''Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözü, iki yüzlü ve kendi menfaatlerini düşünenler arasından sıyrılıp doğruları söyleyen insanların barındırılmadığını ifade eder.
İnsanlık tarihiyle başlayan Hak ve batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edecekse, emaneti kabul edişimiz ve dünyaya gelişimizle teklif edilen paralel bir imtihanın gereğidir.
Peygamberler, evliyalar, âlimler ve ehl-i beyt, hakikatı haykırdıklarından, hesabına gelmeyenler tarafından işkence edilip, zehir içirilmiş, canlarına kastedilmiş.
Hz. İbrahim (as) ateşle, Hz. Circis (as) derisiyle, Hz. Yahya (as) başıyla, Hz. Zekeriya (as) testere ile, Hz İsa’nın (as) çarmıhla bedel ödemesi ilh... hep bu sebepledir.
Ve nihayet Kâinatın Efendisi (asm) köleliği kaldırıp, kadınları alınan-satılan mal olmaktan çıkarıp evin hanımı yaptığı, cahiliye adetlerini kaldırıp ter ü taze İslâm’ı getirdiği için canına kast planında yurdundan edilmiştir.
İslâmiyet geldikten sonra bile Allah’ı ve ahireti bilenler tarafından da doğru söyleyenler cezalandırılmış. Zira o zâtlar, İlâhî emirleri tebliğ ederken o heriflerin hakimiyet ve menfaatlerine ters düştüğünden kendi saltanatlarını devamı için irşad ve ikazları yapanlara zulmetmişler.
Hz. Ali (ra) adalet-i mahza, Hz. Hasan (ra) saltanata muhalifi olduğu, Hz. Hüseyin (ra) hürriyet mücadelesi verdiği için şehid edildiler.
İmamlar, mücedditler İslâm beldelerinde zulüm gördükleri tadat edilecek olursa liste çok kabarık.
Günümüzde ise; devletlûlerini ikaz ettikleri ve İslâm dışı tatbikatları kabul etmedikleri için yüzbinlerce âlimin asılması, zehirlenmesi, zindanlara atılması, sürgün edilmesiyle neticelenmiştir.
Hiç bir oyuna gelmeyen, bütün âlimlerden farklı bir metod yürüten, demokrasiye sahip çıkan çağın eşsiz alimi Bediüzzaman’a ise; bütün oyunları bozduğu için kin bileyen isfad komiteleri onu imha yoluna gittiler. Beceremeyince tehcir, zindan, zehirlemelerle yolundan çevirmeye çalıştılar. Halbuki o, siyaset ve cemiyetleşmekten uzak, asayişin bekçisi, insanlara Allah inancı ve korkusu aşılayarak, tahta bitini bile öldürmekten imtina eder hale getirmişti.
Vefatından sonra talebeleri onun yolundan giderek hapisleri göze almış, vatan sathını mektep yapmışlardı. Ancak ihtilâl ve muhtıralar, hizmeti sadece enfüsî dairede zanneden, siyasî ve içtimaî reçeteleri es geçerek gelen fitneleri okuyamadığından o mübareklerle ana gövdeden (Yeni Asya’dan) parçalar kopardılar. Bu koparmalar her yeni fitnelerde güncellendi, ki ifsad komiteleri ilanihaye vazgeçmeyecekler gibi görünüyor.
Fakat bu son fitne bütün fitneleri sollayacak nitelikte olduğundan göz gözü görmüyor, yalan-yanlış propagandalarla ehl-i iman iğfal ediliyor.
Her zaman olduğu gibi Kur’an hazinesinden lemean eden Risale-i Nur’u esas alan Yeni Asya, kime ve nereden gelirse gelsin Hakk’ı ve hakikatı söylediği (yazdığı) için başına gelmeyen kalmadı neredeyse. 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, abartılı Ergenekon davalarına, tek adam rejimine hayır dediği gibi, 15/20 Temmuz vetiresinde de saçma sapan gerekçelerle tutuklamalara zulümlere, tabutla tahliyelere Hak namına karşı çıktığı için terörize edildi, tezvirat yedi.
Kurulduğu günden beri salvolar yediği halde dost/düşmanın dikkatini çekmiş olan Yeni Asya, hadiseleri (şahs-ı manevî gücüyle) 30 sene öncesinden gördüğü için, neşrettiği hakikatler kolay hazmedilmiyor, köylerde dolaştırılıyor. Yarın başka bir konjonktürde de kalabalığa uymadığı için hücum edilebilir, ancak zalim ağa köyünde olmasa da Hak köyünde buluşulacaktır bir gün.
Zira doğruların gün yüzüne çıkma gibi bir huyu vardır.