Bir yakınım var: Süleyman. Biraz safça biri.
Bir vakit İstanbul’a geldiğinde annesinin evinde yer sofrasına oturulur. Kahvaltı yapılacak. Kahvaltıda sini üzerinde haşlanmış yumurtalar da var.
Süleyman yumurtayı çatlatıp soymak için siniye vurur. Yumurta kırılmaz. Birkaç defa daha sininin kenarına tık tık vurur, yine kırılmaz. Bu arada bu duruma sinirlenen evin yaşlısı;
“Takırdayıp durma!” diye onu azarlar.
O da etrafına bakınır, vuracak yer arar. Yumurtayı mutlaka kıracaktır. Neden sonra kalkar. Elinde yumurtayla odadan çıkar. Ben de merak sâikasıyla peşinden.
Süleyman daire kapısını açar, dışarıya çıkar. Az ilerde üst katlara çıkan merdivenin başına gider. Ben, ne yapacak diye merakla bakıyorum. Süleyman yumurtayı mermer basamaklara vurur ve geriye döner. Evet, artık yumurtası kırılmıştır.
Lâf aramızda ben yumurtayı senelerdir tavanda kırarım. Usûlünce tavana fırlatırım; çat! Yumurta kırılır veya çatlar elime düşer, vesselâm.
Vesikalık
İsmail Hakkı Avcı
[email protected]