Merhum Hulusi Ağabey, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Altıncı Kısmı olan Hücumat-ı Sitte Risalesi’ni mütalaa ederken bu risaleden altı desise-i şeytaniyenin altı iman rüknü ile her birinin bir bağı olduğu kanaatına varıyor ve o mevzuda Barla Lahikası’nın 118. Mektubunda izahatlarda bulunuyor.
1. Hubb-u cah yerine, Allah’a imanın bir manası olan rıza-i İlâhîyi... Bu hususta Üstad, Yirmi Birinci Lem’a olan İhlas Risalesi’nin birinci düsturunda, “Amelinizde rıza-i İlahi olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak gerektir” diyerek dünyevi makam ve rütbelerden uzak olmadıkça bu hizmette muvaffakiyetin zor olduğunu ve ehl-i ilhadın bizleri bu hubb-u cah desise-i şeytaniyesi ile tuzaklarına düşürebileceklerini kuvvetle ikaz ediyor.
2. Havf ve vehim yerine kadere imanı... Yani ehl-i ilhadın dalkavukları ve ehl-i dalaletin propagandacıları bizlere yaptığımız imani ve Kur’anî hizmet dolayısıyla havf yani korku ve evham verdiklerinde, “Men amene bil kaderi emine minel keder” (Kadere inanan kederlerden emin olur) düsturuna dayanmamız gerektiğini bize ihtar ediyor.
3. Hırs ve tama yerine “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat 58) ayet-i celîlesi delâletiyle Kur’ân’a, kütub-ü İlâhiyeye iman kaidesi ile rızkı verenin Cenab-ı Hakk olduğunu ve bizleri rızık vermekle mükafatlandırmak ve/veya rızkımızı kesmekle korkutan fani ve aciz mahluklara ehemmiyet vermememizi teşvik ve ikaz ediyor.