Ahmet Ramazan Tuncer, içindeki manevî boşluğu doldurmak için bir şeyh arayışına girer ve bu arayış onu Emirdağ’da Bediüzzaman Said Nursî’ye götürür. Bediüzzaman’ın ona ilk sözü şu olur: “Senin aradığın bizde yok. Tahkikî iman için Risale-i Nur var; onu okuyacaksın.”
O andan itibaren Ahmet Ramazan, aradığını bulmuştur. Böylece çok uzun, zahmetli, maceralı ve bereketli bir yurt dışı hayatının temelleri o gün atılmış olur.
Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat adlı eserinin "Hariç Memleketler" bölümünde Ahmet Ramazan’ın ismi üç yerde geçer. Kitapta Bağdat ve Şam’dan yazdığı veya vesile olduğu hizmetleri anlatan üç mektup yer alır. Hayatını yurt dışında geçirmiştir. Yurt dışında kaldığı 65 yıl boyunca Risale-i Nur’larla ilgili yüzlerce mektubu, dünyanın dört bir yanındaki tanınmış şahsiyetlere, İslâm merkezlerine, Müslüman cemaatlere ve liderlere yazmıştır. Yazdığı mektupların içeriği, Risale-i Nur hizmeti ve tanıtımıyla ilgilidir. Hayatı boyunca Bediüzzaman ve Nur talebeleriyle daima irtibat halinde olmuş, bu bağlantıyı hiç koparmamıştır.
1951 yılında Bediüzzaman, Ahmet Ramazan’a İhvan-ı Müslimin’e verilmek üzere hazırladığı iki sayfalık bir mektubu, zarfın üzerinde isim ve adres yazmadan Kahire’ye götürmesini söyler.
Ahmet Ramazan, Bediüzzaman’a “Hakkımda açılmış dokuz dava var, ben aranıyorum; pasaport alamam,” deyince, Bediüzzaman “Alacaksın,” diye cevap verir. Ahmet Ramazan müracaat eder ve bir hafta içinde pasaportunu alır. Polisler bir odada ifadesini alırken, diğer odada pasaportunu teslim ederler.
Kahire yolculuğuna çıkan Ahmet Ramazan ne Arapça bilmektedir ne de maddî imkânı vardır. Mektubun üzerinde ne isim ne de adres bulunmaktadır. “Başüstüne Üstad’ım,” diyerek yola koyulur ve büyük zorluklarla Kahire’ye varır. Mektubu İhvan’ın reisine teslim eder. Son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi başta olmak üzere, birçok tanınmış şahsiyetle Bediüzzaman adına görüşmeler yapar. Altı-yedi ay sonra tekrar Türkiye’ye döner ve Bediüzzaman’ı Eskişehir’de ziyaret eder.
O gün Bediüzzaman ona, “Seni Bağdat’a göndereceğim,” deyince, hiç düşünmeden “Başüstüne Üstad’ım,” der ve hemen yola çıkar. 960 kilometrelik zahmetli yolculuğunu, bir kamyonun açık kasasında, şoförün verdiği bir battaniyeye sarılarak tamamlar.
Bağdat’ta 18 yıl kalır. Bu süre zarfında, Suriyeli Ramazan el-Buti’nin kız kardeşiyle evlenir. Irak’ta ihtilâl olunca Bağdat’tan ayrılarak Şam’a geçer. Şam’da da 16 yıl kalır. Daha sonra Medine’ye yerleşir. Sonraki yıllarda Erbil ve Kerkük’te de bulunur. Kerkük’te, Risale-i Nur’u ilk kez onun vasıtasıyla tanıyan İhsan Kasım ile tanışır.
Bediüzzaman, uzun süre Ahmet Ramazan’dan haber alamayınca, Zübeyir Gündüzalp’i Şam’a gönderir. “Üstad gönderdi, git. Ramazan’dan hiç haber yok. Ne yapıyor, ne ediyor, var mı yok mu, git bak,” diyerek Şam’a yollar. O dönem Zübeyir Gündüzalp, İslâhiye’de PTT memuru olarak görev yapmaktadır. Ahmet Ramazan’ın yanında bir hafta kalır, ardından geri döner.
İlk zamanlar adı yalnızca Ramazan Tuncer’dir. Bediüzzaman ona “Ahmet” diye hitap edince, ismini “Ahmet Ramazan” olarak değiştirir. Soyadını da “Canbek” yapar. Böylece ismi “Ahmet Ramazan Canbek” olur.
2019 yılında dolu ve bereketli bir ömür yaşayarak dünyadaki vazifesini tamamlamıştır.
Kaynaklar:
Necmeddin Şahiner – Son Şahitler, Cilt 3, Ömer Özcan – Ağabeyler Konuşuyor, Cilt 7