"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müstehcenlik illetine karşı, devlete düşen vazife…

Şükrü BULUT
14 Temmuz 2025, Pazartesi
Başlığımızın yanlış anlaşılmalara ve tedailere ne denli açık olduğunun farkındayız.

İki yüzyıla yakındır; muhataplarını “hürriyet düşmanı,” “gerici,” “yobaz,” “mürteci,” “cumhuriyet düşmanı” ve nihayet “Şeriatçı” nitelemeleriyle suçlayarak dinsizlik ve ahlâksızlıklarını gizleyenlerin reflekslerini de az-çok biliyoruz. Fertten devlete uzanan insanî sosyal zinciri, ancak Bolşevikler reddederler. Ne demokratik cumhuriyeti, ne laikliği, ne mevcut hükümetin icraatını ve ne de arzuladığımız demokratik/hürriyetperver, adaletli ve dindar devleti anlatacak değiliz.

Milletinin birlik-beraberliğini, halkının ruh/beden sağlığını, refahını, iç barışını, geleceği olan nesillerin yuvalarını ve vatanın bütünlüğünü öncelikli vazifeleri arasında kabul eden her devlet; ahlâksızlığa, fuhşa, tembelliğe ve cehalete sürükleyen müstehcenliğe karşı, mutlaka tedbir alacaktır.

Elbette kimsenin mahrem hayatına –başkalarının hukukuna tecavüz edilmemek kaydıyla– karışamaz. Lâkin, her ferdin hakkını korumak devletin vazifesidir. Temel ihtiyaçlarını temini, hürriyeti, beden-ruh sıhhati ve mülkiyet hakları devletin teminatındadır, fertlerin. Bu temel ihtiyaçlarla müstehcenliğin alâkasını inkâr edenler, şu yaz mevsiminde dışarda gezme hürriyetlerini kaybetmiş dindarları bilmiyorlardır. Kur’ân’ın “büyük günah olarak” belirlediği göz zinasına girmemek için evlerine hapsolmuş erkeklerin gezme hürriyetlerini korumak da, devletin görevi olmalı. Fıtratın çirkin ve dinin haram saydığı kıyafetlerle dışarıya çıkan kadını, güzelce ikazın da zabıtanın vazifesi olduğuna itiraz edenlere; belediyelerin mevcut kamu düzenindeki genel kaidelerini hatırlatmakta fayda olmalı… Kamusal alanda alkol ve uyuşturucu kullanılmasına, uygunsuz hallerine ve gürültü/görüntü kirliliği ile başkalarını rahatsız edecek uygunsuz kıyafetlerle kamusal alana çıkmasına mani olmalıdır. Modayı ve sefahati üçüncü dünya ülkelerine teşvik eden meşhur devletlerin de kabul ettikleri giyim/kuşamdaki ölçüler bellidir. Hatta bu ölçü, Müslüman Türkiye halkının, cemaatlerinin, siyasî partilerinin ve sivil inisiyatiflerin müşterek çalışmalarıyla daha güzelce şekillenebilir.

Devletimizin vazifesi vatandaşının temel ihtiyaçlarını temine yardımdır. Gıda, sağlık ve ilim gibi temel ihtiyaçlara, giyimin de eklenmesi lâzım. Hürriyeti suistimal eden Bolşeviklerin Batı’da ürettikleri modanın maddî/manevî zararlarından kadınlarımızı devlet korumalı. Kıtlığın yalnızca gıdada olduğunu sanıyoruz. Bangladeşli fukara çocukların, çalıştıkları tezgâhlarda, zararlı kimyasallarla dokudukları adi kumaş parçalarına bürünmüş masum kızlarımızın hali, devleti yönetenlerin şefkatlerini/merhametlerini harekete geçirmezse, çocuklarımız moda belâsıyla hem kızlık/kadınlık izzetlerini, hem de beden sağlıklarını yitireceklerdir. Her bir kadının bir çiçek olduğunu, güzelliğin sembolleri olduklarını ve estetik zevkleriyle dokundukları mekânları cennetmisal köşelere çevirdiklerini bildiğimiz annelerimizi, eşlerimizi ve kızlarımızı “sefih ve vahşî Avrupa moda canavarlarının” pençesinde bırakmak, ancak ihanetle izah edilebilir.

Müstehcenliğin sahillerimizde manevî yangınlara  dönüşü de önemli bir nokta. Devletin, demokratik ve insanî cihetleriyle turizm politikasını yeniden değerlendirmesi, milletimizin faydasına olacaktır. Deniz tatili kültürünün, “Neoliberal”  sefih dinsizlerce tesis edildiğini söylemiştik. Ülkenin sahillerini devasa otellerle işgal eden açgözlülerin sebep oldukları çevre felâketleri, başka araştırmaların konusu: Sahil ormanlarındaki yangınlar, müsilaj musibeti, Türkiye’mizin genç nüfusunun bu bataklarda yok oluşları, fukara milletimizin buralara teşvikiyle patlayan “tüketim cehennemi” ve yüzlerce bulaşıcı hastalık… Ümit ederiz ki, hamiyetperver araştırmacılar bu mevzuları ele alırlar.

Söz buraya gelmişken, bazı dünyaperestlerin ve açgözlülerin uydurdukları “İslâmî otellere de değinelim. Sahillerimizdeki Bolşevik hamamlarına benzeyen hali bahane ile, dinî hassasiyetlere sahipleri soymak için, kadın/erkek ayrı havuzlu/plajlı otelleri icat etmişler. Bazı zavallı dindarları, binlerce kilometre uzaklardan bu günah merkezlerine celp ettiklerinin belki de farkında değiller. Müslümanın harama, zinaya ve iffetsizliğe olan mesafesini kaldırıyorlar. Tıpkı 12 Eylül sürecindeki İslâmî bankacılık(!), İslâmî televizyonculuk(!) ve İslâmî tiyatro(!) gibi… Faize, bankaya, fuhşa, açık saçıklığa ve ahlâksız üsluplara; ailelerinden ve geleneklerinden aldıkları kuvvetle karşı duran Müslümanların dirençlerini, yine İslâmî perdelerle kırdılar. Allah müstehaklarını versin… 

Okunma Sayısı: 450
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı