Mustafa Hilmi Ramazanoğlu, Safranbolu’da doğdu. Kastamonu’da ortaokul öğrencisiyken, Abdullah Yeğin tarafından ilk defa Bediüzzaman Said Nursî’yi ziyaret etmek üzere götürüldü. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazandı.
1948 yılında, İstanbul Tıp Fakültesi beşinci sınıf öğrencisiyken, Bediüzzaman ve talebelerinin Afyon Cezaevi’ne konulduğunu duyunca büyük bir hassasiyetle harekete geçti. Hemen İstanbul Üniversitesi’nde namaz kılan 33 arkadaşını bir araya getirerek, “Bunlar yalnız değiller. Biz Müslüman gençler olarak matbuat lisanıyla onlara yardımcı olalım,” dedi. Ardından bir bildiri kaleme aldılar. Bildiride, “Bunlar samimî Müslümanlardır, siyasî mülahazaları yoktur,” ifadeleri yer aldı ve 33 öğrenci bu bildirinin altına imza attı.
Mustafa Hilmi, bildiriyi yayınlatmak üzere İstanbul’daki gazetelere başvurdu. Ancak hiçbir gazete, bildiriyi yayımlamaya cesaret edemedi. Sonunda Yeni Sabah Gazetesi, bildiriyi yayımlayacağını bildirdi. Fakat gazete yönetimi, bildiriyi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ihbar etti.
Bildiriyi imzalayanlardan biri de Bediüzzaman’ın talebelerinden Sabri Halıcı’nın oğlu Metin Halıcı’ydı. Sabri Halıcı, Bediüzzaman’la birlikte Afyon Cezaevi’nde tutukluydu. Metin Halıcı ise babasına yazdığı bir mektup sebebiyle emniyet tarafından aranıyordu. Afyon Savcılığı, Metin Halıcı hakkında tutuklama emri vermişti. Aynı şekilde, bildirinin elebaşı olarak Mustafa Hilmi Ramazanoğlu hakkında da tutuklama kararı çıkarıldı.
İstanbul Emniyeti, durumu Afyon Savcılığı’na bildirdi ve bu doğrultuda Mustafa Hilmi ile Metin Halıcı hakkında resmî tutuklama süreci başlatıldı. Her ikisi de Sultanahmet Cezaevi’ne götürüldü. Oradan da yol paraları kendilerinden alınmak üzere jandarma eşliğinde Afyon Cezaevi’ne sevk edildiler. Diğer öğrenciler ise serbest bırakıldı.
Afyon Cezaevi’ne geldiklerinde, koğuşlar tıklım tıklım doluydu; yaklaşık seksen kişi bir arada kalıyordu.
Mustafa’nın kaldığı koğuş, Bediüzzaman’ın yalnız tutulduğu koğuşun hemen yanındaydı. Mustafa, zaman zaman Bediüzzaman’ın testisini suyla doldurarak onu görebiliyordu.
Mustafa, cezaevinde Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Hüsrev Altınbaşak, Sabri Halıcı, Fevzi Halıcı, İbrahim Fakazlı ve Ahmet Feyzi Kul ile aynı koğuşu paylaştı.
Mustafa ve Metin, Afyon Cezaevi’nde 47 gün geçirdikten sonra, üniversitedeki sınav döneminin yaklaşması nedeniyle tutuksuz yargılanmak için bir dilekçe verdiler. Kısa süre içinde dilekçeleri kabul edildi ve haklarında tahliye kararı verildi. Cezaevinden salıverildiler.
Tahliyeleri sırasında savcı, ikisini de uyararak şöyle dedi: “Siyasetle uğraşmayın. Said-i Kürdî’yi bırakın, o Kürt devleti kurmak istiyor. Sizleri emellerine alet ediyor. Amacı çok başka. Sizi maşa olarak kullanıyor.”
Mustafa Hilmi, savcının sözlerine karşılık şöyle dedi: “Bediüzzaman’ın gayesi yalnız ve yalnız bu milletin imanına hizmet etmektir. Eserlerinden çok istifade ettim.”
Mustafa, vedalaşmak üzere Bediüzzaman’ın koğuşuna gitti. Savcıyla arasında geçen konuşmayı ona anlatınca, Bediüzzaman tebessüm ederek şöyle dedi: “Söylenenlere değer vermeyin.”
Tahliye olduktan sonra İstanbul’a dönen Mustafa Hilmi, tıp fakültesindeki dönem sonu sınavlarına girdi. Sonraki dönemlerde Bediüzzaman’la mektuplaşmaya başladı. İstanbul’a yolu düşen Nur Talebeleri mutlaka Mustafa’yı ziyaret ederdi. Bediüzzaman’ın “Üniversiteli Nurcular” diye hitap ettiği gençlerden biri de Mustafa Hilmi Ramazanoğlu oldu. Bediüzzaman, Mustafa’nın şahsında tüm üniversiteli gençlere iltifatta bulunuyordu.
Kaynak:
Isparta Kahramanları, Himmet Koçoğlu, Cilt 2