Son zamanlarda ‘nas’lar ağızlarda çiğnenmekte, Kur’ân’ın âyetlerinin delil gösterilme modası başladı. Naslar bugün gelmiş değil. Kur’ân’ın nazil olduğu günden beri bu âyetler var. Bugün gündeme getirilmesinin sebebine bakmak lâzım. Topluma mesaj vermek ve bir siyasî manevra mı yapılıyor?
Yakın zamana dek muhafazakâr-dindarların önemli bir kısmı, hem tarihte hem de Türkiye’de yaşanan siyasî gelişmeleri, bir “iman ile küfür mücadelesi” olarak ‘okuyorlardı.’
Bunu İslâm tarihinden örneklerle ifade etmek gerekirse, din istismarı örneğini vermek mümkündür. Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında Sıffin Savaşı’nda başvurulan kurnazlık bunun bir örneğini teşkil eder.
Sıffin vak’asında savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlayan Hz. Muaviye, savaşı durdurup hileyle zaman kazanmak ve Hz. Ali taraftarlarını kendi yanına/fikrine çekmek amacıyla mızraklarını Kur’ân sayfalarına saplayıp havaya kaldırarak, “Kur’ân’ın hakemliğine başvuralım” teklifinde bulunur.
Hz. Muaviye’nin yaptığına anlam veremeyip, ‘mecburen’ hikmet arayanlar için bugünlerde meydanlarda hadiselerde tarihi daha iyi anlamak isteyenler için cevaplar var.
Sıffin Savaşı’nın, bugün ders alınması gereken yönü şöyledir: Hz. Ali askerlerine çatışmayı başlatan taraf olmamaları, kaçanları ve yaralıları öldürmemeleri, evlerine girmemeleri, kadınlara asla dokunmamaları talimatını verdikten sonra gönderdiği bir kişiyle Hz. Muâviye’yi bir defa daha isyandan vazgeçmeye çağırdı. Teklif kabul edilmedi ve Safer ayının ilk günü (19 Temmuz 657) çatışmalar başladı. Çeşitli kabilelere ait birlikler altı gün boyunca savaş alanına çıkarak birbirleriyle savaştılar. Nihayet Hz. Ali askerini toplu taarruz için hazırladı. İki gün daha şiddetli çatışmalar meydana geldi. Son çatışmalar sırasında Ammâr b. Yâsir, Hz. Muâviye’nin askerleri tarafından şehid edildi. “Ammâr’ı isyancı bir topluluk öldürecek”1 meâlindeki hadisini Hz. Muâviye ordusunda da bilenler bulunduğu için bu durumun onları olumsuz yönde etkilediği zikredilmiştir. Hz. Ali’nin ordusu aynı gün isyancı birliklere karşı kesin bir üstünlük sağladı, hatta Hz. Muâviye’nin çadırına kadar yaklaşıldı. Bu sırada Hz. Ali’nin Hz. Muâviye’yi mübârezeye dâvet ettiği, ancak onun bunu göze alamadığı belirtilmektedir.
Gittikçe şiddetlenen ve sabaha kadar devam eden çatışmalar, savaşın şiddeti dolayısıyla “leyletü’l-harîr” diye isimlendirilen 9-10 Safer 37 (27-28 Temmuz 657) Cuma sabahına kadar sürdü. Cuma günü Hz. Ali, âsilere son darbeyi indirmek niyetiyle Eşter’i kalabalık birliklerin başında taarruzla görevlendirdi. Eşter, başarılı bir taarruz gerçekleştirmiş, savaşı kazanmaya çok yaklaşmıştı. Ancak Hz. Muâviye’nin danışmanı Amr b. Âs, bu sırada kaçmayı düşündüğü söylenen Hz. Muâviye ve ordusunu yenilgiden kurtardı. Teklifi uygulamaya koyan Hz. Muâviye, askerlerine Kur’ân sayfalarını mızraklarının ucuna takıp karşı tarafı Kur’ân’ın hükmüne çağırmalarını emretti. Bunun üzerine Suriyeli askerler mushafları mızraklarının ucuna takarak, “Ey Iraklılar! Artık savaşı bırakalım, aramızda Allah’ın kitabı hakem olsun” diye bağırmaya başladılar. Ayrıca büyük Şam mushafı da askerlerin mızraklarının ucunda havaya kaldırıldı.
“Harp hiledir” 2 hadisini kendi mantıklarına göre bir çıkış yolu olarak gören anlayış, hayatın her kademesinde kullanılır hale gelmiştir. Halbuki, hayatın her kademesinde bu yola başvurmak ya İslâm’ı anlamama veya İslâm hükmünü siyasî emellerine alet ederek hedeflerine ulaşmayı sağlamaktır. Allah hepimize feraset versin.
Dipnotlar:
1- Müslim, “Fiten”, 72-73.
2- Buhârî, Cihâd 157.