Şu eskiler bir başka... Nineler ve dedeler yani.
İki çift lâf ediveriyorlar; insanın anında saçları ağarıyor.
Onlar yüzünden; saç tellerimizdeki siyahlar yerini hızla ağarmış arkadaşlarına terk ediyorlar.
***
Geçen; kardeşim sayılan Ulviye komşumun kayınvalidesi geldi köyden.
Gülmekten kırdı geçirdi bizi!
Tamı tamına 88 yaşında.
Yazı ilen bir daha kaydedeyim; ninecik seksen sekizlik maşallah.
Ama hani; bedenimiz yaşlanıyor. Ruh hep baki/ölümsüz kalacak ya!
Nine kendini 18‘lik sanıyor. Maşallah nine yaşın iyi, sıhhatin de iyi diyenlere demesin mi:
“Yaşım kaç, başım kaç? Daha 90 yaşımı göremedim. Sağlığım da çok çok iyi. Biraz daha yaşasam, ne iyi olur, ölümün yüzü soğuk. Allah’ım ne olur; Nalla mıh arasında olayım, atın ayağında öleyim, ama bu dünyada öleyim.”
***
Hep diyoruz ya; anne karnındaki çocuk bu dünyayı algılayamazmış; “gel bak dünya çok güzel” denildiğinde kendi yerini en güzel mekân sayarmış!
Ne bilsin ana karnındaki çocuk denizi, okyanusu... Mandalinayı, balina ve elmayı!
Biz ne bileceğiz, 88’lik nine de ne bilecek...
Nasıl derk edeceğiz: Sadece oruç tutanların girebileceği Cennetlerin “REYYAN KAPISI” ile “ADN CENNETİ”Nİ,
“FİRDEVS CENNETİ”ni...
***
O yüzden; bin senelik bütün bir güzel ömrün bir gününe bile değmediği inanılmaz güzellikteki cennet âlemini anlayamıyoruz.
Nice hayırlı Ramazanlar ve bayramlara eriştirsin Rabbimiz (cc).
Ardından bu hayırlı ömürlerin akabinde Cennetlerinin en makbulünde, Peygamberlerin Peygamberi ile komşu eylesin hepimizi.
Yoksa bu dünyada 200 sene yaşasan ne ki?