunda da açıklamalarda bulunmuş.
Basın toplantısında bir gazetecinin, AB’nin Türkiye’den beklentileri, vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda neler planladığı sorusu üzerine Borrel, AB-Türkiye ilişkilerinin tek yönlü bir yol olmadığını söyleyerek cevap vermiş.
Ankara ile Brüksel arasında daha güçlü bir ilişkinin kurulmasını her iki tarafın da istediğini hatırlatan Borrell, 2018’den beri dondurulan ilişkilerin yeniden canlanması için temel konulara dikkat çekmiş. Yüksek Temsilci ayrıca Ankara’nın da imzalayarak taahhüt ettiği, İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tanımlanan temel hak ve değerlerin uygulanmasının da ilişkilerin canlandırılması için büyük öneme sahip olduğunu hatırlatmış. (Deutsche Welle, 20 Temmuz 2023)
Yeri gelmişken hem “Kopenhag Kriterleri”ni hatırlayalım, hem de idarecilerimizin bu kriterleri niçin reddettiğini soralım.
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterlere bu ad verilmiş. AB’ye girmeye aday ülkeler; istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınır.
Peki, bu kriterlere uymak milletin ve memleketin menfaatine değil mi ki bu süreç donduruldu?