Boşanmaya karar vermiş ve bu sebeple de bana Aile Terapisine gelen karı kocadan uzun süredir haber alamıyordum. Nihayet erkek olanı karşımdaydı ve son dönemlerde yaşadıklarını ağlayarak anlatıyordu.
“Hocam biliyorsunuz biz eşimle uzun süredir anlaşamıyorduk ve boşanmaya karar vermiştik. Bu sebeple de size terapiye geliyorduk. Sağ olun çok emek sarf ettiniz. Öncelikle biz boşanmadan vazgeçtik ve son 3 aydır da çok mutluyuz.”
Adil Bey anlattıkça ister istemez kendimde bir gururlanma, iyi bir şey yapmış olmanın kendimce haklı sevincini yaşamaya başladım. Ne de olsa ümitsiz diyebileceğim bir boşanma vakası, benim sayemde (!) mutlu sonla noktalanmıştı. Kendimle ne kadar gurur duysam azdı…
Büyük bir savaş kazanmış muzaffer komutan edasıyla Adil Beye: “Boşanmadan neden vazgeçtiniz?” diye sordum. Almayı ümit ettiğim cevaplar tahmin edebileceğiniz gibi; Benim bu boşanma sürecini ne kadar iyi idare ettiğim ve onlara ne kadar faydalı olduğumla ilgiliydi. En azından ben bunları duymayı ümit ediyordum ve can kulağı ile beni methedecek cümleleri bekliyordum…
“Hocam sizle en son görüşmemizin ertesi günü Hatay’a kuzenimin düğününe katılmak için yola çıktık. Nar’lı ilçesi yakınlarında trafik kazası geçirdik. Arabada ben, eşim, annem ve küçük kızım vardı. Allah’tan büyük oğlumun dershanede deneme sınavı vardı ve bu nedenle de bizle gelememişti. Kazada Annemi kaybettik. Benim köprücük kemiğim kırıldı. Yirmi bir gün omuzuma takılan özel bir aparatla gezmek zorunda kaldım. Hanım’ın iki ayağı kırıldı ve kafatasında çatlaklar oluştu. Yaklaşık yirmi gün yoğun bakımda beyin kanaması sebebi ile yattı. Doktorlar felç olma ihtimali yüksek demişlerdi ama çok şükür, öyle bir şey olmadı. Sadece iki kırık ayak ve ufak tefek sıyrıklarla atlattı. Küçük kızım da kazadan hiçbir yara bere almadan kurtuldu. “
“Büyük geçmiş olsun, hiç haberimiz olmadı.”
“Sağ olun hocam. Kaza sonrası yaşadığımız travmayı atlatmak çok zor oldu. Hanım yoğun bakımdayken, geçmişin muhakemesini yapma fırsatım oldu. Kendi kendime çok kızdım, yeminler ettim. Hanım sağ salim kurtulursa onu bir daha üzmeyeceğim diye. Yaşadığımız sıkıntılar ve tartışmaların ne kadar boş ve anlamsız olduğunun farkına vardım. Meğer o da yoğun bakımdayken şuurunun yerinde olduğu vakitler hep aynı şeyleri düşünmüş. Beni gereksiz yere üzdüğünü ve aramızda yaşanan problemlerin incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler olduğunu… Anlarsınız işte!”
“Eee, sonra…”
“E si hocam bizim yaşadığımız musibet gibi olan bu kaza olayı bizim evliliğimizin kurtulmasına vesile oldu. Şimdi eşimle benim aramda sevgiden ve aşktan öte farklı bir duygu var. Galiba şefkat gibi bir şey, adını tam koyamıyorum ama güzel bir duygu anlayacağınız. Bu arada anneciğimin vefatı da bize ayrı bir ders oldu. Tabiî veren de O, alanda. Bunu daha önce de biliyorduk ama şimdilerde aynelyakin anladık ki bu dünya boşmuş hocam. Kavgaya gürültüye, bir birimizi üzmeye değmiyormuş. Bunu okumak, söylemek, ayrı yaşamak ayrı bir şeymiş hocam. Hep duyardım ama şimdilerde başıma geldi; ‘Sopayı yiyenle, sopayı sayan bir olmaz’ derler ya, o misal işte. Anlayacağınız şimdi çok mutlu ve huzurluyuz. Haa! Bu arada eşimde ben de eskiden beri namazımızı kılardık ama çoğunu da kazaya bırakırdık. Ne de olsa Allah affeder diye düşünürdük. Bu kaza gözümüzü iyice açtı. Ne zaman vademizin dolacağı belli değil. Azrail’in (as) tabiri caiz ise bizim fişimizi ne zaman çekeceğini bilmiyoruz. O halde her daim hazır olmak lazım. Değil mi ama?”
Adil Bey anlattıkça anlatıyor ve anlattıkça gözleri bir başka ışıldıyordu. Bir an aklıma Üstadın hayatla ilgili tespiti geldi. Adil Bey siz bunları anlatınca aklıma devrin alimi Üstat Bediüzzaman’ın hayatla ilgili bir tespiti geldi. Müsaade ederseniz sizinle paylaşmak istiyorum.
“Çok sevinirim hocam. Buyurun lütfen.”
“Üstat Bediüzzaman Sözler adlı eserinde hayatla ilgili şu tespitte bulunuyordu: Madem hayat, Esma-i Hüsna’nın nukuşunu [nakışlarını] gösterir. Hayatın başına gelen her şey hasendir [güzeldir]. Meselâ: Gayet zengin, nihayet derecede san’atkâr ve çok san’atlarda mahir bir zât; âsâr-ı san’atını [sanat eserlerini], hem kıymetdar servetini göstermek için âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil bir saatte murassa [süslü], musanna [sanatkârane] yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder. Hem her nevi san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam o zâta dese: “Bana zahmet veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeğe hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi? İşte onun gibi Sâni’-i Zülcelal, Fâtır-ı Bîmisal; zihayata [canlılara] göz, kulak, akıl, kalp gibi havas [duygu] ve letaif [latif duygular] ile murassa [süslü] olarak giydirdiği vücud gömleğini Esma-i Hüsna’nın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler nev’inde olan keyfiyat; bazı esmasının ahkâmını göstermek için lemaat-ı hikmet içinde bazı şuaat-ı rahmet [Rahmet pırıltıları] ve o şuaat-ı rahmet içinde latif güzellikler vardır.
“Hocam teferruatını anlamadıysam da her halde ‘Hayatın başına gelen her şey güzeldir’ demek istiyor her halde, yanılıyor muyum?”
“Kesinlikle öyle demek istiyor, çok doğru anlamışsınız Adil Bey.”
“Hocam size bize gösterdiğiniz ilgi için tekrar teşekkür ederim. Çok sağ olun…”
“Evet, Adil Bey teşekkür konuşmasını yaparken ister istemez zihnim yine farklı yerlere kayıyordu. Ne de olsa ben karşımdakinden kendimle ilgili övgüler beklerken, evliliğimizin dağılmasına siz mâni oldunuz kabilinden cümleleri duymayı düşünürken, âdeta şoke olmuştum. Ne kadar da güzel anlatmıştı, muhatabım yaşadıklarını. Bir kez daha yaşayan birinden öğrenmiştim ki, insanların başına gelenler onu nasıl anlamlandırdığı ile ilgiliydi. Aynı olayı bir başkası, “Neden bunlar benim başıma geliyor, neden benim annem vefat etti?“ diyerek algılayabilir ve depresyona girebilirdi. Kazazede çiftin boşanmamasında benim zerrece katkım olmamıştı, buna rağmen onların adına çok sevinmiştim. Değil mi ki bana yaşayarak ders vermişlerdi. Olsundu varsın boşanmamalarında benim katkım olmasındı. Beni son kez görmeye gelen Adil Bey bu kez terapi olmak için değil, beni terapi etmek için gelmişti.
Bir kez daha anladım ki her insanın arada bir terapiye ihtiyacı oluyormuş ve terapistin terapisi de bir başka oluyormuş. Sağ olasın Adil Bey, yaşayarak öğrettin bunları bana…