"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstiklâl çetesi işbaşında

M. Latif SALİHOĞLU
31 Mart 2020, Salı
(GÜNÜN TARİHİ: 31 MART 1925)

Vatandaşını en çok idam eden devletlerden biri olan Türkiye Cumhuriyeti, son yirmi yıldan bu yana idam cezasını kaldıran ülkelerin arasına girdi. 2000 yılından önceki duruma göre, her bir idam için nihaî kararın Meclis’ten çıkması gerekiyordu.

Oysa, bundan doksan beş sene önce, Meclis bile baypas edilmiş ve idam kararı bütünüyle bir uyduruk mahkeme çetesine bırakılmıştı. 

Şöyle ki: Diyarbakır ve çevresinde 11 Şubat 1925’te başgösteren isyan (yahut kıyâm) hareketini bastırmak için, 31 Mart günü iki olağanüstü tedbir alındı.

Birincisi, operasyonel askerî harekât.

Diğeri ise, İstiklâl Mahkemeleri’nin kurulması.

Bu arada, Fethi Okyar kabinesi düşürüldü, yerine sertlik yanlısı İsmet Paşa kabinesi kuruldu.

İsmet Paşa kabinesinin isteği üzerine, Meclis’ten iki yerde İstiklâl Mahkemesi’nin kurulması kararı çıkarıldı.

Biri Ankara, diğeri Diyarbakır’da kurulması kararlaştırılan İstiklâl Mahkemeleri’nin başkan ve üyelerinin tesbitinden sonra, derhal çalışmalara başlandı. (Zabıt Ceridesi, 2. Devre, 15. Cilt, s. 198–225)

Bu süreçte son derece dikkat çeken bir nokta da şudur: 31 Mart (1925) günü Meclis tarafından alınan bir kararla, İstiklâl Mahkemelerinin vereceği idam cezaları hakkında, ayrıca bir başka onay gerektirmeden bu cezanın derhal infaz edilmesine dair bir özel kànun çıkartıldı.

Meclis, böylelikle idam cezalarının infazı hakkında nihaî onay mercii olmaktan da çıkarılmış oldu.

Meclis’e yapılan bu baypastan sonra, artık bütün iş “mahkeme çetesi”nin keyfine bırakılmış durumdaydı.

***

Ankara’daki mahkeme, ilk iş olarak henüz yeni kurulmuş bulunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını (TCF) hedef tahtasına koydu.

Mahkeme başkanının emriyle, gerek parti merkezinde, gerek şubelerinde ve gerekse parti yöneticilerinin ev ve işyerlerinde aramalar yapıldı. Üstelik, bu aramalar ânî baskınlar şeklinde gerçekleştirildi. (Hâkimiyet–i Milliye Gazetesi, 15.04.1925)

Şeyh Said Hadisesi bahanesiyle muhalefeti susturmayı, hatta yok etmeyi hedef alan devrin hükûmeti, adâleti emellerine âlet ederek TCF’nin yanı sıra muhalif gördüğü gazeteleri de birer birer kapattırma cihetine gitti.

***

Diyarbakır merkezli kurulan Şark İstiklâl Mahkemesi ise, usûlen yapılan duruşmaların ardından, Şeyh Said ile birlikte 47 kişi hakkında verilen idam cezası, yine aynı mahkemenin kararıyla hemen oracıkta infaz edildi.

Ardından, açılan geniş bir çukura toplu halde gömüldüler.

Mezarları, hâlâ meçhûl vaziyette.

Bu nasıl bir kin, öfke ve husumet halidir ki, orada sergilenen tablo ile gelecek nesillere de sirayet edecek bir fitne rüzgârı estirilmiş.

Öyle ki, idam edilenler arasında hadise ile uzaktan yakından alâkası olmayan, hatta ayaklanma esnasında bölgede dahi bulunmayan kimi maznunlar da vardı.

Meselâ,  Osmanlı Şurâ–yı Devlet Reisliği de yapmış olan Seyyid Abdülkadir bunlardan biriydi. Buna mümasil, listede haksız yere idam edilen daha başka şahsiyetler de var.

Ve, bu şahsiyetlerin hemen tamamı, hem Dünya Harbi esnasında, hem de Millî Mücadele safhasında Türk kardeşleriyle birlikte hareket etmişlerdir. Üstelik, birçoğu gazi olup, yakınlarını da cephede şehit vermişlerdir.

Demek ki, bu kimseler, durduk yere hır çıkarıp ayaklanmış falan değiller. O dönemi iyi tahlil etmek lâzım.

Bir de şu tuhaflığa bakın ki: 1999’dan bu yana 40 mâsumu öldüren bir kişinin idam edilmesinin bile kabul edilmediği bir Türkiye Cumhuriyeti’nde, vaktiyle toplu idam ve toplu mezar vak’asına resmen rıza getirilmiş ve bu ajite edici azim hatanın telâfi edilmesi cihetine de bir türlü gidilmemiş ve gidilemiyor.

Hiç şüphesiz, mücadele metodu itibariyle Şeyh Said’in bir yanlışı, yani içtihadî bir hatasından söz etmek mümkün. Buna mukabil, o devrin rejim anlayışıyla ve bu anlayışısın uygulama biçimiyle, insan olarak, bilhassa Müslüman olarak ülfet ve münasebet peydâ etmek mümkün değildir.

Neticede, iki yanlıştan bir doğru çıkmamış ve binlerce mâsum insanımızın kanı heder olmuştur.

Okunma Sayısı: 2798
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Feyzullah Ayhan

    31.3.2020 17:12:24

    Irkçılık, başkalarını yutmakla beslenmektir.Tedavisi olmayan ruhî bir illettir.İçinde meş'um lezzet barındıran bir zillettir.Hayattaki gayesi ;Uhuvvet,sulh,selamet, şefkat,merhamet yerine ,husumet,şiddet, şenaet ve cinayettir.Nereden mi biliyorum? Her gün yeryüzünde “benden değilsin” diye zulme ,şiddete,ölüme mahkum edilip,yuvasından ,yurdundan ,evinden barkından edilenlerden....Allah’ım böyle bir illetle maul kafaları,meşum ruhları ıslah eyle Allah’ım.AMİN

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı