Vefa, her halde bir semtin adı olmaktan öteye artık bir anlam taşımıyor.
“Bir kahvenin kırk yıl hatırı var” sözünün de bir slogan veya içi boş bir lâftan başka bir manası kalmadı günümüzde... Allah Lillah için olan dostluk ve ahbaplıkların da pek geçerliliği yok artık...
Sırf siyasî görüşünü beğenmediği için yıllarca okuduğu gazetesinden vazgeçiyor, senelerce beraber olduğu cemaatini terk ediyor. On yıl, yirmi yıl, otuz yıl her yönü ile severek, taktir ederek, beğenerek okumakla kalmayıp, naşir-i efkârımızdır diye reklâmını yaptığı gazetesini, dergilerini bir çırpıda terk ediyor. Senelerce el ele, diz dize, omuz omuza aşkla şevkle hizmetten hizmete beraberce koşturduğu dostlarını terk edebiliyor. Terk etmekle kalmıyor; senelerce hararetle savunduğu siyasî, içtimaî meseleler üzerinden, habire cemaate suçlamalarda, tenkitlerde bulunuyor.
Yeni Asya’nın rahle-i tedrisinden geçerek bu sayede yazarlık ünvanını kazanmış. On yıllarca bu gazetede yazılar yazmış, röportajlar yapmış. Bu cemaatin düzenlediği konferanslarına, panellerine konuşmacı olarak katılmış, konuşmalarında ve makalelerinde de tabi ki bu gazetenin, bu cemaatin prensiplerini dikkate almış, çerçevede, o doğrultuda konuşmuş, yazmış, çizmiş. Cemaat de onlara hep alkışlarıyla, duâlarıyla destekte bulundu. Bunun böyle olduğuna yaşı müsait olan bütün cemaat müntesipleri şahittir. O günleri yaşamayan veya yaşı uygun olmayanlar da Yeni Asya’nın ve Köprü, Bizim Aile Dergilerinin arşivlerine bakabilirler.
Yaşanan tablo bu iken gel zaman git zaman böyle değer verdiğimiz bu dost yazarlarımızın bir çoğu değişik sebeplerden dolayı Yeni Asya’yı ve cemaati terk ettiler. Bu gibi ayrılıklar tasvip etmediğimiz bir hal olsa da, bu yazarlarımızın daha önce beraber oldukları camialarını beğenmeyerek çekip gitmelerini anlayışla karşıladık.
Eski dost yazar- çizerlerimizin geçmişte yazdıkları yazılar Yeni Asya’nın arşivlerindedir. Konferans salonlarında yaptıkları hararetli konuşmalar da hafızalardadır. Bugün ise, bizler siyasal İslâm geleneğinin devamı olan mevcut iktidara taraftar olmadığımız için bizi kınayıp suçlamakla kalmayıp, terbiye sınırlarını aşan hakaretlerde bulunuyorlar.
Aynı manevî kaynaktan, aynı dersleri, aynı mesajları aldığımız için, geçmişte aynı düstur ve prensipler çerçevesinde beraberce siyasî duruş ve tercihlerimizi tesbit ederek birlikte hareket ettiğimiz bu dostlarımızın şimdi âdeta yüz seksen derece bir dönüş yaparak, bizi bu isabetli ve istikrarlı durşumuzdan dolayı yadıgamaları ne ile izah edilir? Bu istikrarsız, kararsız tavırlarıyla Yeni Asya’dan ziyade evvela kendilerine ters düşmüyorlar mı ?
Dini bir, kitabı bir, peygamberi bir, kıblesi bir olan Bediüzzaman’ın Nur mesleğini dâvâ edinen şuurlu, ferasetli, basiretli hâdimleri için partilerinin farklı oluşu şakirtler açısından olması şart olan dostluğu, kardeşliği zedelmemeliydi; sebeb-i ihtilâf ve tefrika olmamalıydı. Ucu ecnebi elinde olan, zalimlerin satranç oyunları mesabesinde olan, meleği şeytan; şeytanı melek gören, menfaat üzerine dönen siyaset arenasının basit meseleleri, bütün bu tehlikelerin farkında olan ferasetli Nur Talebelerini hiç etkilememeliydi; onları karşı karşıya getirmemeliydi. Çünkü dünya siyaseti bir tarafa; üstlendiğimiz ulvî dâvâmızın şerefi, değeri bir tarafa...
Not: Yazarımız Yasemin Güleçyüz’ün annesi, Gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz’ün kayınvalidesi Nezahat Güleçyüz’ün vefatını teessürle öğrendim. Merhumeye rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabr-ı cemil diliyorum.