Bir lâtife ile yazıya girelim. Süleyman Kösmene’nin sütununda değilsiniz. Burası, “İlhamdan satıra” sütunu.
Peki, “bu da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Bu gazetenin okuyucuları, “bunda ne var ki, üçtür. Ağza, burna su almak ve vücudun her yerini yıkamaktır. Ama sünnete uygun olanı da; ağzı, boğaza kadar, gargara yaparak üç defa, burna su vererek üç defa ve ondan sonra da; baştan aşağı, sağ ve sol omuzdan aşağı üçer defa olmak üzere, vücudun hiçbir yerinde iğne deliği kadar da olsa, kuru yer kalmayana kadar yıkamaktır.” diye, Hanefi mezhebine göre cevâb verirler.
Fakat maalesef, cemiyetimizde öyle insanlar varmış ki, şaşırmamak elde değil. Ve bizi bu makaleyi yazmaya sevk eden saik de o oldu. Bir müddet önce, seyrettiğim bir videoda bir TVnin, halkın içine karışarak, bu soruyu sorması ve verilen cevaplar beni çok şaşırtıp, tefekküre sevk etti. Seyredince şok oldum. Kaç kişiye sordularsa, ancak bir-iki kişi doğru cevap verebildi. Gerisi maalesef cevap veremedi. Hele en sonunda sosyete başörtülü bir kadının söylediği ise daha garipti. Soruya verdiği cevap “hiç gusül abdesti almadım ki…” oldu. Gel de şaşırma, şok olma… Aman Allah’ım! Cemiyet, bu İslam beldesindeki güya Müslümanlar, ne hâle gelmiş böyle?
Yazık! Hâlbuki böyle miydik biz? Bu millet bu hâle mi gelecekti? Süfyanizmin dine tasallutundan beri, Üstad Hazretlerinin birkaç yerde tahşidât yaptığı, “bu zamanda terbiye-i İslamiyenin bozulmasıyla…” dediği gibi, milletin ekseriyeti öyle hâle gelmiş, getirilmiş ki… Artık din ve dine ait meseleler ikinci plâna atılmış. Varsa yoksa dünya. “aman benim oğlum paşa olsun” gerisi ne olursa olsun.. Allah muhafaza. Tanıdığım dindar bir aile vardı. Genç erkek çocuklarına, bir vesileyle bir ajanstan manken olma teklifi gelmiş. Bana da söylediler. “siz ne yapıyorsunuz yaa?” diye oraların iç yüzünü, perde arkasını anlattım. İkna olup, göndermediler. Sonraki karşılaşmamızda, “abi Allah razı olsun, iyi ki seni dinledik” dediler.
Tabii, dediğimiz gibi, insanların ekseriyeti maalesef, dünya hayatını ahirete tercih ediyor. Dünyanın lüzumsuz işlerine vakitlerini, saatlerini harcayanlar, hâllerinin ilmini, ilmihâl malûmatlarını öğrenmeye niye vakit ayırmazlar acaba? Çok kimse, yaptığı işin fiiliyatını bilirken, doğru yaparken, îzahını yapmakta niye zorlanır? Bir iki müstesna, gusül yapmasını biliyor, ama tarif edemiyor. Gerçi diğer farzları da, 32, 54 olarak sual edilse, yine vaziyet farklı olmayacak. Keza, beş vakit namaz kılan insanlara sorsak ki; “müdrik, mesbuk, celse, ka’de nedir?” diye, kaç kişi doğru cevab verebilir acaba? Yani, o fiilleri, namaz içinde yapıyor, ama tarif edemiyor. Ya da yaptığı fiilin isminin aslını bilmiyor.
Dünyanın faniliğini an be an görüyoruz. Aldanmakta, gaflette, başını kuma sokmakta fayda yok. Ayağımız kayıp da, birden âlemimizi değiştirirsek, orada “gel bakalım ne iş yapıyordun? O işi, bu işi bitirdin mi?” diye sormazlar. Oradaki suallerin birincisi iman, ikincisi namaz olacaktır. Dünya ve dünyaya ait işlerin, orada beş para etmediğini anlamalı insan. Kendisine çeki-düzen verip, istikamet üzere olmalıdır. Cenab-ı Hakk, hepimizi istikametten ayırmasın inşâallah.