Şöhretli hastalarından birisi, Psikiyatrist Mazhar Osman için “o delidir” der. Bunu duyan Hoca, “o bana delidir derse bir şey olmaz ama ben ona delidir dersem hastaneden çıkamaz” diye karşılık verir.
Mazhar Osman hadisesindeki olay örgüsünün bir benzerini, Hukukçu Kemal Oğuzman’a atfedilen bir öğrenci-hoca hikayesinde daha görürüz. Oğuzman’ın sınavında cevabını bilmediği bir soruya kendince bir şeyler uyduran ve “bu doktrindir” (bilimsel görüştür) yazan öğrencisine hoca şöyle cevap verir: “Ben yazarsam doktrin olur, sen yazarsan sıfır alırsın…”
İşte bu iki hikayedeki trajikomik durumun aynısı, mahkeme salonlarında hâkimler ile dosyanın tarafları arasında yaşanıyor: “Ben yazarsam vuku bulur, sen yazarsan kuşku duyulur…”
Tahmin edeceğiniz üzere duruşma tutanaklarından bahsediyoruz. Hâkim yargılama yaparken, duruşmada olup biteni zabıt katibi aracılığıyla tutanağa kaydettirir. Aksi ispat edilinceye kadar da tutanakta yazanlar “olmuş, yaşanmış” kabul edilir.
Diyelim ki bir davanın tarafısınız ve duruşmaya girdiniz. Mahkeme huzurunda ettiğiniz kelamlar zapta geçmedi ise sözlerinizin bir kıymeti yok. Onlar uçup gitti!
Ya da mahkeme hâkimi size, yetkisini aşan ve hoşunuza gitmeyecek sözler söyledi. Tutanağa geçmedi mi? Kusura bakmayın ama siz hayal gördünüz, koskoca hâkim öyle şeyler söyler mi?
“Olur mu öyle şey” dediğinizi duyar gibiyiz. Ne yazık ki oluyor.
Dava dosyaları mahkemede yani hâkimin dolabında dursa da hâkim tek başına o dosyanın sahibi değildir. Dosyanın sahibi hâkim ile birlikte taraflarıdır.
Dolayısıyla nihai kararı hâkim verse de yargılama sürecinde en az hâkim kadar dosyanın tarafları da söz sahibidir. Ancak tutanağı yazma yetkisine tek başına sahip olan hâkimler bazen bu yetkiyi kötüye kullanarak, tarafların beyanlarını görmezden gelebiliyor, istedikleri şeyi, istedikleri kadarıyla zapta geçirebiliyorlar.
Hal böyle olunca, hâkimin yazdırdıkları “olmuş, yaşanmış” gibi kabul edilirken, tarafların “yok aslında öyle olmadı dediği” şeyler “yaşanmamış” sayılıyor.
Siz müdahale edip tutanağın gerçeğe uygun düzenlenmesini talep etseniz de “hukuk yeterince işlemediğinden” bazen istediğiniz olmuyor.
Diyelim ki bir hâkim duruşmada olup bitenleri gerçekte olduğundan farkı biçimde zapta geçti. Ya da söyledikleriniz çok az bir kısmı tutanağa kaydedildi. Belki davaya hiçbir faydası olmayacak ama siz beyanlarınız noktası noktasına zapta geçmesini istiyordunuz, başaramadınız. Tutanağın aksini ispat edebilir misiniz?
Evvela duruşmada ses ve görüntü kaydı almanız yasak. O halde kendiniz bir tutanak tutmalı ve o esnada duruşma salonunda bulunanları şahit göstererek imzalarını almalısınız.
Tabii imza atarlarsa ya da salonda birilerini bulabilirseniz. Çünkü bilhassa pandemiden sonra duruşma salonlarının küçüklüğü de bahane edilerek kanuna aykırı bir biçimde çoğu yerde duruşmalara izleyici alınmıyor.
Yani özetle bir duruşma zaptında yazılanların aksini ispat etmek oldukça zor.
O halde hâkimin duruşmayı kaydeden “hıfz” kalemini kırmak gerek. Bugünkü teknolojiyle de bu çok zor değil. Rahatlıkla; duruşmada mahkeme tarafından resmî olarak ses ve görüntü alınır ve kaydedilebilir.
Böylece hâkim de “yaz kızım” deyip tutanak yazdırmakla uğraşmaz ve asıl işine bakar. Bu usulle duruşmalar hızlanacağı gibi olası suiistimallerin de önüne geçilerek, adalete katkı sağlanmış olur.
Adalet Bakanlığındaki yargı “paketçilerine” duyurulur!