Başlığın çok iddialı ve sert olduğunun farkındayım.
Yazının muhteviyatı tam da bu zaten, kulağa bu kadar sert gelen bir ifade biçimi kullanmış olmam. “Gerçekleri, hakikatleri” neden daha yumuşak bir üslûp kullanarak yazmamış olmam. Hâlbuki kadınlığa mahsus letafet, nezaket bunu gerektirir öyle değil mi?
Kadından beklenen doğruyu, hakikati yumuşak bir dille ifade etmesidir. Yıllarca bunları duyduk, bize verilen nasihatler kadının doğruları olabildiğince kulağa sert gelmeyecek şekilde söylemesiydi. Kadınlığa mahsus nezaketi bu, böyle biliyoruz. Peki, gerçekten böyle mi? Yoksa bu da kafamızdaki geleneksel kabullerin bir ürünü mü?
Konu ‘hakikat’ olunca, onu söyleme biçimi kadın veya erkek olmanın çok ötesinde bir konum taşır. Hakikatin sarsıcılığı, onu söyleme biçimi yüzünden çoğu kere haksızlığa uğrar. Vurucu cümleleri, süslü, yumuşak ifadelerle geçiştirmek hakikate yapılmış bir suikasttır. Hakikat vurucudur, nettir, etkileyicidir ve ses tonu, beden, mimik ona göre ayarlanmalı ve kullanılmalıdır. Dolayısıyla kadın ya da erkek olsun hakikati dillendirirken ifadesini ona göre takınmalı, ciddiyetini, yüz ifadesini, ses tonunu o hakikatin etki düzeyine göre ayarlamalıdır.
Üstadın “kadınlığa mahsus letafet ve güzellik” ifadesinin bağlamı ile hakikate sözcü olma, onu dillendirme, gerçekleri dile getirme durumları birbirine o kadar çok karıştırılıyor ki ortaya çıkması gereken gür hakikat yumuşacık, kısık, sözüm ona güzel üslûplar(!) yüzünden güdük kalıyor, anlamı, önemi, şiddeti hissedilmiyor.
Kadınların bazıları bu yaptıklarının nelere mal olduğunun farkında değiller. Riyakârane haller yüzünden onların tesirli olduğu yuvalarda yetişen kız ve erkek çocukları doğru bildiklerini ifade etmekten, dile getirmekten yoksunlar.
“Gerçekleri söyleme demiyorum, tabi ki de söyle, ama güzel bir dille, tatlı bir üslûpla söyle.” Bu cümleler çok tanıdık geliyor değil mi? Çünkü yıllarca anneler kızlarına bunu söyledi. Ne yazık ki yanlış anlaşıldı. Oysaki sahabelerin hayatına baktığımızda Hz. Ömer’in (ra) karşısında mehir meselesi yüzünden ona hesap soran bir kadının ifadelerinde hakikati söyleme biçiminin derslerini görüyoruz. Konu hakikat olunca yumuşatılmış ifadeler, tebessümvari bir tavır, süslü cümleler görmüyoruz. Bunun karşılığında “Kadın doğru söyledi, Ömer yanıldı.” ifadesi o hakikatin sarsıcı etkisinin bir tezahürüdür.
Sonuç olarak bazı kadınlar letafet, nezaket, yumuşak başlılık, hoşgörü, fedakârlık vs. birçok güzel hasleti, bağlamı dışında sarf edip hakikate karşı hürmetsizlik edebiliyorlar.
Bu riyakârane tavırdan sakınmalı ve yanlış geleneklerden arınıp, dinimize daha çok sarılmalıyız.