Sanatın yapısındaki güzellik, letafet, incelik ve derinliklerde farkındalık ve estetik bakış açısı belirleyici ölçü olmuştur.
Bu yüzden estetikle sanat birlikte anılır. Her sanat üzerinde görünen estetik yapısı, ölçüleri, nakışları, süsleri, güzelliği, derinliği ve ifade ettiği manalarla bakıldığı zaman, mahiyetiyle ustasının vasıflarını tarif eder.
Buna mana-i harfi denir. Bir harf, kendi okunuşunu bir sesle tanıtır. Ancak dikkatli bakıldığında, kâtibinin görünen, görünmeyen birçok vasıflarının anlaşılmasını nazara verir. Yazılan harf için ilim, irade, akıl, yeteneğe ihtiyaç olduğu gibi o harfi yazan beden, el, yüz, göz gibi organların varlığını da tarif eder.
Kâinat harika sanatlarla donatılmış. İnsan kudretinin, iradesinin ve idrakinin üstünde taklidi mümkün olmayan mu’cize eserlerle süslenmiş. Hücrelerden, zerrelerden yıldızlara kadar hikmet, nizam, intizam içinde işleyen bir sistem var. Her bir varlığın taşıdığı ölçüler, sanatlar, güzellikler, faaliyetler gibi birçok vasıfları şirke, şüpheye, tereddüde, tesadüfe ve inkâra zerre kadar yer bırakmamıştır. Her şey Sani-i Hakim’in eser-i sanatı olduğunu gösterir. “İşte, beşerin kuvve-i hafızasına misal olarak, bütün yumurtaları, çekirdekleri, tohumları kıyas et. Ve bu câmi’, küçücük mu’cizelere, sair müsebbebatı da kıyas et.” (Sözler, Yirmi Yedinci Pencere)
En basit gördüğümüz bir canlının vücut yapısı simetrik organlarla, işleyen sistemlerle, üstün vasıflarla donatılmış. Bir çekirdekte ağacın programı, özellikleri, geleceği yerleştirilmiş. Her şey Sani-i Hakim’in sanatı “İşte, beşerin kuvve-i hafızasına misal olarak, bütün yumurtaları, çekirdekleri, tohumları kıyas et. Ve bu câmi’, küçücük mu’cizelere, sair müsebbebatı da kıyas et.”1
“Sâni-i Zülcelâlin âlem-i ekberdeki san’atı o derece mânidardır ki, o san’at bir kitap suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden”2 kâinat içinde Cenab-ı Hakk’ın yarattığı her mahlûk, her mevcut mu’cizeli yaratılış sırlarıyla, manalarıyla, mesajlarıyla, işaretleriyle bir kitap, bir mektup, bir makine gibi çalışıyor, gücünün üstünde, emir tahtında harika işler yapıyorlar.
“Nasıl bir usta, pek hârika bir makineyi derin ilmi ve mu’cizekâr zekâsıyla yapsa o acib makineyi gören herkes, o ustayı takdirkârane tebrik edip alkışlar …” “Aynen öyle de kâinatta bütün zîhayat taifeleri, her biri ve her bir ferdi, her tarafı mu’cizeli birer hârika makinedir ki ustasının her şeyin her şey ile münasebetini gören ve her şeyin hayatına lâzım bütün şeyleri görüp tam yerinde ona yetiştiren ihatalı ilminin derin ve ince cilveleri ile kendini tanıttıran Sâni’-i Zülcelal’ini”3 şuur sahibi insanlara, cinlere, meleklere tanıttırır, bildirir, sevdirir.
Kur’ân-ı Kerîm’de akıl ve şuur sahibi insanın yaratılmış mevcudat ve mahlûkatın üzerinde taşıdığı yaratılış sırlarını, mu’cizeleri, varlık sebeplerini ve tevhit delillerini akıl etmesi, düşünmesi, tefekkür ederek gerçekleri anlamasını teşvik ediyor. “O ki yarattığı her şeyi en iyi şekilde yaratmıştır…”4
Kâinatta her şey dikkatle, tefekkürle bakıldığı zaman yoktan var eden, yaratan sahibini, malikini, ustasını, sanatkârını bütün vasıflarıyla, isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor, bildiriyor, okutturuyor. Anlamak isteyenler için arzdan, arşa kadar uzanan yol var…
Bir an önce Rabbimizi tanıyıp emirlerine itaat etmeliyiz. Ebedî yolculukta vaktimiz çok az. Yunus Emre, asırlar öncesinden haber vermiş: “Ana rahminden geldik pazara, Bir kefen aldık, döndük mezara!”
Dipnotlar:
1. Sözler, 27. Pencere.
2. Mektubat, 20. Mektup.
3. Şuâlar, 15. Şuâ.
4. Secde Sûresi, 7. Âyet.