"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’lar nasıl okunuyor?

Abdurrahman AYDIN
14 Temmuz 2025, Pazartesi
Ağrı’lı Molla Nusret Kocabay (1928-2018) anlatıyor:

“Üstad’ı [1955’lerde, üçüncü kez] Emirdağ’da ziyaret ettiğimde bana 4 şey tembih etti:

‘1. Küçücük bir dershane aç!

2. [Risale-i Nurlar’ı] gazete gibi okuma!

3. Nazım Beyle imtizaç et!

4. Nadir Ahmet’e selam söyle!’ (HAŞİYE)1

Üstad’ın yanından çıkınca Zübeyir Ağabey bana:

- ‘Hoca Efendi! Üstad sana “Gazete gibi okuma!” demekle ne demek istedi?’ diye sordu. Ben de:

- ‘Yani, acele okuma demek istiyor’ diye cevap verdim.

- ‘Yok, öyle değil! Sen hoca değil misin, sizde [bir kitaba başlayınca] meftûhâne [tatlısı], [kitabı bitirince de] mahtûmâne yok mudur? Başlamış olduğun kitabı sonuna kadar okuyacaksın [demek istiyor.] Yani [kitabın] bir yerine, sonra bir başka yerine bakıp okuduktan sonra katlayıp bırakmayacaksın, sonuna kadar okuyacaksın. Üstad bunu diyor’ dedi.”2

***

Burada Zübeyir Gündüzalp, Risale-i Nurlar’ın “gazete okur gibi okunmaması” emrinden, çoğu kimsenin anladığı o zahir manadan başka, derin ve ince bir manayı daha çıkarıyor ki, o da -mealen- budur: “Gazete okurken yaptığınız gibi, ilginizi çeken veya kolayınıza gelen kısımları okuyup başka kısımları atlamayın ve boş vermeyin! Kitapları ve nihayet Külliyatı bir bütün halinde okuyun.”

Evet, Zübeyir Ağabeyin dediği gibi yapılmaz da sadece imanî bahisler okunur, Lâhikalar, Müdafaalar ve Eski Said Dönemi eserleri ihmal edilirse, ortaya öyle bir talebe profili çıkmaktadır ki, bu talebenin iman ve takvası pek kuvvetli olmakla birlikte zındıka tarafından kolayca aldatılabilmekte, aldanmasa bile onlara karşı cihad etme gücünü kaybedebilmektedir. Hatta -Allah korusun!- farkına bile varmadan Süfyan’ın yeni geliştirdiği fitnekâr stratejilerin bir aleti veya destekçisi hâline gelebilmektedir.

“O kadar da değil artık!” diye mübalağa edildiğini düşünenler ve kendilerine çok güvenenler, İngilizler’in koskoca İstanbul ulemasından bazılarını nasıl kandırdıklarını ve kendi siyasetleri için nasıl kullandıklarını iyi bilirler. Kezâ, demokrasiyi askıya alan müdahalelere meddahlık yapanları da hatırlayabilirler.

***

Haydi aldanmadı ve alet de olmadı diyelim. Fakat doğru olanı “bilmek” yetmiyor; o doğruyu “yapabilmek” ve “hakkı ayakta tutabilmek” de gerekiyor. Yani ehl-i dalaleti ve onların oyunlarını “bilmekle” iş bitmiyor, o düşmanla “mücadele ve cihad” edebilmek için “şevk, cesaret, izzet ve metanet” gibi duyguların da yüklenilmesi gerekiyor. Bunun için de ayırım yapmadan her bahsin okunması icap ediyor.

Evet, nasıl ki 80 kilogramlık kocaman bir vücutta öyle elementler ve vitaminler vardır ki, miktarları o bedenin toplam ağırlığıyla kıyaslandığında son derece azdır — mesela çinko yaklaşık 3 gram, demir 5 gram, B12 vitamini 5 miligram, D vitamini ise yalnızca 30 mikrogram kadar bulunur. Ne var ki, bu maddelerden biri bile azıcık eksildiğinde, o güçlü ve iri vücut hemen halsizlik, bitkinlik ve mecalsizlik belirtileriyle enerjisini kaybediverir.

İşte aynen bunun gibi, Külliyat’ta oran olarak az gibi görünen bazı bahisler vardır ki, onlar okunmadığında  bu fitne çağında ve muannid zındıklar karşısında bulunan o mücahid hem doğru cihad yöntemlerini bulmakta zorlanır, hem de cihad için gerekli güç ve cesareti kaybedebilir. Yani hakkı tanımakta güçlük çektiği gibi, onu savunacak enerjiyi bulmakta da ruhunu şarj etmediği için zorluk çeker. Sonuçta hakka değil, adeta güce boyun eğer.

Eskiden demokrat bir Nur Talebesi iken şimdi siyasal İslâmcılığa evrilen ve beni ikna için mücadele veren bir büyüğüme tek bir soru sordum: “Abi! Sen Münazarat’ı en son ne zaman okudun?” Dedi: “30 Sene önce Kutlular Abiyle birlikte okumuşum.”

Ben bu cevaba sevindim ve içimden “Elhamdülillah!” dedim. Kalbimden “Demek Risalelerin her yerini sürekli okuyanlar aldanmıyorlar. Şaşıranlar, Külliyat’ı bu şekilde okumayanlardan çıkıyor” diye geçirdim. Hasılı Risale-i Nurlar, gazete okur gibi “sür’atli ve atlayarak” değil, kitap okur gibi “dikkatli ve eksiksiz” okunmalıdır.

Yeni Asya okuyucuları, Risaleleri bu şekilde okumaya çalışır.

Dipnotlar:

1- HAŞİYE: Ahmet Nadir, Kör Hüseyin Paşa’nın oğludur. Şeyh Said İsyanı bahanesiyle o da Burdur’a nefyedilenlerdendir. Orada Üstad’a hizmeti de olmuştur. Yazısı çok güzel olduğundan Üstad ona “Sen gel bana kâtip ol; dünyada cihangir bir insan olacaksın” dediğinde o ailesine danışmak istemiş, ailesi “Sen Kör Hüseyin Paşa’nın oğlusun, gidip bir hocaya kâtip mi olacaksın!” diyerek ona mâni olmuşlardır. “Ahmet Nadir, tek parti devrinde İsmet İnönü’nün en yakın milletvekili ve arkadaşı idi. Halk Partili olarak öldü. Ahmet Bey’de namaz, niyaz, oruç zirvede idi. Ben Üstad’ın selamını söylediğimde ayağa kalktı. ‘Belî Seyda, Belî Seyda! Nadir senin selamına layık mıdır ki, selam gönderiyorsun!’ diyerek gözlerinden yaşlar geldi ve çok ağladı.” (Nusret Kocabay’dan, Ağabeyler Anlatıyor, I/363-364; ayrıca bk. Nazım Akkurt, age, II/426)

2-  Ağabeyler Anlatıyor, I/362

Okunma Sayısı: 486
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı