Son dönemde birçok üniversiteye rektör ataması yapılmış ve hiçbiri gündem olmamışken Boğaziçi’ne yapılan atama çok tepki topladı ve tepkiler devam ediyor. Boğaziçi camiası kendisine hiç danışılmadan maruz bırakıldığı bu emrivakiyi hazmedemedi.
Saray iradesiyle üniversite dışından getirilen rektöre gösterilen “Kayyım istemiyoruz” tepkisi kamuoyunda da çok yankı buldu.
Son olarak STK’lara da el uzatan kayyım tehdidi Boğaziçi gibi özel ve prestijli bir üniversiteyi de hedef alınca işin rengi değişti.
Ve yakın zaman önce Şehir Üniversitesinin başına gelenler hatırlandı. Bir siyasî intikam operasyonuna kurban edilen bu üniversitenin başına gelenler, şimdiye kadar gözü kapalı iktidara destek verenlere de şok yaşattı.
Sıranın Boğaziçi’ne gelmesi, Şehir’e yapılanlar karşısındaki duyarsızlığı da sorgulatıyor.
Ve diğer üniversitelerin Şehir’de olduğu gibi bu hadise karşısındaki sessizliğini de.
Ama sorgulama bu iki olayla sınırlı kalmamalı. Öncesi de var. 15-20 Temmuz sürecinde çıkarılan hukuksuz ve kanunsuz KHK’larla kapısına kilit vurulup kadroları ve öğrencileri darma dağın edilen ve herşeylerine el konulan üniversiteleri hiç kimse konuşmuyor.
Gerçi yapılanları tasvip edip destekleyenler de var. Suskunluğun bir sebebi bu olabilir.
Bunda, hedefteki camianın önde gelenlerinin iktidar partisiyle içli dışlı olup gücü ellerinde bulundurdukları dönemde takındıkları “üstten bakan” tavra ve izledikleri tekelci kadrolaşma stratejilerine duyulan birikmiş tepkinin de hatırı sayılır bir rolü ve payı olmalı.
Ama ne olursa olsun, akademik özgürlükleri ezen bir hoyratlığa akademisyenlerin alkış tutup destek vermesi asla kabul edilemez.
Suskunluğun asıl sebebi ise “Eğer konuşur ve itiraz edersek bizim başımıza da iş açılır” korkusu. Binlerce akademisyenin ihraç ve bütün haklarının gasp edildiği, epeycesinin tutuklanıp yargılandığı ve hapse atıldığı; imkân ve fırsat bulabilenlerin çareyi yurt dışına çıkmakta gördüğü; göreve devam edenlerin gerek idare elemanları, gerek öğretim kadroları, gerekse öğrenciler arasına sokulan hafiyelerle sürekli takip altında tutulduğu bir düzende konuşabilmek “cesaret” meselesi.
Onun için üniversiteler de fena halde korkutulmuş ve sindirilmiş durumda. Hürriyetin olmadığı yerde bilim ve fikir gelişebilir mi?