Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşlarının nüfusu, bugün (2025) itibariyle yekûn 4 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu 4 milyonluk kitle, başta Gürcistan, Ermenistan, Moğolistan, Katar, Arnavutluk, Litvanya, Moldova olmak üzere, liste sonlarında yer alan yaklaşık elli kadar dünya ülkesinin nüfusundan daha fazadır.
Bundan beş sene önce, yani 2020’de Almanya Federal İstatistik Dairesi'nin açıkladığı resmî rakamlara göre, Almanya'da yaşayan Türkiye vatandaşlarının nüfusu 3.5 milyon civarındaydı. Henüz kayda geçmeyen, tamamen Alman vatandaşlığına geçen ve bu zaman zarfında yeni doğanlar da nazar-ı itibara alındığında, mevcut yekûn nüfusun daha yüksek rakamlarda olduğunu söylemek mümkün.
Misâl: Türkiye’nin nüfusu 2020’de 83.5 milyon civarında iken, 2025’te iki milyon artışla 85.5 olmuş durumda. Bu orana göre bir hesaplama yapıldığında, Almanya’daki Türkiye vatandaşlarının kayıtlı-kayıtsız nüfusunun 4 milyon civarında olduğu tahmin etmek zor değil.
«
Bundan 65 sene öncesine dayanan ve nüfusu 4 milyona ulaşan Türkiye vatandaşlarının büyük Almanya macerası, 1961 yılı ortalarında başladı. 24 Haziran günü, Almanya’ya gidecek ilk işçi kafilesi İstanbul Sirkeci Garından trenle yola çıktı. Gidiş o gidiş Yani, Türkler Almanya’ya bir gitti, pir gitti. Gidenlerin pek çoğu oraya yerleştiği, hatta bir kısmı oranın vatandaşlığına geçtikleri için, orada içiçe yaşama hali muhtemelen kıyamete kadar devam edip gidecek.
Şimdi, bu gelişmenin yaşanmasına dair duyulan tarihî ihtiyaca ve bunun gerekçelerine bakalım.
«
Almanya, 1945'te son bulan İkinci Dünya Harbi yıllarında, bilhassa sonlara doğru çok büyük kayıplar verdi. Genç nüfustan milyonlarca insanını kaybetti. Nüfusun yanı sıra, ülke toprakları da zarar gördü. Almanya “Doğu-Batı” diye ikiye bölündü. Keza, modern şehirleri âdeta birer harabeye döndü. Aynı şekilde, sanayi, teknoloji ve sahip olduğu hemen bütün modern imkânlarından mahrum bir duruma düştü.
Bununla beraber “bahtiyar Almanlar,” yine de ümidini kaybetmedi. Hayata âdeta sıfır noktasından yeniden sarıldılar. Sanayi ve teknoloji sistemlerini yenilediler, yıkılmış binaları da hem sağlam, hem sür’atli bir şekilde mâmur ettiler.
Almanya’da bu toparlanma faaliyetleri tüm hızıyla devam ederken, bilhassa yeraltı maden ocakları ile inşaatlarda çalıştırılmak üzere dışarıdan ülkeye genç işçi getirilmesi kararı alındı. İşte, tam da bu maksatla Türkiye ile bazı görüşmeler yapıldı ve bir dizi temaslar kuruldu. Neticede, tarafların rızasıyla bir "işgücü anlaşması" yapıldı. Bu anlaşma, 13 Haziran 1961'de imzalandı. On bir gün sonra, yani 24 Haziran’da da ilk resmî işçi kàfilesi trenle Almanya'ya uğurlandı.
Almanya'ya gidecek işçiler, önce İstanbul’da bir "uyum testi"ne tâbi tutuldu. Ardından sağlık muayenesinden geçirildi.
Bu arada, heves ettiği halde Almanya’ya gidemeyen, yahut sonraki dönemlerde gitmek isteyenlerin bir kısmının, ne yazık ki ara ara "işçi simsarları"nın eline düştüğü de tesbit edildi.
«
Almanya’ya giden işçiler, ilk başta orada uzun müddet kalmayı düşünmeden “gurbet yolu”na çıktılar. Zamanla, büyük bir kısmı orada hem kalıcı hale geldiler, hem de aile efradını o ülkeye götürme yoluna gittiler. Böylelikle, “binlerce işçi” ile başlayan “Almanya macerası”, elli-altmış yıl sonra orada milyonlarca nüfusa baliğ oldu.