“… (Risale-i Nur) Hakaik-ı kudsiye-i imâniyeyi en kat’î ve vâzıh bir sûrette ders verip, en muannid zındıkları ve en mütemerrid feylesofları susturup ders verirken, onu bırakıp, yahut sekteye uğratıp, veyahut kanâat etmeyip, tarikat hevesiyle Risâle-i Nur’dan izin almayarak kapanmış hangâhlara (büyük tekke) girmek, ne derece yanlış olduğunu ve bizim bu şefkat tokadına ne derece istihkak kesbettiğimizi gösteriyor.” (Lem’alar)
Hakikatinde ifade edildiği gibi Risale-i Nur’un izin vermediği işlere girişmenin büyük zararları vardır. Bu yazımızda kapanmış hangâhlar ifadesini Risale-i Nur hakikatleri haricinde Nurlar’ın izin vermediği bütün hususları ifade eder bir manada kullanmak istiyoruz. Çeşitli hevesler dolayısıyla kendilerini imanî, fikrî, içtimaî, siyasî hususlarda bir nevi hangâhlara kapatanlar, tekrardan gözlerini açıp Nurlar’ın izin verdiği daire içerisine dâhil olmalıdırlar.
Günümüz ehl-i dünyasının inşa ettiği yeni tarz hangâhlara bizleri fikren ve fiilen dâhil etmeye çalışanlara karşı Risale-i Nur’un dairesinde olduğumuzu ve o daireden ayrılamayacağımızı göstermemiz gerekmektedir.
Şahs-ı manevinin tatlı ve büyük havuzu yerine şahısçılığın dar hangâhlarına kendimizi sokmaya çalışmanın ne kadar yanlış olduğu görülmektedir. Yine aynı şekilde Risale-i Nur’ca belirlenmiş geniş ve açık düsturlar varken, bazı şahıslarca üretilmiş dar ve kapalı fikirlere müracaat etmek, şahs-ı manevî dururken şahısların kapalı hangâhlarına girmek Nur Talebelerinin yapacağı bir iş değildir. Şahs-ı manevî yerine şahısların kapalı hangâhlarına merak salmanın başımıza ne tür tokatlar getirebileceğini düşünmek gerektir. Kapalı hangâhlardan çıkarak şahs-ı manevinin büyük havuzuna koşmak ve sadece kendi nefsini düşünmeye sevk eden bu tarz merakları bırakmak gerektir.