İnsan Hayatının en çekilmez ve en acı verici tarafı, hiç şüphesiz kişinin gördüğü ve bildiği bütün mahlûkatın yaratılanların, sahipsiz ve tesadüfi olduklarının kabulüdür.
Bir an yoğun bir trafiğin olduğu bir otobanın tam ortasında kaldığımızı düşünelim. Öyle bir otoban ki, geliş ve gidişlerde aynı şeritten...
Sağdan -soldan önden-arkadan araçlar büyük bir curcuna içinde son sür’atle adeta üzerimize üzerimize geliyorlar. Ayrıca araçların içinde aklı başında bir sürücünün de olmadığını ve tesadüfi olarak yol aldıklarını farzedelim. İnsanı nasıl bir dehşete düşürür ve nasıl da bir korku içinde bırakır...
Aynen bunun gibi, kâinattaki bütün varlıkların (zerrelerden gezegenlere kadar) sahipsiz olduklarını, hareketlerinin ise tesadüfi olduğunun kabulü de aynen bunun gibidir. Hatta bu anlayış, bin defa daha büyük korku ve dehşet vericidir. Çünkü inkâr, bütün bu varlıkların hareketlerinin tesadüfi ve kendilerinin de sahipsiz olduklarının iddiasıdır.
Bunları düşünme, sorgulama hayvan gibi yaşa, aklını başından çıkar at.
İyi de bunu nasıl ve ne zamana kadar yapacağım? Hem bu mümkün mü? Aklın varsa sorgulayacaksın, düşüneceksin, araştıracaksın?
Değilse, dünyan zindan olur, hayatın acı ve ıztırap içinde kalır. Bir gün bile olsa yüzün gülmez. Cehenneme gitmeden Cehennemi bir hal yaşarsın.
O zaman gel, Kur’ân’ı dinle. Kâinatta tesadüfün olmadığını gör. Her şeyin bir sahibi olduğunu anla. Gayesiz hiçbir varlığın olamayacağını bil.
Kendini de sahipsiz ve başı boş zannetme. Niçin yaratıldığını araştır, ona göre hareket et.