Beşer olmamız hasebiyle hepimizin bazı hataları, kusurları, yanlışları olabilir.
Üstad Bediüzzaman’ı rehber ittihaz eden hiçbir hâdim, bilerek bu kudsî hizmete zarar verecek veya perde olacak beyanlarda, hal ve davranışlarda bulunmaz.
Ancak Üstad Bediüzzaman’ın: “Çok iyiler var ki iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar.” şeklindeki ifadesinden anlıyoruz ki bazı hâdimlerin “iyilik yapıyorum” diye şahs-ı manevîlere zarar vermeleri her zaman için muhtemeldir.
Farkına varmadan, şu veya bu şekilde bazı hata ve kusurlarda bulunan, beraber hizmetlerde bulunduğumuz kardeşlerimize karşı ne yapmalıyız?, Nasıl davranmalıyız? Bunları daire dışına mı atmalıyız? Yoksa; kırmadan, incitmeden, onun bilmeden işlediği hata ve kusurlardan vazgeçmesi için bazı yapıcı telkinlerde ve tavsiyelerde bulunarak ıslahına mı çalışmalıyız?
İşte bu noktada Üstad Bediüzzaman’ın: “Az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarı atmayınız.” tavsiyesi çerçevesinde, bu gibi durumlara düşen kardeşlerimizi dışlamak yerine, onlara daha samimî yaklaşımlarda bulunarak bu dava arkadaşlarımızı kazanmak, üstlendiğimiz kudsî hizmetlerimizin gereğidir.
Bilindiği gibi, Üstadımızın etrafında pervane olan, çok zor şartlarda ağır bedeller ödeyen, “saff-ı evvel” dediğimiz fedakâr ağabeylerimizin her birisi farklı yerlerden gelmiş, değişik mizaçlara ve meşreplere sahip insanlardı.
Bu ağabeylerin her birisinin altın değerinde bazı meziyetlerinin, kabiliyetlerinin ve istidatlarının yanında, beşer olmaları hasebiyle, zaman zaman hatta ve yanlışları oluyordu.
Üstadımız, bu duruma düşen ağabeyleri kırmadan, incitmeden uyarır ve gerekli ikazlarda yapardı. Yaptıkları hizmetlerden dolayı onlara “aziz”, “sıddık”, “fedakâr”, “sebatkâr” gibi sıfatlarla hitap ederek onlara her zaman teşviklerde bulunurdu.
Mesela, “Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki benim sobamın parçalanması gibi acib, sebepsiz bir hâdise başıma geldi.” ifadeleri önemlidir.
Bu meyanda, her zaman adalet-i mahzâyı esas alan Üstad Bediüzzaman’ın: “Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz.” yol gösterici tavsiyesini dikkate almamız gerekir.
Bilindiği gibi Üstad Bediüzzaman, bir taraftan haricî hücumları püskürtüp bertaraf ederken, diğer taraftan da herhangi bir ihtilâfa meydan vermemek için tesanüdü, birlik ve beraberliği sağlamak için büyük bir çaba sarfediyordu. Çünkü Üstad, kendi ifadesiyle “Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar” diyor ve ağabeylere sürekli tavsiyelerde ve ikazlarda bulunuyordu.