14 Mayıs 2017 Pazar Günü iki nur Isparta semalarında tulû etti. Birincisi; Fatih Erkek Yatılı Kur’ân Kursunda Hafızlık merasimi ile hafızlarımız Isparta semalarını nurlandırdılar.
İkincisi ise; Isparta’yı “Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrasıdır”1 diye vasıflandıran Bediüzzaman Hazretleri için okutulan Bediüzzaman Mevlidi oldu. Üstad Bediüzzaman Emirdağ Lahikasında; “Nurları menbaı ve medresesi olan Isparta2 diye bahsetmiştir. Isparta’nın Risale-i Nur vasıtasıyla Mısır’ın meşhur Üniversitesi olan Camiü’l-Ezher mübarekliğinde olduğu şu sözleriyle: “Bu mübarek Isparta dahi alem-i İslam nazarında Mısır Camiü’l-Ezher’i ve eski Şam-ı Şerîfinin mübarekiyetine mazhar olduğu”3 ifade edilmiştir.
Isparta Yeni Asya Gazetesi Temsilciliği tarafından organize edilen ve Kur’ân’dan tereşşuh eden Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman’ın ruhuna ithaf edilmek üzere okunan mevlid-i şeriftir, büyük bir katılımlave coşku ile icra edildi. Bu mevlid-i şerife teşrif eden Yeni Asya Yönetim Kurulu başkanı Sayın Ömer Yavuz Yiğitoğlu olmak üzere Yönetim Kurulu Üyelerine, ismini burada sayamadığım ülkemizin pek çok illerinden iştirak eden bütün kardeşlerimize, mevlid-i şerifin hazırlanmasında maddi ve manevi katkıda bulunan kardeşlerimize, mevlid-i şerifi tilavet eden din görevlilerine ve kermesi hazırlayan hanım efendilere bu vesileyle teşekkür ediyor ve emeklerinin kabulünü Rabbimden niyaz ediyorum.
Bu münasebetle Risale-i Nur üzerinde biraz durmak istiyorum.
Risale-i Nur’un kaynağı Kur’ân’dır. Çünkü; Emirdağ Lahikasında şöyle ifade edilmektedir: “Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakimin manası ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur’a aittir.”4
Ayrıca Risale-i Nur’un Kur’ân-ı Kerim’in icaz-ı manevisi olduğunu Kastamonu Lahikasında şöyle ifade eder: “Âyat-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Ne şarkın ulumundan ve ne de garbın fünunundan alınmış değil. Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyanın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevisidir.”5
Isparta’mızı nurlandıran ikincisi ise; Hafızlık merasimi münasebetiyle hafızlığın önemi üzerinde durmak istiyorum. Hafızlık bir kurum yani bir müessesedir. Elbette korunması ve muhafaza edilmesi gerekmektedir.
Bu şerefli mazhariyet sahabe devrinde zirvedeydi. Daha sonraki dönemlerde hafızlık eğitimi sistemleştirildi. Mesela; Selçuklular döneminde Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Kurralar kurulmasıyla, hafızlığın kurumsal hale getirildiğini söylemek mümkündür. Osmanlı döneminde Sıbyan Mektebini, yani temel eğitimi tamamlayan bir öğrenci, önce alt seviyedeki bir Daru’l- Huffaza gider, orada hafızlığını tamamlardı. Sonra kıraat vecihlerini ve okuyuş usullerini, (Aşere ve Takrib) öğrenmek amacıyla Daru’l-Kurraya devam ederdi. Bu kurumların başındaki hoca efendilere Reisü’l-Huffaz ve Reisü’l-Kurra denirdi.
Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: Resulullah (asm) buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan aliesinden on kişiye şefaatçi kılınır.”6
Bir başka Hadiste ise: “Günde iki yüz ayeti düşünerek okuyan birisi kendi çevresindeki 7 kabire (ölen kimseye) şefaat edebilir” 7 denilmektedir.
Dipnotlar:
1-Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.152.
2-Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.153.
3-Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.419.
4-Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.2/122.
5-Nursi, Said; Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.156.
6-Tirmizi, Fedailü’l-Kuran, 13; İbn Mâce, Mukaddime, 17.
7-el-Burhan (Zerkeşi), c.1, s.462; Kenz-ul Ummal, c.1, s.477.
***
Okumak için tıklayınız:
Isparta’da Bediüzzaman Coşkusu