Esad sonrasında, İsrail’in, Suriye’de tercihi federatif yönetimden yana oldu. Bu anlamda Tel-Aviv’in özerk Dürzî bölgesi oluşturulması için, Dürzîlerin hamiliğini üstlendiği bir sır değil. İsrail, Kürt gruplarla da sürekli iletişim hâlinde.
Suriye geçici yönetimi güçlerinin 06 Mart 2025’te başlayan Alevî azınlığa yönelik “operasyonların durdurulduğunun” açıklandığı 10 Mart’ta, Suriye geçici lideri Ahmet el-Şara, Kürt unsur Suriye Demokratik Güçleriyle (SDG) bir anlaşma imzaladı.
Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmayla, SDG “Yeni Suriye yönetimine entegre olmayı kabul ediyor,” yani 2012-2018’deki özerklik iddialarından vaz geçtiği ileri sürülüyor. Şam yönetimi, anlaşmayla, ülkenin Fırat’ın ötesindeki egemenliğini tekrar tesis ederek “petrol sahaları, gümrükler ve silâhlı grupların kontrolü ve entegrasyonunu amaçlıyor.” (Yeni Asya, 17.03.2025, Şam-SDG Anlaşması).
Ancak bu güne kadar anlaşma maddelerinin pek de hayata geçirilmediği görülüyor. Dolayısıyla anlaşmaya rağmen SDG içinden gelen özerklik talepleri ve sonrasındaki Dürzî ayaklanması/çatışması, İsrail’in Suriye’deki amaçlarını yine gündeme taşıdı.
İsrail’in asıl amacının Büyük İsrail Projesi (BİP) olduğu iddialar arasında. Tel-Aviv’in BİP’e ulaşması için istikrarsız Suriye ve bölge ile İbrahim Anlaşmalarıyla normalleştirilmiş Arap ülkeleri ve Ortadoğu’da rakipsizleşmesi önem arz ediyor. Aynı zamanda “İsrail, özerk Dürzî ve özerk Kürt bölgelerinin kurulmasıyla, iki özerk bölge arasında Davut Koridoru’nu oluşturup, bu koridorla Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne kadar kontrolü sağlayacağı muhtemeldir”
Türkiye açısından Davut Koridoru’yla İsrail’in “işgal altındaki Golan Tepeleri ile Fırat bölgesi arasındaki geniş bir toprak parçasında İsrail hâkimiyetini sağlamak amacıyla, Suriye’deki Kürt ayrılıkçılarla işbirliği yaptığı yönündeki endişeler mevcut. Ayrıca Davut Koridoru’yla, İsrail ile SDG’nin kontrolündeki bölgeler arasından kesintisiz bir toprak parçası oluşturarak hem Türkiye’nin, hem de İran’ın Suriye’de varlık göstermesinin engellenmesi de ihtimallerdendir.
Suriye’de Dürzîlerin nüfus-yoğun yaşadığı Süveyda’daki çatışma ve temkinli ateşkes sessizliğine ek olarak, SDG’nin Rakka’dan Deyr Hafir’e sevkiyat yaptığı aktarılıyor. Dürzîlerle birlikte SDG’nin de harekete geçme ihtimali, Suriye’de en büyük tehlikelerden biri. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun 20 Mayıs 2025’te “Suriye’de geçici hükümetin birkaç hafta içinde çökebileceğini ve bunun yerine tam ölçekli bir iç savaş çıkabileceği” açıklamasını hatırlamakta fayda var.
Suriye’de mevcut rejim, Dürzî ayaklanmasıyla çökmese bile, SDG’nin harekete geçmesi endişeleri arttıracak nitelikte. El-Şara güçlerinden kaçan, devrik başkan Beşşar Esad’ın askerlerinin de hem Dürzîlere, hem de SDG’ye hizmet ettiği ileri sürülüyor. Dolayısıyla heterojen yapıdaki Şam güçlerinin karşısında, eski rejimin tecrübeli askerleri de bulunuyor. Ama bölgede taraflar arasında her an geçişkenliğin olacağını unutmamak gerek.
Stratejik olarak Davut Koridoru, İsrail’in Arap devletlerinin düşmanlığını dengelemek için Kürtler, Dürzîler, vb. bölgesel azınlıklarla bağ kurma konusundaki politikasıyla örtüşmektedir. Tel-Aviv’in uzun yıllardır sürdürdüğü ‘Çevre İttifakı’ stratejisinin, İsrail’in Kürt özerkliğine verdiği desteğin temelini oluşturduğu kuvvetle muhtemeldir. İsrail’in Fırat’a genişleme projesi de, dinî eğilimli olup, jeo-teolojik bir sembolizminde yansımasıdır.
Suriye’nin istikrara kavuşması, siyasî ve toprak bütünlüğünün korunması her zamankinden daha fazla önemli. Ülkenin ihtiyaçlarının gözetildiği reformların gerçekleştirilmesi ve yeniden inşası, Suriye ve bölge güvenliği açısından elzem gözüküyor.