Geçen yılın aşağı yukarı bu vakitlerinden itibaren Kuzey Suriye için birkaç defa tekrarlandığı halde arkası gelmeyen “Bir gece ansızın gelebiliriz” mesajlarının son günlerdeki yeni adresi Yunanistan.
İdlib’de geçen sene Ekim’de iki özel harekât polisinin şehit edilmesi üzerine en birinci ağızdan bölgeye askerî operasyon sinyali verilmiş, ama bu mesaj söylendiğiyle kalmıştı.
Sonrasında Mayıs ve Ağustos’ta da aynı şekilde “Bir gece ansızın gelebiliriz” lafları edilmiş, ancak akıbetleri yine farklı olmamıştı.
Her defasında Rusya ve ABD’den gelen aksi yöndeki mesajlarla, sözü edilen harekâtlara fren konulmuş ve bizimkiler hiç istiflerini bozmadan, sanki o “ultimatom”ları verenler kendileri değilmiş gibi yola devam etmişlerdi.
Yine başka gündemler ortaya atarak o meseleyi unutulmaya terk etme taktiğiyle. Ve toplumun “balık hafızası”na güvenerek...
Ama artık toplumun hatırı sayılır bir kesimi iktidar propagandalarının hipnotize edici etkisinden büyük ölçüde kurtulmuş vaziyette.
Sorgulama ve hesap sorma modunda.
Hem hamasetle seslendirilip fiiliyata geçirilmeyen sözleri, hem de her gün sınır ötesi operasyonlardan gelen şehit haberlerini...
Arkası gelmeyen “Bir gece ansızın...” söylemlerinin son derece önemli bir mahzuru, ülkenin dışarıdan gelecek tehditler karşısında “caydırıcılık” gücünü azaltması, hattâ kaldırması.
Merhum Demirel’in böyle haller için şöyle bir sözü var: “İktidar, tehdidini ika yeridir.”
Yani iktidar lâf değil, icraat yeridir. Birşey dediyse onun icabını yapma makamıdır. Dediyse yapacak, yapmayacaksa demeyecek.
Bunlar sıklaştıkça “ciddiye alınma” durumu kalkıyor ve ülkenin itibarı da berhava oluyor.
Şimdi aynı şeyin AB üyesi Yunanistan üzerinden tekrarlanması, Avrupa nezdinde zaten fazlasıyla yıpranmış ve tahrip olmuş olan imajımızı daha da bozuyor ve aşağılara çekiyor.
Eğer mesele Yunanistan’ın son ada işgalleri ise, yirmi sene boyunca bunlara seyirci ve suskun kalan iktidarın aklının ancak şimdi mi başına geldiği sualini gündeme getiriyor.
Ve her iki ülkenin kamuoyunda da benzer yorumlar yapılıyor. Karşılıklı olarak Ankara ve Atina’dan yükselen “gerilim ve tehdit” mesajları, tribünlere yönelik seçim atraksiyonları olarak değerlendiriliyor, ciddiye alınmıyor.
Oysa dış politika önemli ve ciddi bir konu.
Tutarsızlık ve sulandırmayı kaldırmaz.