Hayat bir armağandır. Vefa dostluğun nişanesidir; sevgi ve ümit insanı yaşatır ve yeşertir.
Ayrılıklar ise, hüzün verir her zaman. Yaprak dökümü başlayınca, evimizden, şehrimizden ayrıldığımız gibi, dünyadan da göçüp gideriz bir gün.
Azrail geldiğinde, bütün sevdiklerimizden.. sahibi olduğunu düşündüğümüz mal ve kıymetli eşyalardan.. şan ve şöhretten.. kısaca hayattan ayrılık vakti gelmiştir.
Ve tasfiye başlar.. Geriye kalan eşyalardan bir kısmı çöpe atılır, değerli olanlar bir müddet saklanır. Sonra, antikacıların vitrinlerinde yerini alır. Antika değeri olmayan, fakat kullanılacak durumda olanlar ‘ikinci el’ satıcılarına, bit pazarlarındaki tezgahlara düşer.
NADİDE HEDİYELER
Değil yabancı gözlerden; kendi gözünden bile esirgenen, bir gurbet dönüşünde veya doğum günü, evlilik yıl dönümü gibi bir vesileyle sevginin, aşkın nişanesi olarak alınıp bir gül naifliğinde sevgiliye takdim edilen nadide hediyeler...
Özenle alınıp, evin müstesna köşelerine asılan tablolar... Avizeler, masa ve sandalyeler.. Gurbettekini, askerdekini, hapistekini beklerken hasretle ilmik ilmik işlenen danteller, oyalar, kilimler..
ÜZÜLEN KİTAPLAR...
Bir zamanlar; kıt kanaat biriktirilen harçlıklarla itina ile seçilip, sevilip alınan, okunan, kenarına notlar alınan; belki de yazarına imzalatılmakla böbürlenilen kitaplar.. Kadir kıymet bilmez mirasçıları tarafından, evde yer kaplayan fuzuli eşya olarak görülür. Sokakta geçen bir işportacıya yok pahasına veya ‘hayrına’ verilmiştir.
Kitaplar bir müddet kaldırımlarda sürünür, kendisini sokaktan kurtaracak ‘kitap kurtlarını’ bekler. Sahaflar çarşısına girebilen, çamurdan, rüzgârdan korunaklı bir rafta yer bulabilenler, kaldırımdaki kitaplara göre daha şanslıdır!!!
HANİ, KIRK YIL HATIRI VARDI?
Ya; atılmışlığın, unutulmuşluğun acılarını yenerek soyluluklarını alçak gönüllülükle koruyan kilimler, halılar, heybeler, kristal vazolar, kırk yıllık hatırlar sunan kahve fincanları, kol düğmeleri...
Bunlarda; ya paraya ihtiyaç olduğundan, yada eski hatıralardan kurtulmak için, bir antikacıya yok pahasına satılmış, sahipleri unutulmuştur.
Şimdi yabancı gözlerin ‘burun kıvırarak, şöyle bir bakıp geçtiği’ eşyalar, kim bilir bir zamanlar ne kadar kıymetliydi!..
O’NUN RIZASI...
Şeyhülislâm Yahya Efendi siteminde haksız mı?
“Kim anar yoluna can verdiğini ey Yahya, Unuturlar seni bîçare, hemen ölmeye gör.”
İmam Gazali uyarıyor:
“Vefatından sonra, insanların seni ne kadar çabuk unutacaklarını bilseydin; kesinlikle hayatını Allah’dan başkasını razı etmek için yaşamazdın.”