İnsanın yolcuğu ruhlar âleminden başlamış, ebediyete doğru akıp giden bir imtihan seferidir.
“Mazinin derelerinden gelip vücud ve hayat sahrasında misafir olup istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte…” olan büyük bir kervan gibidir.
Zaman içinde süratle akıp giden her şey bu takdir edilmiş yolcuğu ve misafirliği haber veriyor. Etrafımızda hiçbir şey sabit durmuyor, kararında kalmıyor, her şey hikmet ölçüleri ve yaratılış sırlarına uygun varlık âlemine çıkıyor, vazifesini yaptıktan ve muayyen ömrünü tamamladıktan sonra kafileler halinde peş peşe gidiyorlar.
Bütün kâinat ve dünya içindekilerle birlikte fani, zail, geçici bir ömrü tamamlayıncaya kadar bu âlemde misafir olarak bulunuyorlar. İçinde bulunduğu yolun ve yolculuğun işaretleri her tarafta görülüyor. Her daim halden hale değişen, dönüşen, doğan, dirilen, tazelenen, yenilenen, ölenler faaliyetleriyle anbean ebed tarafına zaman seli içinde akıp gidiyorlar. İnsanlar, mevsimler, mekânlar, canlılar hikmetle, ölçüyle, yaratılış sırlarına uygun işliyor, sisteminde çalışıyor, intizam içinde ve emir tahtında hareket ediyorlar. Vazifesi biten, takdir edilen ömrü tamamlayan her varlık, Allah’ın kudret ve vahdaniyet saltanı içinde ilim dairesine tekrar dönüyorlar.
Hiçbir şey âtıl, boş, faydasız vaziyette durmuyor. Daima tadil, tebdil, tasvir, tertip, takdir, tedvir ve tedbirler içersinde hikmetleriyle tevhide işaretler ediyorlar. Allah’ın rahmetiyle varlıklar, hiçten, yoktan ihsan edilen hayatın ihtiyaçlarının tedarik edilmesiyle ve harika yaptıkları faaliyetler, intizamlı vazifeleriyle sahibini, malikini tanıtıp gösteriyorlar.
“İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştırıyor.”1
İnsan ömrünü ve yaşayış vaziyeti tarif ve tasvir eden Üstadımız, geri dönüşü olmayan seferde hiçbir şeyin yerinde, kararında kalmadığını, her şeyin ani, fani, zail, şimşek gibi geçip gittiğini işaret ediyor. Hayat apartmanının yıkılışını haber verirken, “Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere, /Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber... “ Niyazi Mısri’nin sözünü hatırlatıyor.
Misafiri olduğumuz dünyada, hayat yolculuğumuz aynı zamanda bir imtihan meydanıdır. Rabbimizin ihsan ettiği hayata, İslam’a, imana, verdiği maddi ve manevi zenginliklerin farkında olmalıyız, nimetlerine ihlâsla ibadet, dua ve şükür etmeliyiz.
Vaktimizin bir ân-ı seyyale kadar kısa, ömrümüzün şimşek gibi geçtiğinin idrakinde olmalıyız. “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik.” demeden, ölümün ölmediği, kabir kapısının kapanmadığı ve ecelin her an gelebileceği şuuru ile Kur’an hakikatleri iman derslerini almalıyız ve Allah’ın rızasını kazanmayı esas maksat yapmalıyız.
Dipnot:
1- Mesnevi-i Nuriye, Zeylü’l-Hubab.
Not: Ağabeyimiz Ahmet Erol’un vefatı nedeniyle taziyede bulunan dost, akraba, arkadaş, ağabey ve kardeşlerimize teşekkürler ederiz.