"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vakt-i hüzün

Havva KÜÇÜK KONUR
06 Ağustos 2017, Pazar
Şu gecenin kuşatıcılığıyla gelsem kapına.

Yıldızların göz kırpışı, mehtabın aydınlığı açsa kapını. Bir güvercin gibi ürkek.. Baksam.. Bir hüzün çökse içime. Bir rüya olsam.. Girsem gecelerine... Ağlasam sonra. Ta içimden koparak, sessizce, derinden, öylece ağlasam. Bir rüzgâr esse karanlıktan. Yakıcı geceleri serinleten, yanan yüreklerin ateşini söndüren cinsten. Elemimi deşse, gönlümü kanatsa, gözümün billûrunu akıtsa…

Her şey böyle tepetaklak olmalı mı hep? Neyi düşünürsen, neyi akledersen, neyi yazmak için geçsen sayfaların önüne, kelimeler, cümleler birbirine girmeli mi? Akıl baştan gitmeli, irade elinden düşmeli mi? Hep bir bulut gelmeli, gözlerimin önünde durmalı ve ağlamalı mı? Bir yanık gönlün elemini deşip akıtacak kadar… Yanan yüreklerin cümlesine tercüman olacak kadar… Rüzgârın her nefhasından ayrı elem alıp yanacak kadar… Yanmalı mı?

 Gönül gamla sarhoş, gampareyle sırdaş bugünlerde. Belki de Üstad’ın “insten tevahhuş vuhuşa ünsiyet” dediği vakitler… İnsanlardan vahşet alıp, vahşi görünenle ünsiyet kurduğu zaman dilimleri…

Feleğin her cevrine tahammül gerek demiş büyükler. Bilmiyorum, tahammülün bir damlası dünyamıza düşse, ruhumuza aksa, benliğimizi tutuştursa neler yapardık, nasıl bakardık günbatımına? Güneşin huzmelerinin fısıldadıklarını nasıl anlardık? Vedanın, hüznün, gözyaşının bir damlası her gün ikindiye düşmese, nasıl terk ederdik günü, nasıl bırakabilirdik? Âsârımız, âmâlimiz boyut değiştirip ahirete kanatlanırken, mizan terazimiz her gün bunları beklerken, biz küçülür, küçülür, ufalır mıydık? Yoksa büyür, büyür, devleşir miydik? Kim bilir?

Her vuslat bir veda taşır yüreğinde. Ve her veda bir hüzün… Rahman ve Muhyi’nin ibret tecellileri sabahın katre-i nuruyla yayılırken etrafa, Kahhar ve Mümit’in cilveleri de ikindiye düşüyor yavaşça. Şemsin daralan, küçülen, ince bir çizgi halini alıp kaybolan ışıkları, dâr-ı ahireti haykırıyor bütün haşmetiyle. Her yenilik, her başlangıç bir bitişi de getiriyor yanında. Dünyaya her gelenin gideceğini, her başlayan günün biteceğini, doğan her güneşin söneceğini bilmemiz katiyetinde bir bilme bildiklerimiz. Bu bilme kalbimize geçmiyor. Akıl ve idrak derk etse de, hissiyâtımız mefluç, şaşkın, çaresiz her gidişte, bitişte, kayboluşta…

İkindiye hüzün düştü bugün. Akşamıma gözyaşları, gönlüme veda düştü. Söylemek isteyip de söyleyemediklerim, konuşmak isteyip de anlatamadıklarım, sustuklarım düştü bağrıma. Kocaman bir boşluk gibi özlemin düştü nârıma. Çaresizliğime, hiçliğime, âcizliğime bir damla gözyaşı düştü. Yorgun sinelere ümit, bedbin ruhlara şevk, hicranlı gönüllere inşirah temennisiyle… Bir duâ düştü ellerime sonra. Varlığıyla temizledi vakitlerimi, zamanlarımı, dakikalarımı… Bir ân-ı seyyalede aktı ömrüm. Bakakaldım ardından.

Bir ruh gelsin semadan. Hüzünleri gidersin, vedaları silsin, gözyaşlarını temizlesin. Karanlığı, geceyi yıldızlarıyla, mehtabıyla süsleyen, ışıklarıyla donatan, bir lamba yapan Rabb-i Rahim, elbette hüzünlü yürekleri inşirahla doldurur, ferec ve sükûn nasib eder. “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”(İnşirah, 5) buyuran Zât-ı Ezeli, elbette musîbete giriftâr ettiği kullarını rahmet ve inayetiyle, maddî manevî olarak nâzenin besleyecektir. Safa zamanına farklı güzellikler, cefa zamanına binler hikmetler ve hizmetler takarak yine bizi lütfuyla kuşatacak, rahmetiyle serfiraz edecektir.

Üstad 26. Lem’ada “ahirete iman nuru imdada yetişti” diyor ya.. Evet, iman nuru yetişsin imdadımıza. Silinsin hüzn-ü elimler, teessürler, tekessürler.. Ufkumuzda kalmasın kederin kırıntıları, elemin bıraktıkları, tortuları.. Bir cân gelsin ruhumuza, bizi diriltsin, yeşertsin. Bir hüzün değil, hüzünler gelse üzerimize, mukabil gelebilsin. Şarj olalım varlığıyla, ruhumuzu dolduralım, doyuralım. Serinletici ikliminde pervaz edelim. Çiçekler yetiştirelim, güller derelim. Ümidin tomurcukları yetişsin dört bir yanda, baharın nefesi yayılsın.

Ve bir rahmet insin semadan.

Kirlenmiş kalpleri yıkasın, yıkasın, yıkasın…

Okunma Sayısı: 2735
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı