"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İyi ki tanımışım

Misbah ERATİLLA
07 Kasım 2021, Pazar
Lise birinci sınıfın son aylarıydı.

Kafamın içinde cevabını bulamadığım sorularla savaşıyordum. Her soru beynime çivi çakıyormuş gibi acı veriyordu. Özellikle gece başımı yastığa koyduğumda sorular beynime hücum ediyordu. İç savaşım günlerce beni bunalttı ve derslerime çalışamaz duruma geldim. Bir akşam ranzama uzanmış kör sorularıma çözüm ararken komşu ranzada uzanmış Nevzat’a kafamdaki sorulardan söz ettim. Nevzat bana baktı ve gülümseyerek “Aynısı bende de var” dedi. Ona “Peki nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?” dediğimde Nevzat, “Eğlenerek, top oynayarak içimdeki soruların sesini susturuyorum sen de eğlen, top oyna, gez, dolaş rahatlarsın.” dedi. O günden sonra içimdeki savaştan kimseye söz etmedim, ama soruların şiddeti her gün biraz daha huzurumu kaçırmıştı.

Bir akşam arkadaşla şehir merkezindeki bir eve çaya dâvet edildik. Önce otobüsle şehir merkezine oradan da uzun bir yürüyüşten sonra çaya dâvet edildiğimiz eve geldik. Boş bulduğumuz bir kanepeye geçerek oturduk. Kısa bir süre sonra biri eline kırmızı kitaplardan birini aldı ve “Sekizinci söz” diye okumaya başladı. Okuması bir süre devam etti.

Hatip şunları söylüyordu: “Uzun bir yola çıkan bir yolcu çölde aniden bir aslanın saldırısına uğrar. Aslandan kaçarken korkudan önüne çıkan bir kuyunun içine kendini atar. Kuyudan aşağıya düşerken kuyunun ortasında iki kökü olan bir ağaca tutunur. İki fare biri beyaz, biri siyah, ağaçların köklerini kemirir. Yukarı baktığında aslan kuyunun başında onu bekliyordu. Aşağıya baktığında bir ejderha kuyu kadar geniş ağzını açmış düşmesini bekliyordu. Düşmemek için sıkı sıkıya tutunduğu ağaca baktığında çeşit çeşit meyveleri gördü. O yolcu olayların hiçbirini yaşamamış gibi meyveleri yemeye başlar.”

Hatip okudukça yaşadığım azap dolu soruların cevabını bulmuş gibi okunanı dikkatle dinlemeye başladım. Hâlbuki uzun süredir her an ölüm korkusu ve öldükten sonra ne olacağımın yakıcı soruları beni canımdan bezdirmişti. Çöldeki yolcunun peşine düşen aslan gibi sorular peşimi bırakmıyor; ölüm ve ecel korkusu her an hayatımı çekilmez hale getirmişti.

Hatip okumasına şöyle devam etti: “Kuyunun derinliğini bir insan ömrünün uzunluğuna işaret etmektedir. Kuyunun duvarında yeşeren ağacı kemiren iki siyah-beyaz fareden kastın gece-gündüzün insan ömrünü kemirmesidir. Kuyunun dibinde ağzını açıp bekleyen ejderhadan kasıt, gireceğimiz mezardır.” 

Hatip kitaptan uzun süre okumaya devam etti. Okundukça aradığımı bulmuş gibi pür dikkatle onu dinledim. Hatibin okuma işi bitirince beynimdeki ısırıcı soruların cevapları olabileceğine inanmaya başladım. Sonra kendi kendime “Ben bu hikâyenin neresindeyim?” dedim. Aslanın yolcuya saldırması ve ejderhanın ağzını açıp onu yutmasını beklemesi şimdiye kadar yaşadıklarımla benzerlik arz ediyordu. Beni en çok etkileyen kuyunun içine düşerken tutunduğu ağaçtaki meyveleri hiçbir şey olmamış gibi yemesi olmuştu. Çünkü şimdiye kadar hayatta gördüğüm her olayın bir birinden habersiz olduğunu zannediyor, olaylara akıl feneriyle bakıyordum. Hâlbuki hiçbir şeyin kendi kendine olmayacağını her şeyin bir amaç için yapıldığını herkes biliyordu. Hâlbuki dün geceye kadar aklım ve kalbim ölümü bir aslanın dişleri arasında görmüştü. Mezarı ejderhanın ağzı gibi dehşeti görmüştü.

Uzun süredir sorular ölüm korkusundan hayatımı çekilmez kılmıştı. Gelecek bana her an dehşeti yaşatıyordu. Aklım ve kalbim sürekli endişe kazanında fokur fokur kaynıyordu. Bu güne değin ne kadar olumsuz bir düşünce varsa düşünerek harap olmuştum. Ne zaman ki hatip konuyu bitirdi. Güneşin buzu erittiği gibi kafamdaki soruların erimeye başladığını hissetmeye başlamıştım. İçimdeki dehşetli savaş hafiflemiş, ejderha görünümlü ölümü güzel bir bahçeye dönüştürmüştü. O saldırgan aslan binek bir at olmuştu.

Hatibin okuduğu son bölüm şu şekildeydi: “Her kim hayat-ı fâniyeyi (geçici dünya hayatı) esas maksat yapsa zahiren bir Cennet içinde olsa da manen Cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkiyeye ciddî müteveccih (yönelmiş) ise saadet-i dâreyne (dünya, ahiret mutluluğu) mazhardır (ulaşmıştır). Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da dünyasını, Cennetin intizar (bekleme) salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.” Okunan son kısım, kalbim ve aklımı adeta bir gül bahçesine çevirmişti. Bir zaman sonra Risale-i Nurlar’ı okudukça kör soruların sayıları azalmaya başladı. Yaşadığım en kötü olayları sonuç itibariyle ilerde güzel olacağına inancım arttı. İçimdeki karanlık ve savaş hali yavaş yavaş gitti ve yerine “Hayat hep güzel olacak!” diye saf, temiz duygular yerleşti. Bu duygular içinde gün geçtikçe dünyanın kargaşası içinde Cennet gibi bir hayatı yaşadığımı hissettim ve geçmişime dönerek bu huzuru bana veren Risale-i Nur’u iyi ki tanımışım dedim.

Kaynak:

Said Nursî, Sözler, 8. Söz.

Okunma Sayısı: 2320
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Emin Bozkuş

    12.11.2021 08:16:31

    Maşallah

  • Aydın

    7.11.2021 14:49:07

    Hocam elinize sağlık çok güzel ve bilgiler

  • ihsan

    7.11.2021 11:53:55

    Allah razı olsun hocam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı