“Süleyman Efendi, Mustafa Çavuş ve Bekir Beyin bir fıkrasıdır.” diye başlayan bir mektupta, yağmursuzluk/kuraklık zamanında yaşanan iki olaydan ve yapılan duâlardan bahsediliyor. Birinci örnekte; “Risale-i Nur’un vasıta-i neşri olan Üstadımızın camii, Barla’da seddedildi. Risale-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyac-ı şedid oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultan’dan itibaren, bir daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak duâ ediyordu. Sonra dedi ki: “Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmiyor. Öyleyse, madem Kur’ân’ın itabı var. Yâsin Sûresi’ni şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”
Üstadımız Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye dedi ki: “Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.”
Muhacir Hâfız Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız, daima itimad ettiği bir hatırasına binaen Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye söyledi ki: “Yâsin’ler tılsımı açtı; yağmur gelecek.”
Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki, Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmed Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul Şem’î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler.
İşte bu hadise kat’iyen delâlet ediyor ki, o yağmur, hizmet-i Kur’ân’la münasebettardır. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var ki, Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı.” 1
Dipnot:
1- Barla Lâhikası. 121.