Rivayet olunur ki Hz. Süleyman zamanında dervişin birisi bir kuşun kanadını kırar; kuş da dervişi kadıya şikayet eder.
Kadı hemen dervişi huzuruna çağırarak neden bu kuşun kanadını kırdığını sorunca derviş; “Efendim ben bu kuşu yakalamak için yaklaştım kuş kaçmadı; iyice yaklaştım yine kaçmayınca onu yakalamak için üstüne atlayınca kanadı kırıldı. Kuş kaçsaydı belki de kanadı kırılmayacaktı” der.
Kadı, dervişin ifadesini aldıktan sonra kuşa dönerek; “Söyle bakalım, dervişin seni yakalamak için sana yaklaştığını gördüğün halde neden kaçıp oradan uzaklaşmadın” deyince; kuş dile gelerek ; “Efendim bana yaklaşan bu adamın başındaki sarığı, sırtındaki hırkayı görünce onun bir avcı değil; bir derviş olduğunu zannederek kaçmadım.”
Dervişin de kuşun da ifadesini alan Hz. Süleyman, dervişin suçlu olduğuna hükmederek kısasa kısas kararı verince; kuş söz alarak; “Efendim, kısastan vazgeçelim ama bunun başındaki sarığı, sırtındaki hırkayı alalım ki bana yaptığı gibi dervişlik kisvesiyle başka kuşlara zarar vermesin” der. Kuşun yaptığı teklifi doğru bulan kadı da kuşun bu isteğine uyarak dervişin, başındaki sarığı ve sırtındaki hırkanın çıkarılmasına karar veriyor.
Temsili hikâyede görüldüğü gibi, kanadı kırıldıktan sonra ancak derviş kılığındaki adamın acımasız bir avcı olduğunu teşhis edebilmesi elbette sonuçta kuş olmanın gereği. Velakin kendisi için pahalıya mal olsa da hiç değilse bundan sonra bu derviş rolündeki avcının diğer kuşlara herhangi bir zarar vermemesi için kadının verdiği kısastan vazgeçip, dervişlik libaslarından soyunması şeklindeki teklifini kadıya kabul ettirmesi şayan-ı takdir ve tebrik olsa gerek.
Bu ibretlik hikayenin herhalde bize de bakan yönleri olmalı. Cismani vücudumuza zarar veren, kolumuzu kanadımızı kıran, bizi yaralayan birileri elbette yok. Bizi aldatmak için belki de açıktan için sarığı ile cübbesi ile bize yaklaşan birileri de belki yok.
Rey devşirmek için, her fırsatta pervasızca dini değerleri istimal eden nabza göre şerbet vermede mahir oy avcılarının kuşun ayağını kanadını kıran derviş kisvesindeki acımasız avcıdan bir farkları var mı sizce?
“Biz gidersek din de vatan da elden gider” diyerek, kendilerini dinin, dindarların vatanın hamisi olarak taktim etmek iddiasıyla nice saf zihinleri bulandırmak suretiyle oy avcılığını meslek edinenlerin temsili hikayedeki derviş kılıklı avcıdan ne farkı olabilir.
Bu meyanda dini değerleri istimal ederek senelerce aldatmakla oy devşirmeyi adet haline getiren siyasilerin bu ayak oyunlarına, içi boş sloganlarına aldanarak bunlara destekte bulunmayı dini bir vecibe olarak taraftar olan tahkik ehli olmayan safderunların derviş ile avcıyı tefrik edemeyen o kuştan farkları var mı sizce?
Bu derviş rolündeki avcının hiç değilse bundan sonra diğer kuşlara herhangi bir zarar vermemesi için kuşun kısastan vazgeçip teklif ettiği ve kadının da kabul ederek dervişin sırtından hırkasını, başından sarığını çıkardığı gibi; temenni ve dua edelim ki bu millet de 14 Mayısta dindar görünümlü oy avcılarının tuzaklarına düşmezler inşallah.