"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ters lalelerle bahar tefekkürü...

26 Nisan 2021, Pazartesi 10:00
Van'ın Gevaş ilçesindeki Dilmetaş Mahallesi'nde yetişen ve halk arasında "ağlayan gelin" adı verilen ters laleler ilgi odağı oldu.

Ters lalelerin yoğun yetiştiği mahalle, bugünlerde ziyaretçi akınına uğruyor.

Fotoğraf ve tabiat tutkunlarının yoğun ilgi gösterdiği laleler, yöre halkının da beğenisini topluyor.

Kırmızı, sarı ve bordo renkleriyle çiçek açtıkları bölgelerde adeta renk cümbüşü halinde lisan-ı halleriyle tefekküre davet eden laleler yörenin tanıtımına da katkı sağlıyor.

Ziyaretçilerden Aziz Saydut, her yıl onlarca kişinin ters laleleri görmek için kente geldiğini söyledi.

Lalelerin turizm potansiyeli olan önemli bir değer olduğunu anlatan Saydut, şunları kaydetti:

 

"Ters lalelerin ömrü çok az. Hüznün çiçeği olarak bilinen bu laleler bulundukları yerlerde inanılmaz bir manzara sunuyor ziyaretçilere. Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'na karşı mavi ve yeşilin bütün tonlarını görmek mümkün. Belki de baharın uyanışını en iyi burada görebiliyoruz. Yolu Van'a düşenlerin mutlaka uğraması gereken bir yer."

Ters laleleri görmeye gelen Ercan Ulutaş da "Burası turizm açısından çok önemli bir yer. Her yıl binlerce insan buraya geliyor. Salgın nedeniyle bu yıl dışarıdan gelen olmadı ama yöre halkı bu fırsatı kaçırmıyor. Buraya gelenler, bu güzelliğe tanıklık edebiliyor. Ters laleler önemli bir değer, bunun korunması gerekiyor." dedi.

***

Bahardaki haşir nümunelerine dikkat lâzımdır

Bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır… O kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır?

Bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i âhiretin büyük meydanının çok misallerini, nümunelerini her vakit gösteriyor.

 

Ezcümle: Bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kemâ fi’s-sâbık inşa ve iâde etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semâvat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir.

Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sayfaları, birlikte, bilâhalt ve bilâgalat, kısa bir zamanda eski yazılarını iâde eden bir kudrete tek bir sayfadan ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşa!

İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’ân’la emrettiği, [“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kadirdir.” (Rum Sûresi: 30:50.)] âyet-i kerimesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahatle şehadet ediyor.

Ey aziz arkadaş! Cenâb-ı Hakkın şu tasarrufatından ve şuûnatından anlaşıldı ki, arz meydanında yapılan nebatî haşirler ve neşirler ve sair içtimâ ve iftiraklar maksud-u bizzat değildir.

Çünkü, öteki âlemin meydan-ı kebîrinde yapılan o büyük ve mühim ihtifallerle kısa bir zamanda yapılan şu cüz’î, gayr-ı sabit bu semereler arasında münasebet yoktur. Ancak bu cüz’î semereler, birtakım misal ve nümunelerdir ki, bunların suret ve neticelerine o mecma-i kebirde muameleler tatbik ve icra edilsin. Demek bu fâni şeylerin suretleri, o âlemde bâki semereleri meyve verecektir.

Ve keza görüyoruz ki, Sâni-i Sermedî, Sultan-ı Ebedî, şu inhidama meyyal menzillerde ve zevale mahkûm meydanlarda öyle bir hikmet-i bâhirenin ve bir inayet-i zahirenin ve bir adalet-i âliyenin ve bir merhamet-i câmianın âsârını izhar ediyor ki, kalbi paslanmamış, gözü kör olmamış bir insan, aynelyakîn ile anlar ki, o hikmetten daha ekmel bir hikmet olamaz.

Ve o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil. Ve o emârâtı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur. Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilemez.

Öyleyse, o Sultanın memleketinde daimî mekânlar, sâbit meskenler, daimî ve mukim sakinler bulunmazsa, şu görünen hikmet, inayet, merhamet ve adaletin, kalb ve fikir sahiplerince inkârları lâzım gelir.

Ve aynı zamanda o ef’âl-i hakîme sahibinin—hâşa!—sefih, zâlim olmasını istilzam eder. Bu ise, hakikati zıddına kalb eden bir muhaldir.

Ey sözlerimi dinleyen arkadaş! Haşrin vücuduna ve vukuuna dair delillerin, şu zikredilen kısma, emârelere münhasır olduğunu zannetme. Kur’ân-ı Kerîmin gösterdiği gayr-ı mütenahi emârelerden istihraç edilen hakikat şudur ki: Hâlıkımız, şu muvakkat dünya meşherlerinde daimî olan rububiyetinin sabit karargâhına bizleri nakledecektir. Ve bu seyyal memleketi sermedî bir memlekete tebdil edecektir.

Ve yine zannetme ki, haşir ve âhireti iktiza eden, Esmâ-i Hüsnâdan yalnız Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimleridir. Belki, kâinatın tedbiriyle alâkadar olan herbir isim, âhiret ve haşri iktiza eder.

(Mesnevî-i Nuriye, s. 42, yeni tanzim: s. 78)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Şualar isimli eserinde yer alan 15. Şua'da Cenab-ı Hakk'ın haşirde bütün ölmüşleri ağaçların yaprağını yeniden yaratmak kolaylığında ihya edeceğini belirterek şu satırlara yer verir:

''Aynen öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed, Sâni-i Kadîr, vâhidiyet-i saltanat ve hâkimiyet-i mutlaka cihetiyle, kâinatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihyâ etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek meyvelerini, gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar.

Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kâinat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülâtlı olur. Ve belki zîhayatın bedeninde acip vazifeleri gören her bir zerreye her şeyi görecek bir göz ve her şeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.''

Risale-i Nur'dan bir bölüm:

''Evet insan, çendan nefsinde ve suretinde hiçtir ve hiç hükmündedir. Fakat vazife ve mertebe noktasında, şu kâinat-ı muhteşemenin seyircisi ve şu mevcudatın lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin mütalâacısı ve şu müsebbih ve âbid mahlûkatın nâzırı ve ustabaşısı hükmündedir.''

(Nurun İlk Kapısı)

''Nasılki mahlukattaki faaliyet bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyyen lezzet vardır; belki herbir faaliyet, bir nevi lezzettir.

Öyle de Vâcib-ül Vücud'a lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemal-i mutlakına münasib bir şekilde hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var. Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var.

Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz bir lezzet-i mukaddese var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlukatın faaliyet-i kudret içinde ve istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı Rahîm'e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.''

(RN-Mektubat/87)

***

TEFEKKÜR PENCERESİ...

Allah'ın Müzeyyin ((herşeyi eşsiz sanatıyla süsleyen, güzelleştiren Allah)) ve Cemil ((Sonsuz güzellik sahibi Allah)) isminin tarif edildiği Risale-i Nur'dan bir bölüm;

''...Semâyı dinle. Nasıl "Yâ Celîl-i Zülcemâl" diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl "Yâ Cemîl-i Zülcelâl"diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl "Yâ Rahmân, yâ Rezzâk" diyorlar. Bahardan sor. Bak, nasıl "Yâ Hannân, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Lâtif, yâ Atûf, ya Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin" gibi çok esmâyı işiteceksin. Ve insan olan bir insandan sor. Bak, nasıl bütün Esmâ-i Hüsnâyı okuyor ve cephesinde yazılı; sen de dikkat etsen okuyabilirsin. Güya kâinat azîm bir musika-i zikriyedir. En küçük nağme, en gür nağamâta karışmakla, haşmetli bir letâfet veriyor. Ve hâkezâ, kıyas et.'

Sözler, 24. Söz, Birinci Dal - Devamını Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sozler/#534

***

"Ne kadar güzeldir" deme!

''Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mânâ-yı harfiyle ((bir şeyin kendisini değil de, san'atkarını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mana)) sev; mânâ-yı ismiyle ((birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan manası))  sevme. "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü, bâtın-ı kalb âyine-i Sameddir ve Ona mahsustur.''

Risale- Nur, Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf

Risale-i Nur'dan Sözler isimli eserden 32. Söz'ü okumak için tıklayınız;

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sozler/#962

***

Tefekkürün faziletleri

Risale-i Nur, baştan sona bütün satırlarında tefekkürü ibadet haline getirmiş; “Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten hayırlıdır.”6 Hadisinin feyiz ve bereketine mazhar olmuş bir tefekkür ummanıdır.

“Âyet, Hadis ve Risale-i Nur’a göre tefekkürün önemi nedir?”

Konuyla ilgili son derece önemli makalenin devamını okumak için tıklayınız:   

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/tefekkurun-faziletleri_216654

***

AA

Okunma Sayısı: 2976
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı