"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Diplomasinin dili ve “Hakkaniyet”

Orhan Ali YILMAZ
03 Ağustos 2015, Pazartesi
Yalçın Akdoğan’ı dinliyorum.

Anadolu Ajansı’nda gündemle ilgili kendilerince belki de “önemli” sayılabilecek bir basın açıklaması yapıyor. 

Önceden akredite edilmiş gazetecilerimiz de mâlum/bilindik sorularını soruyorlar. 

Konu, ister istemez PKK/HDP ikilemine gelip takılıyor… 

Akdoğan: “Bunlar (HDP’liler) seçim öncesinde bütün siyasetlerini Sayın Cumhurbaşkanımıza, ‘Seni bu ülkede başkan yaptırmayacağız, seçtirmeyeceğiz!’ üzerine bina ettiler. 

Hâlbuki, Sayın Cumhurbaşkanımız bir parti başkanı değildi ki!” şeklinde garip, garip olduğu kadar da o nispette “gülünç” bir tepki ve de savunma ortaya koyuyor.

Hâlbuki biz ve gözü/kulağı olan herkes biliyor ki; Cumhurbaşkanımız seçim öncesinde Sayın Davutoğlu’ndan çok önce meydanlara inmiş, açıktan, bir parti için “sizden sadece 400 milletvekili istiyorum” diyerek oy istemiş, yani “taraflı” davranmış, üstelik belki de Sayın Başbakan’dan daha fazla miting yapmıştı… 

Şimdilerde ise buna ilâve olarak, muhteşem AK SARAY’ında Bimer’e alternatif olarak kendisine mahsus bir Cimer (Cumhurbaşkanlık İletişim Merkezi) kurdurmuştur. 

«««

Diplomasiyi, “Silahsız Savaş” diye tabir eder konunun uzmanları.

Ama her şeyin bir etiği/ahlâkı olmak zorunda, silâhsız da olsa…

Diplomasinin asıl başarısı, bazılarınca, yalanını süslendirip “en inandırıcı” şekilde ortaya koyma, söyleyebilme san’atı olabiliyor gözünüzün içine baka baka…

Ama ne demiş atalarımız: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar..”

Üstâdımız da: “Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir tane hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır...” diyordu.

Ayrıca, Üstâdımız, 1. Dünya Savaşı’nın müsebbipleriyle ilgili, bu anlamdaki diplomasının sû-i istimali ve onun meydana getirdiği vahim sonuçları ile ilgili, Nâs Sûresi’nin “Enneffâsâti filğuked” âyetinin işârî tefsiri bahsinde: “Siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyane mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları tarihine…” ve “kendi menfaatleri için küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve sihirbaz o diplomatların tahribata ait bütün işleri ayn-i şerdir…” (Şuâlar, 239-240) şeklindeki o çok önemli bir tesbit ve de değerlendirmeyi yapar.

«««

Bir akademisyen arkadaşımız olan Dr. Mustafa Mutlu’nun, “Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu” adlı güzel bir kitabı/çalışması vardı. ABD’nin, 1. ve 2. Körfez Harekâtı öncesinde kamuoyunun, yani Amerikan halkının savaşa ikna için 4. kuvvet kabul edilen medya organları ve basın aracılığı ile nasıl “manipüle” edildiğini, savaşın gerekliliği ile ilgili bilinçaltının nasıl oluşturulduğunu, her akşam CNN televizyonu ve Times gazetesi başta olmak üzere halkın medya-basın organlarınca nasıl “tek taraflı” olarak haber bombardımanına maruz bırakıldığını, adeta beyinlerinin yıkandığını anlatıyordu kısaca.

Bizim tabirimizle, “Bir adama kırk gün, ‘delisin sen!’ desen ‘deli’ olur, ‘velisin sen!’ desen ‘veli’ olur...” denir ya, onun misâlinde biraz.

«««

Diplomasinin bu anlamda, müsbet ve de en güzel örneklerini, Hz. Peygamber’in (asm) özellikle Habeş, İran, Mısır ve Bizans hükümdarları başta olmak üzere çevre devlet ve kabile başkanlarına göndermiş olduğu meşhur “İslâm’a dâvet mektupları”nda müşahede etmekteyiz. Bir örnek olarak, o dönem itibariyle Suriye’den Mısır’a kadar gayet geniş ve de büyük bir coğrafyaya hükmeden hem de Hıristiyanlıktaki “Teslîs’in” temsilcisi konumunda bulunan Doğu Roma/Bizans İmparatoru Heraklius’a gönderdiş olduğu mektup gerçekten dikkate şâyândır. Muhatabını tanımak, zayıf ve güçlü yönlerini bilmek ve bunları kullanmak.. ama bununla birlikte “sıdk”tan, yani doğruluktan asla ayrılmamak adına. Sadece bir âyetle, karşı tarafı hiç kırmadan/dökmeden, yani rencîde etmeden asıl maksat ve meram, belâgate en uygun bir şekilde hem de “kavl-i leyyin” üzere ifade edilmektedir: 

“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den Rûmların Emiri Heraklius’a:

Allah’ın selâmı, hidâyet yoluna girmiş bulunan kimselerin üzerine olsun! Buna göre; ben seni tam bir İslâm dâveti ile (İslâma) çağırıyorum. İslâm’a dâhil ol, sonunda emniyet ve selâmet içinde olursun. Ve Allah sana bunun karşılığı olarak iki kat sevap verecektir. Şâyet bundan kaçınacak olursan, tebeânın/halkının bütün günahları da senin üzerinde kalacaktır. 

‘Ey Kitap Sâhipleri! Haydi! Sizinle bizim aramızda “ortak” bir kelimeye gelin! (şöyle ki): Yalnızca Allah’a ibadet edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve bazılarımız, Allah’ı bırakıp da bazılarını kendilerine Rab edinmesinler. Eğer (bu tekliften; mutabakattan) yüz çevirecek olurlarsa şehadet ederek deyiniz ki: Biz gerçekten Allah’a gönülden teslim olanlarız.’ ”  (Âl-i İmrân: 64)

Okunma Sayısı: 3667
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    3.8.2015 13:14:45

    DİPLOMASİ bir problemin savaşmadan,canlar almadan,yakıp-yıkmadan,insanların arasına nifak sokmadan halli için takip edilen SABIR,BELAGAT,İKNA VE ZİHİN GÜCÜ olarak görülmelidir.Aksi tarifler diplomasiyi çirkin ve kötü emellilerin insanları sömürme,kula kul etme yolu olarak görülür.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı