"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En güzel gelecek

Habibe Işık
19 Ekim 2011, Çarşamba
İyi bir geleceğin olmalı! Bunun için iyi bir üniversite okumalısın.

“Dünyanın bin bir türlü hâli var” der insanoğlu. Bütün kötü ihtimaller düşünülür. Geleceğe dair ne varsa... “Kendi ayakların üzerinde durabilmelisin” sözü daha ilkokul çağlarında insanın bilinç altına yerleştirilir. Bu “kendi ayakları üzerinde durabilmek” deyimi de hiç hazetmediğim bir cümledir. İçten içe kusur, naks, fakr ve aczden yoğrulan mahiyetini unutturmaktır maksat. Kusurunla Fatır-ı Zülcelâl’in kemaline, naksınla cemâline, fakrınla rahmetine, aczinle kudretine âyinedarlık ettiğini unutturmak… Kimse bir istimdat noktasından bahsetmez. Sanki her şey senin elindedir. Artık bilinç altında sadece bu dünyada iyi bir gelecek sağlayabilmektir hedef.
İyi bir gelecek! Bu iyi bir gelecek ise nedense hubb-u cah (makam sevgisi) üzerine kurulan bir gelecektir. İnsanlar için iyi bir gelecek; makam, mevki ve çok paradan ibarettir. Bu söz insanı en zayıf damarından yakalar belki de. “Endişe-i istikbal.’’ Said Nursî diğer binlerce hissiyatın herkeste olduğu gibi bu hissiyatın da herkeste olduğundan bahseder. İnsan uzun vadeli planlar yapar. Bu planlar devletlerin uyguladığı kalkınma planlarına benzer. Bu kalkınma planları yapılırken unutulan bir şey vardır. Senin planların üzerinde yapılan bir plan daha vardır. Senin bilmediğin... İnsanın yaptığı planlar bir türlü uygulanamıyordur. Bir güç sürekli planları akim bırakıyordur. Sonra elinde senedi olmadığını fark eder yarına yetişebilmek için. Geleceğe dair uzun vadeli planlar yapmak ve endişelenmek aynı zamanda ümitsizliği; yani yeisi intac eder. Yeis ise doğrudan doğruya Yaratıcıyı sû-i zan altında bırakmaktır. Çünkü rızık taahhüt altına alınmıştır bir kere. Aynen hidayet ve şifada olduğu gibi. Gelecekten endişe etmek aynı zamanda O’nun sınırsız kudret ve rahmetinden de ümidini kesmektir ve gayrın müdahalesini kabul etmektir.
“Doçent, biricik oğlu … , sakin, huzur dolu yaşama adanmış bir ömür’’ cümleleri beni bu düşüncelere götürdü. Hayat sadece bu dünyadaki huzurdan mı ibaretti? Bu dünyada ki gerçek huzur da acaba ne idi? Bu okuduğum cümlenin akabinde karşılaştığım bir âyet-i kerime ise karanlık dünyamı aydınlattı. 
“En güzel gelecek Allah katındadır.” (Âl-i İmran: 14)’
İki çiçek ya da iki nur yani “zehrevan’’ diye adlandırılan sûrelerden olan Âl-i İmran Sûresinde insanı geçici ve oyalayıcı dünya zevklerinden caydırıcı âyetler bulunmaktadır. Geçici zevkler olduğu özellikle bu âyette vurgulanmaktadır. Bunların insana hoş gösterildiği ve sadece dünya hayatının malı olduğu da vurgulanmaktadır. Madem bu dünya hayatı geçici zevklerle bir oyalanmadır, o zaman rıza-i İlâhî için çalışmak üzerimize farzdır. Gerçek gelecek rıza-i İlâhîyi kazanmaktır. Rıza-i İlâhî gibi bir makam bütün makamların fevkındedir. Bu makam öyle bir makamdır ki, insanı O’na halil ve dost eder. O’na muhatab eder. Başkalarının beğenmesi güzel bulması yanında O’na halil ve dost olmak makamların en yükseğidir.
Ya Erhamü’r-Râhimîn! Bu dünyada da, asıl yurdumuz olan ahiret yurdunda da gerçek huzur Sana dost olma yolundan geçiyor. Bizi Kendine muhatab ve dost eyle. Bizi Sen’in rızana vâsıl eyle. Âmin, Âmin, Âmin…

Okunma Sayısı: 1756
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı