Bu haftaki köşemizi devam etmekte olan keyfî hukuksuzluklardan dolayı nice mazlûm ve mağdurların çığlıklarına ve feryatlarına gözlerini ve kulaklarını kapatan kesimlerin vicdanlarının sesine kulak vermeleri için kaleme aldığımız “Cevap Bekleyen Sualler” başlıklı yazımız ile ilgili değerli okuyucularımızdan gelen yorum ve değerlendirmelere ayırmayı uygun buldum:
Lokman Asaf:
Sorulara ne hacet? Anamız, babamız ve toplum bizi mahkûm etti. Üstad’ın Risale-i Nur’da anlattığı şu hikâye, tam da bugüne uygun düşüyor:
“Bir zaman bir padişahın müptelâ olduğu bir hastalığın ilâcı, bir çocuğun kanı imiş. O çocuğun pederi, çocuğu hâkimin fetvasıyla bir para mukabilinde padişaha vermiş. Çocuk, mecliste ağlamak ve şekva yerine gülmüş. Sormuşlar:
— Neden istimdad etmiyorsun, şikâyet etmiyorsun, gülüyorsun?
Demiş ki: İnsan, musîbete giriftar olduğu vakit evvel pederine, sonra hâkime, sonra padişaha şekva eder. Benim pederim, beni kesilmek için satıyor; işte hâkim de ölmekliğime karar veriyor; işte padişah benim kanımı istiyor… Bu antika ve pek garib ve şekli çok çirkin ve hiç görülmemiş bu hale karşı ancak gülmek ile mukabele edilir.”¹
İdris Ayaz:
Babam adına sorunuza cevap veriyorum. Oğlu, gelini, yeğeni, torunları ve komşusu mağdur edildi, ama babam, anam, amcam, dayım, nenem, komşum, muhtarım... yine de destek oluyorlar. Tutuklu bebek haberleri yalanmış. Alınan tedbirler gerekliymiş. Kurunun yanında yaş da yanarmış. Çalıyor, ama çalışıyorlarmış. Hangi dönemde rüşvet kayırma olmamış.. (!)
Demir Can:
Eline silâh almamış, devlete hiç zarar vermemiş insanlar anayasada belirtilmemiş banka sendika iletişim uygulaması gibi sebeplerden dolayı terör örgütü üyesi oluyorlar, tutuklanıyorlar ve hapis cezası alıyorlar. Müslüman geçinen partizanlar da destekliyor. Unutmayın! Kabir var, ahiret var, var...
Adil:
Allah sizlere uzun ömür versin. Ne kadar doğru bir yazı. Allah kalplerimize merhamet versin. Resmen sivil ölümü yaşıyoruz. Bu yazı bana çok iyi geldi. Allah razı olsun.
Hacer:
Allah razı olsun. Rabbim bütün Müslümanları uyandırsın. Bizler peygamberlik mesleği abdestli olur diye okullarımızda abdestsiz durmazdık. Kutlu Doğum Haftaları öğrencilerimiz salâvatla coşardı. Üstad’ın “karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor.”² haykırışlarına ses verdik, gönül verdik. Gecemizi gündüz ettik. Anadan, yardan, evlâttan geçtik. 39 derece ateşle çocuğumuzu feda edip koştuk devletimizin okuluna. Binlerce evlâda öz evlâdımızı feda ettik. Rabbim niyetimizi biliyor. Çok şükür her an Allah rızası için koşturduk. Ama dindarlar diye, baş örtümüze özgürlük olacak diye oy verdik. Ama onlar bizim hem mesleğimizi hem evlâtlarımızı hem de eşimizi en önemlisi de özgürlüğümüzü aldılar. Çocuklarımız anasız, babasız kaldı. Kardeşler; öz kardeşini, öz evlâdını düşman bildi. Bizler affetsek de evlâtlarımız, tarih, en önemlisi de Allah affeder mi bu zulmü yapanları, bu zulme alkış tutanları ve susanları? Hele acaba Peygamber’imizin (asm) huzuruna nasıl çıkarlar?
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat–238. 2- Tarihçe-i Hayat–13.